M. MURAT KUBİLAY
mmkubilay@gmail.com
Hemen belirteyim, ben başlıktaki görüşte değilim ama endişeliyim. Mart 2019’da İstanbul seçimlerini yenilenmeye götüren süreçte, acaba AKP kaybettiği her seçimde iktidarı devretmek yerine, hukuku esneterek farklı yollar mı arayacak diye hepimiz endişelendik. Fakat yenilenen seçimlerin sonucu -her ne kadar aradaki süre gergin geçse de- bu ihtimali büyük ölçüde ortadan kaldırdı. İstanbul halkı üç aydan kısa bir sürede tarafını seçerek, masaya sert bir yumruk vurdu. Bu durum da, sandık güvenliği sağlandığı müddetçe muhalefetin kazanabileceğine dair bir gösterge oldu. Benim de buna bir itirazım yok fakat AKP’nin olabilir.
Konuyu ekonomiye taşıyalım; olma ihtimalini siyaset bilimcilere, olacaksa nasıl gerçekleşeceğini hukukçulara bırakalım. Ankara’da bir süredir ‘yeni bir iktisat modelinin denendiğine’ dair bir iddia var. Faiz oranları aşağıda tutulacak ve döviz kuru yukarı serbest bırakılacak; bu esnada elde edilen rekabet gücüyle iç üretim artacak, dış ticaret açığı daralacak, dış borçlar rahatça döndürülecek, ekonomi büyüyecek ve toplumsal refah artacak.
Tabii bu esnada merkezi hükumetin yüzde 60’ı döviz ve altın cinsi olan borcu patlamayacak, 125 milyar dolar döviz açık pozisyonu olan finans dışı özel sektör batmayacak, bozulan özel ve kamu kurum bilançoları bankalar üzerinde yük oluşturmayacak. Hatta döviz kuru atağı olmadan bile açıklanan enflasyondan fazla hissedilen zamlar, ücret zammını aşmayacak, aşarsa da devletin asgari ücrete desteği ve memur ile emekli maaşlarının kayırılmasıyla iktidar partisi oyunu koruyabilecek. Gerekiyorsa çiftçi ve öğrenci borçları da borçlu lehine yapılandırılacak; böylece yoksullaşmanın etkileri dindirilecek. Tüm bu süreçte Erdoğan’ın sağlığı, AKP’nin bütünlüğü ve MHP ile ittifakının sürekliliğine dair hiçbir olumsuz gelişme de yaşanmayacak.
Görüldüğü üzere çok sayıda varsayım var ve AKP sanki mahallenin tek uyanık delikanlısı. Yani, bu süreci bir şekilde atlatırım, protestolar olursa bastırırım ve sonunda bir seçim olursa mutlaka kazanırım ya da kendimi kazanmış sayarım diyor. Kolay değil, mevcut anketlerde Cumhur İttifakı yüzde 35-45 arasında ve denenmekte olan ‘mevcut iktisadi model’ henüz kimseyi ikna edemedi. İş dünyası da rahatsız ama malum nedenlerden ötürü kısık konuşabiliyor.
Popülist vaatlerin oy karşılığının olup olmayacağı da belirsiz. Sadri Alışık’ın ‘Ali Baba ve 40 Haramiler’ filminde şöyle bir sahne var: Ali Baba; 4’ü 5 kuruştan odun satar ve 5’inci bedava der. Böylece her bir odun onun planlandığı üzere yine 1 kuruştan satılacaktır. Fakat bir komedi filmi olması nedeniyle her gelen 5. odunu, yani bedava olanı talep eder, ücret ödemeden alıp çıkar, Ali Baba’nın planı elinde patlar. Popülizmden faydalanan halk AKP ile bağını koparır.
Şüphesiz 2002’den bu yana tüm seçimleri kazanan Cumhurbaşkanı Erdoğan gidişatın sıkıntılı olduğundan tümden bihaber değil. Kendi ekonomi bilgisiyle, sunulan yeni ekonomik modelin varsayımlarını gerçekçi buluyor olabilir. Bu varsayımların kolaylıkla karşılanacağına dair yakınındakiler tarafından ikna edilmiş de olabilir. Saray çevresinden aldığımız bir duyum yok, yapılanları gördükçe ve sonuçlarını izledikçe, ‘herhalde böyle düşünüyorlardır’ diyebiliyorum.
Bir başka ihtimalse, bu varsayımlar karşılanmazsa, yani yeni denenen ekonomik model duvara toslarsa, ‘biz yine de topluma nefes aldırmaz ve bu modele yeni bir siyasi yapı ekleyerek yola devam ederiz’ denebilir. Yani Türkiye’nin, Azerbaycan ve Belarus gibi eksik bir demokrasi halinde dönüştürülmesi amaçlanabilir. Bu mümkün mü? Tanzimat aydınlanması, Atatürk devrimleri ve çok partili siyasi hayat deneyiminden ötürü olmaması lazım ancak bugüne kadar ‘olmaz’ dediğimiz öyle çok şey oldu ki! Türkiye’de otoriter rejimin Azerbaycan’da olduğu gibi doğal kaynak gelirlerine dayanması veya Belarus’taki gibi bir dış güç olan Rusya’ya benzer dış destek bulması çok zor. 12 Eylül darbesi bile varlığını tavizler vererek sürdürebildi. Fakat sorun şu ki, biz bu bilinçte olsak da karşı taraf böyle düşünmüyor olabilir; denemelerinin başarısızlığa uğradığını görene kadar zorlamak isteyebilir. Türkiye yalnızca iktisadi olarak değil, siyasi olarak da bir kez daha deneme tahtası şeklinde kullanılmak istenebilir.
Peki bu durum benim ana senaryom mu? Hayır, değil. Ancak hiçbirinizin ‘asla olmaz’ diyebileceği ihtimal dışı bir senaryo da değil. İşte dolar kurunun 13,50’ye uzandığı ve bundan ötürü hiçbir rahatsızlık yaşanmadığı iktidar cephesini belki de böyle okumak faydalı olabilir.