Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
İstanbullu Profesör Doktor Daron Acemoğlu “Nobel”e layık görüldüğü sırada… Memleketinin bazı hastanelerinin doktor, hemşire, hatta ambulans şoförleri “Bebek Çetesi” olarak suçlanıyordu. Hamile kadınları ve ailelerini maddi istismarla, gereksiz sevklerle, hastanelerde gereksiz uzun yatırışlarla, bu yolla SGK’yi dolandırmakla… Ve bir de bu tezgâhta 12 kadar bebeğin ölümüne yol açmakla! İstanbullu Profesör Doktor Daron Acemoğlu “Nobel”e layık görüldüğü sırada… Bir adam karısını ve çocuklarını öldürüyor; bir başkası karısından intikam için iki çocuğunun hayatına son veriyordu.
İstanbullu Profesör Doktor Daron Acemoğlu “Nobel”e layık görüldüğü sırada… İzmir’de 18 yaşındaki Aslıhan Sinem, iş görüşmesi için gittiği yerde uyuşturucu verilmek suretiyle cinsel saldırıya uğruyor, yaralı halde otoyola atılıyor, önce saldırganların adını, ardından da son nefesini veriyor, bir saldırgan “gasp”tan tutuklanıyordu sadece. İstanbullu Profesör Doktor Daron Acemoğlu “Nobel”e layık görüldüğü sırada… 18 gündür kayıp olan 21 yaşındaki Rojin Kabaiş’in cesedi Van Gölü kıyısında bulunuyor, Okul Öncesi Öğretmenlik Bölümü öğrencisi olan genç kızın hayalleri ve hayatı ‘Narinler’in yanına gömülüyordu. İstanbullu Profesör Doktor Daron Acemoğlu “Nobel”e layık görüldüğü sırada… Galatasaray Lisesi’nden küçük kardeşim, aklı ve vicdanı “büyük” Daron diyordu ki, “Demokrasinin saldırı altında olduğu zamanlardan geçiyoruz.” Hukukun zayıf, menfaatçiliğin yüksek olduğu kurumlarla ve öyle ülkelerde iyiye doğru değişimin gerçekleşemeyeceğini belirtiyor, “Demokrasiyi güçlendirmenin ne kadar zorlu bir mücadele gerektirdiği”ni söylüyordu.
Kurutulan ülke, bebeklerin, çocukların, gençlerin kanıyla, canıyla, hayal kırıklıklarıyla, gözyaşlarıyla sulanıyordu; Açık Radyo gibi her akıl ve vicdan kaynağı susturulmak, sindirilmek isteniyordu; yine de işte iki kelime de inatla orada duruyor, aklımıza ve kalbimize bir daha yazılıyordu: Umut ve mücadele!