İsrail’in, daha doğrusu İsrail devleti, hükümeti ile onların kafasındaki ahalisinin “ırkçılığı” ve “soykırım”a varan katliamcılığını besleyen kibir, sonunda Birleşmiş Milletler’e de, kapısını kırıp tankla girdi. Lübnan’daki BM Barış Gücü’ne “saldırı” Gazze’de 50 bine yaklaşan ölü sayısının yanında 10 kadar yaralı ile bir şey değil elbette, ama onu öyle ölçmeyeceğiz. Bu “saldırı” İsrail şımarıklığının, kibrinin dünyaya meydan okumasında yeni bir safha. Tabii “bütün dünya” değil. Onca destekçisi, eşlikçisi, şakşakçısı, hamisi, abisi, “kan ortağı” varken elbet bütün dünya değil. Ama Birleşmiş Milletler “eli kolu bağlı dünya” olsa da, simgesel olarak bütün dünya.
O dünyada 193 üye devlet var. O dünya 5 adet “büyük”ün kontrolünde olsa bile. İşte İsrail buna meydan okuyor. Şımarık, kibirli ve nihayetinde “ırkçı” bir devletin meydan okuması. Tarihi olarak da bir sürü bakımdan çok farklı olsa da, Hitler’in, Nazilerin dünyaya meydan okuması gibi. “Gibi!” Aynı zamanda tarihin acı bir ironisi. Nazilerin soykırımına maruz kalmış bir halkın temsilcileri bu “gibi”nin zalim tarafı epeydir. Bütün sosyal bilimler bir araya gelse, hepsi “kurbanın cellada dönüşmesi”nin kalın kitabına yazacak çok şey bulur. Başına gelen büyük felakete; ırkından ve hangi ülkede yaşıyorsa yaşasın, oradaki varlığından ötürü maruz kalanların, kısa sürede bunu aynı sebeplerle başkalarına kusmasının adı İsrail. “Ezilenler”in ezene dönüşmesi veya ezilirken bile ezen olabilmesi, ister ülke ve devlet sınırlarını aşarak tecelli etsin, ister aynı ülke içinde, her zaman “zalim dünya”yı yeniden yeniden üretiyor.
İşyerinde ve hayatta ezilenin, evinde ve her yerde kadını ezebilmeye teşne olabilmesi; milliyeti, dini, etnik aidiyetinden ötürü aşağılanın başkalarından tamamen bu tür kimlikleri yüzünden nefreti de öyle. Ezilenlerin sık sık bir ezene tapması, tapınması da! O zaman tarihi de “üstünlük” açısından yorumluyorsun; ne kendi tarihindeki kırımları görebiliyorsun, ne bugün kendi ülkende diğer ezilenlerin, aşağılananların duygusunu hissedebiliyorsun. İsrail devleti, Likud hükümeti ve ırkçı İsrailliler bunun artık tahammül sınırlarını çoktan aşmış en güncel ve en üst örneği. Kimse kendini korumak için çocukları katletmez en azından! Hastaneleri, okulları, sivilleri hedef yapmaz! Zaten topraklarını çaldığı insanların son sığınaklarını da onlara toplu mezar olarak kazmaz! İsrail bunu yapıyor. Bütün bunlara tepkiniz varsa; masumları ayırmadan, çoluk çocuk hatta, insanların dininden, mezhebinden, ırkından, etnisitesinden ötürü katledilmesini, topraklarından evlerinden sürülmesini belki “ilkesel” olarak değerlendirirsiniz. Tarihi de tarihinizi de. Bunu bir ilke haline getirirseniz, bu ülkenin de bu dünyanın da bir “talihi” olursunuz!