Sadece yeme içme, giyim kuşam değil; hayattan bir gülümseme alabilme hakkı eriyor, yok oluyor.
Biraz daha iyi bir yerde yaşayabilme, biraz olsun tatil yapıp farklı bir yer görebilme, arada bir de olsa kültürel faaliyete katılma yahut yararlanma, zaten posa gibi kalmış boş zamanları biraz hoş zamanlara çevirebilme, insan gibi sosyal ilişkiler kurabilme, saygı görebilme hakkı yok ediliyor.
Hak ve özgürlükleri gasp ediliyor.
İnsanların insanlıkları çalınıyor…
Ve en kötüsü de, insanların çoğu, çoğunluğu; kendilerinden, hayatlarından, umutlarından, haklarından, özgürlüklerinden, bırakın bugünü, gençliklerinin veya çocuklarının geleceklerinden aşırılanlar ile bu örgütlü soygun ve dayatmanın diğer mağdurları arasında bağ kuramıyor.
İnsanca yaşamak yerine hayatta kalmaya mahkûm edildi milyonlarca insan.
Sadece hayatta kalmaya mahkûmiyet ile sadece kin ve nefret silsilesinde verilmiş müebbet hapis arasında da doğrudan bağ var.
Dışarıdasınız ama müebbede mahkûmsunuz.
İnsanca yaşamak hakkınız ama bu haktan men ediliyorsunuz.
İnsanca yaşamak üzere kağıt üstünde özgürsünüz ama özgürlüğünüz kısıtlı, elinizden alınmış, bu hayatta bir nevi rehinesiniz.
İş yerinin, işsizlik korkusunun, hasta bile olmamak zorunluğunun, çocukları doyurmak-okutmak için yüklenmeniz ve zincirlenmeniz gereken her anın ve her şeyin, buyurgan bir düzende sizi itaate-biate-teslim olmaya zorlayan her adımın “özgür esiri”siniz belki de.
Hayat isteyip yapabildiklerinizle değil de, istemeyip yaptıklarınız ve isteyip yapamadıklarınızla geçiyorsa genellikle, hayatta kalmaya mahkûm ama her an zihnen, bedenen, maddi bakımdan düşmeye, düşürülmeye, ezilip geçilmeye de adaysınız.