BERNA KAYTAZ
@bernakaytaz
New York, Bethel yakınlarındaki mandırada yüz binlerce hippi toplanmış, konserin başlamasını bekliyordu. Konser alanına giden yollarda kilometrelerce araç kuyruğu oluşmuştu. Sahneye çıkması planlanan dört müzisyen yoğun trafikten alana ulaşamayınca konser bir türlü başlayamadı. Organizatörler de çareyi sabah erken saatte konser alanına giden Amerikalı folk müzisyeni ve gitaristi Richie Havens’ın sahneye çıkmasında buldu.
Turuncu rengi gömleği, beyaz pantolonuyla elindeki gitarını büyük yüzükler taktığı parmaklarıyla gözleri kapalı tıngırdatarak yüz binlerce insanı open tuning denilen çok yoğun ritmik gitar çalma tarzıyla ısıtan Richie Havens böylece Woodstock Müzik ve Sanat Festivali’nde sahneye çıkan ilk müzisyen olarak tarihe geçti.
O anları, “Ne çalabileceğimi düşünüyordum. Kalabalığa bakınca ‘özgürlük’ kelimesi aklıma geldi ve doğaçlama söylemeye başladım” diye anlatıyor Richie Havens.
Bir hafta sonuna sığdırılan festival, sadece müziği değil, estetik anlayışıyla modayı, siyaseti, öğrenci hareketlerini, o dönemi ve sonrasını derinden etkiledi.
1960’lara gelindiğinde Beatnikler yerini, bu alt kültürün belirgin özelliklerini çok daha ileri götürecek yeni bir kuşağa bırakacaktı; hippilere. Ancak 1960’ların sonuna gelindiğinde insan haklarının ihlal edildiği, ırkçılığın tırmandığı, siyah hakları hareketinin barışçıl lideri Martin Luther King’in öldürüldüğü, Vietnam Savaşı’na karşı protestoların düzenlendiği ve bu protestoların ağır bir şekilde bastırıldığı bir ortam vardı. Ve hippiler umutsuzluğa düşmüştü.
Wall Street Journal ve New York Times gazetelerine verilen bir ilan müzik tarihine damga vuracak festival fikrinin doğmasına neden oldu. İşadamı John Roberts ve arkadaşı Joel Rosenman “Paramız var ama ne yatırım yapacağımızı bilmiyoruz. Bize fikir verecek ortaklar arıyoruz” dedikleri ilana gelen binlerce yanıt içinde yatırımcılar Michael Lang ve Artie Kornfeld’in teklifiyle heyecanlandı. New York’un iki saat kadar kuzeyindeki küçük Woodstock kasabasında bir müzik kayıt stüdyosu kurmaya niyetlenseler de süreç hiç beklemedikleri şekilde ilerleyince müzik festivali yapmak için kolları sıvadılar.
Woodstock Müzik ve Sanat Festivali’nin, mandıra sahibi Max Yasgur’dan kiralanan arazide tarihin en kalabalık topluluğunun katılımıyla gerçekleşmesinin üzerinden 54 yıl geçti. Organizatör Michael Lang ve dört işinsanı festivali planlarken eminim böylesine ikonik ve tarihi bir organizasyona imza atacaklarının hayalini kurmamıştı.
Woodstock Müzik ve Sanat Festivali, 1969’un ağustosunda internet ve cep telefonlarının herkesle her yerde anında iletişim kurmayı mümkün kılmasından çok önce gerçekleşti.
Yine Richie Havens’ın sözleriyle: “Haberler filtrelenmiş, bilgi eksikliği nedeniyle manipüle edilmiş ve susturulmuş hissettik. Etrafımızda çok şey oluyordu ve bize doğru söylendiğini düşünmüyorduk. Dünya olaylarını, savaşın dehşetini 24 saat haber kanallarında canlı izleyemediğimiz bir dönemdi.”
Duyulmak ve kabul edilmek için toplumsal olarak bir araya gelen yaklaşık 450 bin kişi, üç gün sürecek festivalde müzik ve sanatla Amerika’daki bu huzursuzluk ve umutsuzluk ikliminden uzaklaşmak ve nefes almak istiyordu.
Festivali böylesine başarılı ve unutulmaz kılan etkenlerin başında sahne alan müzisyenlerin, bugün efsane mertebesine ulaşması geliyor. Jimi Hendrix, The Who, Janis Joplin, Jefferson Airplane, Joan Baez, Tim Hardin, Melanie, Creedence Clearwater Revival, Ravi Shankar, Santana ve Joe Cocker gibi müzisyenler üç gün süren festivalin müzikalitesini hayallerin ve zamanın ötesine taşıdı.
Yiyecek ve içecek sıkıntısı, yağmur yağması nedeniyle zeminin çamurlaşması, hijyen sorunu gibi çokça olumsuzluk yaşanmasına rağmen barış isteyen ve iyi müzik dinleyen kollektif bilince sahip yüz binlerce genç bir arada festival ruhunu yaşıyordu.
Festivalde heyecanı yükseltenlerden biri de Janis Joplin idi. Joplin, gece yarısından şafak vaktine kadar sahnedeydi. Uzun kollu kadife batik kıyafeti, rengarenk bilezikleriyle sahneye çıkan, heyecanlı hatta sinirli görünen Joplin’in, bir yıl önce ayrıldığı grubu Big Brother & The Holding Company’den ayrı ilk önemli performansı olacaktı. Gerginliği biraz da bu yüzdendi. Beklediğinden daha kalabalık bir seyirci kitlesinin karşısına çıkan Joplin, bazı yeni şarkılarının yanı sıra birkaç cover şarkıyla meydan okudu. İlk başta Big Brother and the Holding Company ile yaptığı destansı setlerdeki performansları gibi görünmediği için eleştirilse de Joplin’in Woodstock performansı, rock tarihinin sayfalarına adını kazımasına sebep olacak başarıdaydı.
“Orada nasılsınız?” dedi Joplin, karanlıkta tezahürat yapan seyircilere bakarak. “Aklınız başınızda ve ayık kalıyorsunuz değil mi? Yeterince suyunuz ve yatacak bir yeriniz falan var mı? Çünkü hepimiz – vaaz vermek gibi bir niyetim yok ama- şunu hatırlamalıyız ki müzik kendini kötü değişimlere sokmak için değildir dostum” diyerek Try (Just A Little Bit Harder) şarkısını seslendirmeye başladı.
Kasabada yaşayan tutucu yerel halka göre Woodstock, anarşiye çok yakındı. Bu düşüncenin sebebi, festivalde sahne alan sanatçıların politik tutumlarından kaynaklanıyor olabilirdi. O isimlerden biri Joan Baez idi. Her konserinde insan haklarını savunan, şiddet karşıtı açıklamalarda bulunan, sosyal meselelere duyarlılığıyla tanınan 28 yaşındaki şarkıcı, festivalin ilk günü sahneye çıktığında altı aylık hamileydi. Baez yağmur başlamadan önce sahneye çıkarak kalabalığa sakin şarkılardan bir seçki dinletti.
Müzikte kendini kaybeden yüz binlerce insan merakla Jimi Hendrix’i bekliyordu. Hendrix, ikonik ‘Purple Haze’ ve ‘Foxy Lady’ yorumlarının yanı sıra Amerikan ulusal marşını yorumlayarak festivalin en etkileyici anlarından birine imzasını attı. Jimi Hendrix notaları uzatıp gitarından uğultulu sesler çıkararak seyirciyi büyülüyordu. Hendrix, bu konserde duygulu gitar çalması ve kusursuz sahne duruşuyla yıldız statüsü kazandı.
Cuma günü Richie Havens ile başlayan efsane festival pazartesi sabah 10:30’da Jimi Hendrix’in sahneden inmesiyle sona erdi.
Bölgeyi terk etmeyen gönüllüler 600 dönümü kaplayan konser alanındaki çöpleri beş günde ancak temizledi.
Festivalde tanıklık ettiklerinden çok etkilenen mandıra sahibi Max Yasgur, Woodstock ile ilgili beş bölümlük bir kitap yazdı. Konserden sonra 1973’te ölünceye kadar festivali merak eden insanların kendisine gönderdikleri mektupları cevaplamaya çalıştı.