• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11’i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • VPN HABER
  • ENGLISH

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİKYapı Kredi Step

Ülkemizi tahammülsüz azınlığa teslim edecek miyiz?

13/08/2017 20:31

LEVENT GÜLTEKİN

acikcenk@gmail.com / @acikcenk

TV’lerde, gazetelerde, sosyal medyada, siyasette hep tahammülsüz, hoşgörüsüz, uzlaşma nedir bilmeyen bir azınlığın sesi duyuluyor.


Kiminle nasıl konuşacağımızı, ne söyleyeceğimizi, nasıl düşüneceğimizi, hangi konuda nasıl bir üslup, yaklaşım benimseyeceğimizi belirlemek istiyorlar.

Bu grubun içinde Atatürkçü de var İslamcı da, Alevi de var Sünni de, Kürt hareketine mensup Kürt de var ülkücü de, sağcı da var solcu da.

İlginç bir ittifak. Kötülüğün ittifakı.

Birbirleriyle kavga ederken aslında birbirlerini var ediyor, yükseltiyorlar.

Slogan atmak, kendi gibi düşünmeyen, kendi gibi kavgacı olmayan herkese hakaret etmek, aşağılamak ve mensubu olduğu toplum kesimini ötekine karşı kışkırtmak ve düşmanlaştırmaktan başka şey bilmiyorlar.

Memleketi dert ediyor gibi görünseler de, sorunları çözmüyor çoğaltıyorlar. İşler yoluna sokmuyor, daha da çatallaştırıyorlar.

İçten içe biliyorlar: O sorunlar olmasa, kendileri de olmayacak.

Bu azınlık, ülkenin tartışma düzeyini, siyasetini, meselelere yaklaşımını… neredeyse ülkenin istikametini belirliyor.

Mesela bu azınlığa mensup bir Atatürkçüye bakan insanlar, bütün Atatürkçülerin böyle olduğunu sanıyor.

Veyahut bu azınlığa mensup AK Partiliye bakan insanlar, bütün AK Partililerin böyle olduğunu düşünüyor.

Ya da bu azınlığa mensup bir ülkücüye bakan toplum, bütün ülkücülerin böyle olduğuna hükmediyor.

Sonunda, barış içinde, özgürce, eşit vatandaşlar olarak yaşamak isteyen kişilerde, toplumun diğer kesimleri hakkında negatif bir algı oluşuyor.

Önyargılar çoğalıyor, umutlar kırılıyor, enerjimiz azalıyor…

Siyasette yaşadığımız kilitlenmenin temel nedeni bu.

Dahası iç çatışma çıkacağını sanıyoruz. Kutuplaşma önlenemez gibi görünüyor bize. Endişeden kurtulamıyoruz. Kendimizi güçsüz hissediyoruz.

Geçtiğimiz günlerde AK Partili bir okurumdan mail aldım.

Şöyle diyor: “AK Partiliyim ama iktidarın yapıp ettiklerine artık dayanamıyorum. Fakat ne yapacağımı, nereye gideceğimi de bilmiyorum. Çünkü geçen bir toplantıda kadının biri fotoğraf çekerken beni göstererek ‘O başörtülü benim fotoğraf karemden çıksın’ dedi. Kendimi çok dışlanmış ve yalnız hissettim.”

Bu okuruma, “O insanlık ve yurttaşlık nedir bilmeyen hanımefendiye bakarak bir topluluk hakkında kanaat oluşturma. Onlar azınlıkta. Gerçekleri görmekten aciz kimseler. Bu ülkede seninle eşit, özgür, huzur içinde yaşamak isteyen her kesimden milyonlar var. Onlara bakmalısın” dedim.

Çünkü böyle milyonların var olduğunu gördüm, görüyorum, biliyorum.

Peki bu tahammülsüz azınlık niçin böyle yapıyor?

Birinci neden, yukarıda da dediğim gibi, sorunlardan besleniyorlar.

Yani sorunlar üzerinden attıkları sloganlarla, savurdukları hakaretlerle, sarfettikleri birkaç ağdalı cümleyle çabucak ‘mahallenin kahramanı’ ilan ediliyorlar.

Siyasetçiyse, koltuk kapması daha kolay oluyor.

Gazeteciyse, yazarsa, sanatçıysa dikkat çekmek, popüler olmak, el üstünde tutulmak, o mahallede kanaat önderi muamelesi görmek daha kolay oluyor.

Sahici, kalıcı, çözüme dönük esaslı işler yapamadıkları için arzuladıkları popülariteye, makama, ilgiye, alakaya bu sayede ulaşıyorlar.

Öyle bir hale geldik ki bu kavgacı azınlık yüzünden her kesimden aklı başında insanlar artık konuşamaz oldu.

Sorumlu, bilgili, yetkin, saygın, barış, esenlik, huzur isteyen insanların suskunluğunun tek nedeni iktidarın baskısı değil.

Bu tahammülsüz azınlığın linçinden, hakaretinden, aşağılamasından çekinen, korkan, her kesimden aklı başında herkes içine kapanıyor.

Ve meydan bütünüyle bunlara kalıyor.

Mesela barışçı, özgürlükçü, çoğulcu, uzlaşmacı, katılımcı bir aydına, siyasetçiye tahammül edemiyorlar.

“Konuşalım, anlaşalım, işlerimizi yoluna koyalım” diyen aklı başında Atatürkçüye tahammül edemiyorlar.

“Bir dakika, siz ne yapıyorsunuz?” diyen, kendinden olanı eleştiren bir dindara, İslamcıya hakaret etmeden duramıyorlar.

“Bizde de yanlışlık var, kendi hatamızı görelim” diyen bir HDP’liye ‘satılmış’ yaftası vuruyorlar.

Çünkü karşı tarafın da haklı olabileceğini hesaba katarak  konuşmayı, tartışmayı, anlaşmayı bilmiyorlar.

Tek bildikleri, sonu olmayan, hiçbir çözüm getirmeyen kavgayı sürdürmek.

‘Azınlık’ diyorum çünkü konferanslar için gittiğim her yerde her kesimden on binlerce insanla konuştum, konuşuyorum.

Siyasette, medyada, özellikle de sosyal medyada hoşgörüsüzler çoğunlukmuş gibi görünse de her kesimden, bu ülkede barış içinde özgürce, eşit vatandaşlar olarak yaşamak isteyen insanlar çoğunlukta.

Her tarafta hoşgörüsüzlerin sesi çıktığı için medyada, sosyal medyada, siyasette gerçek Türkiye’yi göremiyoruz.

İktidar da tüm stratejisini, imajını, üslubunu, söylemini bu dışlayıcı, tahammülsüz, toptancı anlayışa göre belirliyor.

Bir tarafta iktidar diğer tarafta bu tahammülsüz azınlık, elbirliğiyle Türkiye’de dostluğun, ağız tadının, birliğin, beraberliğinin üstünü örtüyorlar.

Bu kısırdöngüden çıkmalıyız.

Sorunlarımızı tahammülsüz azınlığın köktenci yaklaşımıyla tartışamaz, halledemeyiz.

Ülkemiz elden giderken, kayıkçı kavgası verenlerin esiri olamayız.

Kimlikleri, inançları, ideolojileri kendine siper edip bunun üzerinden hepimizi birbirimize düşman eden bu güruha meydanı bırakamayız.

Bu ülkede huzur içinde, eşit yurttaşlar olarak yaşama umudumuzu bu cehalete, sorumsuzluğa, bencilliğe kurban edemeyiz.

Hem sorunların daha da büyümesine neden olan bu patırtıcı azınlık mensuplarına kahraman muamelesi yapıp, hem de içinde bulunduğumuz bu durumdan yakınmak…

Olacak şey değil.

Hepimizin kendimize bakmamız gerekiyor.

Kimi niye el sütünde tutuyoruz? Kime niçin değer veriyoruz? Hangi tür yaklaşımları benimsiyor, yayıyoruz?

Bu sorumsuz azınlığın ‘bizden olan’ mensuplarına verdiğimiz destekle büyümesine, gelişmesine etkili olmasına ne kadar katkı veriyoruz?

Önümüzde iki yol var: Ya birbirinin kötülüğünden, eksikliğinden, yanlışından beslenen tahammülsüz azınlığın etkin olduğu bir ülke olacağız ki bu yok olmak demektir.

Ya da karşı tarafın eksikliğini, yanlışını bu ülkenin eksikliği, yanlışı hatta kendi eksikliği gören, onu çözmeye çalışan bir yaklaşımın egemen olduğu ülke olacağız.

İkinciyi yapabiliriz. Zor değil, gerçekten yapabiliriz.

Kategori:Agora

Tüm yazılar: Levent Gültekin

SON HABERLER

İstanbul’daki yağış ve fırtına hasara yol açtı

İstanbul’da etkili olan sağanak ve fırtına, kentin bazı noktalarında hasara neden oldu.

Google, kullandığı haberler için Kanada’ya yıllık 74 milyon dolar ödeyecek

Google, ‘Çevrim İçi Haberler Yasası’ kapsamında, Kanada’ya her yıl yaklaşık 74 milyon dolar ödemeyi kabul etti.

Gazze önerisine AKP ve MHP’den ret

İsrail’in Gazze’ye saldırısı karşısında Türkiye’nin neden gerekli yaptırımları yapmadığı konusunda verilen önerge AKP ve MHP vekillerinin oylarıyla reddedildi.

Galatasaray geriden gelip beraberliği yakaladı: 3-3

Galatasaray, UEFA Şampiyonlar Ligi A Grubu’nun 5’inci haftasında konuk ettiği İngiltere temsilcisi Manchester United ile 3-3 berabere kaldı.

Altı gezegenin senkronize hareket ettiği bir güneş sistemi keşfedildi

Astronomlar, milyarlarca yıldır dış etmenlere maruz kalmadan var olmayı başarabilmiş ve tamamıyla senkronize halde hareket eden bir güneş sistemi keşfetti.

Bir üniversitenin, hukukla ‘Cenk’ edişi…
Sahi, ‘Yeni Türkiye’ ne anlama geliyordu?

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 220 gündür hapiste

YAZARLAR

Kürt, Kürtçe şarkı söylüyor ve opera sanatçısı, olacak iş mi!

Murat Sevinç

Seçmenler çıldırmış olmalı

Bahadır Kaynak

Üç ustadan diyalog dersleri

Mustafa Dağıstanlı

Meşrubat, kahve ve hastane!

Murat Sevinç

Almanya gezisinin ardından

Bahadır Kaynak

Pasif direniş değil, aktif kabul

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Bir diken de kendime batırayım

Mustafa Dağıstanlı

GÜNÜN 11’İ

Osman Ulagay: Türkiye Arjantin’e benzer mi?

Alaattin Aktaş: Doğalgaz cüzdanları delip geçecek

İsmail Saymaz: Selçuk İnan Denizbank’a hacze gitmiş

Necati Doğru: Tüküreyim o futbolcunun dolarına

Barış Pehlivan: İçişleri bakanının imzası taklit edildi

Esfender Korkmaz: Emekliye verilecek 5 bin lira üç aydır tartışılıyor

Akif Beki: Fatih Terim saptırması

Berkant Gültekin: CHP, İYİ Parti’yle bir ortaklık zemini arıyor

Nurcan Gökdemir: Cumhur ittifakının bilindik taktikleri

Fatih Altaylı: Ayhan Akman’ın bana anlattıkları

Can Ataklı: İktidar kendi adamına bir şey yapar mı?

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN’E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 5 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×