Dr. FEYZA BAYRAKTAR
@FeyzaBayraktar_
info@feyzabayraktar.com
Pandemi kelimesi rafa kaldırılmış, hatta o süreç hiç yaşanmamış gibi günlük rutinimize dönmüş olsak da bu zorlu süreçten hemen hepimiz farklı şekillerde etkilendik. Birçok insan için bu sürecin sonuçlarından biri evde daha fazla zaman geçirmeye alışmak, daha az sosyalleşmek, dolayısıyla yalnızlaşmak oldu. Dört duvar arasında kaldıkça, bekar olanlar bir partner ihtiyacını daha fazla hissederken evliler (hepsi olmasa da bir kısmı) birlikteliğini sorguladı. Tam da bu sebeplerden evlenme ve boşanmalar da arttı.
Buzdolabı boş komşudan yemek istemek
İlişkilenme isteği, insanın en doğal ihtiyaçlarından biri. İnsan, bu ihtiyacı aile bireyleri, arkadaşları ve partneriyle karşılar. Romantik ilişkiler bu ihtiyacı karşılama söz konusu olduğu zaman daha ön plandadır. New York Üniversitesi’nin yaptığı bir araştırma, pandemi süreci ve sonrasında insanların bir kısmında -ilişkilenme ihtiyacı yeni bir partner tarafından karşılanmıyorsa- eski sevgiliyle iletişimde kalma çabasının daha sık görüldüğünü gösteriyor. Yani pandemiyle birlikte evde daha fazla zaman geçirildi ve dışarıda yeni insanlarla tanışma olasılığı azaldı. Bu yüzden de bu ihtiyacı, eskiden kısmen de olsa karşılamış bir partnerle iletişimi sürdürmeye çalışarak karşılamaya çalışmak -sağlıksız da olsa- yaygınlaşmış. Halk arasında, “Yokluktan ya da sıkıntıdan ona sardım“ diye ifade edilen bu davranış, buzdolabı tam takır kuru bakır bir komşunuzdan birkaç kap yemek istemeye benzetilebilir. Bu tutum ve davranış, size -herhangi bir sebepten dolayı- ilgi ve değer veremeyecek birisinden, ilgi ve değer görmeyi beklemek, bunun için çaba harcamak şeklinde de tanımlanabilir.
Kediyi merak öldürür!
Özetle, sürekli mutasyona uğrayan Covid, kendi içinde bir virüs daha yarattı diyebiliriz: yalnız hissetme ve sağlıklı ilişkilenmeye dair ihtimalsizlik endişesi virüsü. Aslında bu virüs her zaman vardı ama bulaşıcılık hızı yükseldi. Böylece online dating uygulamalarına gösterilen ilgi de arttı. Birçok insan, “Madem dışarıda tanışma imkanları kısıtlı, bari çevrimiçi insanlarla denk düşme ihtimalini artırayım” diyerek bu uygulamalardan çıkmaz oldu. Ekranı kaydırırken önüne çıkan yüzlerce profil içinden birilerini beğenmek, o da seni beğenirse sohbet etmeye başlamak ve romantik bir ilişki için adım atmak, fikir olarak mantıklı gelse bile pratikte işler farklı ilerleyebiliyor.
Birçok insan tarafından kullanılan bu uygulamalardan birine, ‘Nedir ne değildir?’ diyerek ben de kısa süreliğine -kendimi gizleyerek- şöyle bir bakayım dedim. Uygulamaya kafa yoracak kadar zamanım olmadığı için nasıl kullanıldığını pek anlayamadım, kurcalarken de yanlışlıkla bir şeyler yapmış olmalıyım ki birileri beni gördü. Bu kişilere tüm nezaketimle, “Kusura bakmayın, ben alıcı değilim sadece öylesine bakıyordum” diye açıklama yaptım. Aslında vermek istediğim mesaj, “Biraz kişisel, biraz profesyonel merakımdan dolayı piyasa araştırması yapıyorum” idi. Karşılığında aldığım yanıtlar ise bana kendimi 1960’lardan bugüne ışınlanmışım ama adapte olamamışım gibi hissettirdi. ‘Merhaba’ yerine ‘Hey’ kelimesini kullanmak, çevrimiçi tanışmalarda olağan bir giriş sanırım. Eğer New York ya da Londra’da yaşıyorsanız ve sokakta tanıdığınız biriyle karşılaşırsanız, ona ‘Hey‘ diye selam vermek normal ama ülkemizde özellikle tanımadığınız biriyle sohbet etmeye başlamak için ne kadar doğru bir kelime bilemiyorum. ‘Siz‘ kelimesinin asla kullanılmadığı, Türkçeye benzer bir dilin farklı üsluplarla kullanıldığı bir ortamda -Türk Dil Kurumu tarafından gizli bir görevle oraya gönderilmiş gibi- bana gelen mesajlarda ayrı yazılması gereken ama bitişik yazılan tüm ‘de‘leri düzeltip cevap vererek, ‘Kediyi merak öldürür‘ misali bu uygulamalara talebi ve işleyişi anlamaya çalıştım. Sonrasında, ‘Hey, n’aber?’, ardından -ortada herhangi bir sohbet olmadan- mesaj olarak gönderilen yarı çıplak erkek bedeni fotoğrafıyla -deyim yerindeyse- gözüm kanayarak uygulamayı sildim.
Eminim çok düzgün insanların da kullandığı ve birbiriyle denk düşüp sağlıklı ilişkiler kurabilmesine vesile olan bu uygulamalar, ‘Lafı fazla uzatmayalım, konu zaten belli’ zihniyetiyle çekirdek çitler gibi insanlarla konuşup görüştükten sonra onları bırakıp yenilerine geçen birileri tarafından da sıkça kullanılıyor. Yani, ‘Bir ilişkiye emek harcamak yerine aynı anda çok fazla kişiyle konuş, görüşebileceğinle görüş, yaşayacağını yaşa ve git‘ yazılı bir talimatname varmış da ona uyulması gerekiyormuş gibi yaşayan birçok kişi var.
Öte taraftan bu insanların da yalnızlıktan dert yandıklarını görebilirsiniz; çünkü yalnızlık duygusu kısa bir zaman dilimine sıkıştırılmış farklı bedenler üzerinden giderilemez. Yalnızlık duygusu -kişiden kişiye değişen farklı sebeplere bağlı olsa da- insanda kalıtsal olarak var olan diğer insanlarla bağ kurma, yakın ve samimi ilişkilenme ihtiyacı giderilmediği zaman ortaya çıkar. Dolayısıyla yalnızlık duygusunu gidermek için günübirlik ilişkilere başvurmak -özellikle uzun vadede- olumlu sonuç vermez.
Evli ama ilişkiye açık
Yalnızlığa deva olur diye kurulmuş dating uygulamaları, sadece bekarlar tarafından değil -ne yazık ki- evli kişiler tarafından da kullanılıyor. Ben çocukken evli bir adam, karısı dışında başka bir kadınla ilişki yaşarsa buna ‘dost tutmak’, evli adamla birlikte olan kadına da ‘metres‘ denirdi. Bu tür ilişkilerde genellikle adam kadının harcamalarını karşılardı. Zaman içinde evli insanların başkalarıyla da ilişki yaşaması -bir kesim için- o kadar normalleştirilmeye başladı ki ‘married but available‘ yani ‘evli ama ilişkiye açık‘ gibi bir kavram ortaya çıktı.
Günümüzde oldukça yaygın olan ve asla konuşulmayan problemlerinden biri -hayat arkadaşlığının sağlanamadığı, sadece lafta kaldığı- mutsuz evlilikleri devam ettirmek için çiftlerden birisinin ya da her ikisinin de başkalarıyla görüşüyor olması. Bundan birkaç sene öncesine kadar, “Evliyim ama sadece çocuklar için evli kalıyorum. En yakın zamanda boşanmak istiyorum ama eşim istemiyor. Zaten ayrı yatıyoruz” ifadesi, evliliğini paralel bir ilişki ile devam ettirmek isteyen kişilerin, paralelde tutacağı kişiye söylediği en klişe yalandı (Aynı tutum ve davranışı gösteren insanlar hala var tabii).
Evli bireyle birlikte olan insanın ‘görevi’, evli olan kişinin evliliğinde hissettiği tükenmişliği hafifletebilmesi için onun ‘yakıt alma alanı‘ olmak. Böylece evde daralan kişi aradığı heyecan ve rahatlamayı diğer kişi üzerinden elde eder, eşine ihanet ettiği için suçlu hisseder ve dolayısıyla evde daha uyumlu bir insan olur. Eş, ihaneti yakaladığı zaman da -eğer yakalamak isterse- genellikle diğer kadın ya da adam günah keçisi ilan edilir, o geride bırakılır, evli çift tatile gider ve evlilik diğer bir kişi üzerinden -geçici süreliğine- güçlenmiş gibi gözüküp devam ettiği kadar devam eder.
Tabii ihanet apayrı bir konu ve farklı şekillerde deneyimlenebilir. Dolayısıyla, genellememek gerek. Aslında bu örneklerden yola çıkarak anlatamaya çalıştığım şey, eskiden bu işler gizli kapaklı yapılır ve ayıp sayılırdı. Şu an bazı insanların evli olmasına rağmen, bir tanıyan tarafından görülme riskini göze alıp, dating uygulamalarında yer alması, ‘evli ama ilişkiye açık‘ gibi bir kavramın sıklıkla kullanılması, değerlerin yozlaşmasının yanı sıra iki kişilik -hatta üç kişilik- yalnızlıkların da arttığının bir göstergesi.
Odağınız kendinizi başkasına sevdirmek olmasın!
Ebeveynlerinizden almanız gereken ilgi ve sevgiyi alamamış olabilirsiniz. Çocukluğunuzda ihmal edilip, yalnız hissetmiş olabilirsiniz. ‘Acaba sevilmeyi hak ediyor muyum?‘ düşüncesi zihninizin bir yerini mesken tutup, terk edilme korkusunu paketleyip yüreğinizin üstüne koymuş olabilir. Anne veya babanızın öfkesi, üzüntüsü, hayal kırıklıkları karşısında, kendinizi sorumlu tutup suçlu hissetmiş olabilirsiniz. Yalnız, ancak bir ilişki üzerinden var olabildiğinize inanırsanız, kendinizi yok saydığınız başka ilişkilere girmeniz kaçınılmaz olur. Yani, ‘belki bu sefer sevilirim’ düşüncesiyle girdiğiniz ilişkiler, ‘bak yine sevilmedim, ben sevilmeye değer değilim’ düşüncesiyle son bulabilir.
İlişki iki kişiliktir ve sizin de karşınızdaki kişiyi sevmeniz gerekir. Odağınız, kendinizi birine sevdirmeye çalışmaktan çok ilişkilenmek olmalı ki, bu noktada terk edilme korkusuyla en iyi performansı sergilemeye çalışmak yerine, birisine kendinizi emanet edecek kadar ona güvenip güvenemeyeceğinizi de tartmanız gerekir. Bunun için de zaman lazımdır.
Ne yapmalıyız?
Uygulamalar üzerinden tek parmak hareketiyle kaydırılan profillerden devşirilen tüket-at ilişkilerle günü kurtarmaya çalışmak, günü kurtarmaya çalışanlarla ilişkilenme ihtimaline yatırım yapıp, karşıdaki kişi ortadan kaybolunca kendini suçlamak ya da ihanetin herhangi bir parçası olmayı olağanlaştırmak, yalnızlık duygusunu gidermez, kendilik değerine ve saygısına zarar verir.
İnsanın hayatında kuvvetli bağlar üzerine kurulmuş, karşılıklı duygusal doyumun sağlandığı ilişkiler yoksa, kendisini yalnız hissedebilir. Bu oldukça doğal. Bu ihtiyacın bir kısmı romantik ilişkiler tarafından karşılanır bu doğru ama bu ihtiyacı karşılayacak kişi henüz karşınıza çıkmamış olabilir ya da siz olmanız gereken yerde değilsinizdir. Olmayanı oldurtmaya çalışmak, yani veremeyecek olandan ısrarla almaya çalışmak – ilişkinin türü ne olursa olsun- sonuç vermez.
Pandemi sürecinde ve sonrasında insanların bir kısmının- sürecin sonuçlarından da dolayı- daha yalnız hissettiği bir gerçek. Öte taraftan, yalnızlık duygusunu gidermek için kendinizi daha derin bir yalnızlık duygusuna sürükleyecek ilişkilere girmekten koruyun. Eğer sağlıklı ilişkilenmenize engel olacak çocukluk travmalarınız varsa, içinizde duygusal olarak ihmal edilmiş çocukluğunuzla bağ kurup ona bir yetişkin olarak sahip çıkın.
Siz açık yaranıza dikiş atarsanız, daha sağlıklı ilişkiler kurabilirsiniz ki o ilişkilere de -en fazla- pansuman yapıp iyileşmeyi hızlandırmak kalır. Yaranız açık halde dolaşırken mucize yaratması için bir şifacı ararsanız, enfeksiyon kapmanız ve yaranın daha da açılması çok mümkün.