Ak Parti hükümetinin ‘hesap verebilirlik’ anlayışı şöyle; ‘sandıkta çoğunluk oyunu almışsam, ne yaparsam yaparım, hata ise hata, doğru ise doğru, kimse önüme çıkmasın, nihayetinde 4 yıl sonra sandıkta halk karar verir’.
İşte Soma’daki iş kazası denemeyecek ölçüdeki büyük felaketin, cinayetin ardında yatan temel nedenlerin başında da bu anlayış geliyor. Hesap sorma, hesap verebilirliğin yerle bir edildiği bir ülkede, önünde sonunda karşılaşılabilecek bir sonuç olarak. Mevcut siyasal anlayışın görüntü alanında, seçmen çoğunluğunun belirlediği siyasal iktidar ne isterse yapar, hukuk sistemi ‘milli iradeye taş koyamaz’ bakışı egemen.
Gelişmiş sayılan ülkelerde, politik koltuklarda oturanlar ‘Acaba ihmalim olabilir mi? Kamuoyuna bunun hesabını verene kadar, burada oturmam doğru olmaz’ düşüncesi üzerine istifa kurumunu çalıştırıyorken. Ankara’daki siyaset elbisesi içindeki muhtemel bakış açısı şöyle; ‘istifa eden sorumluluğu üstüne alır, neden tek başına ben alayım?’ Tüm olumsuzlukların ‘dışsal, doğal, kader’ olarak nitelendirilerek normalleştirildiği bir ülkede, sorumluluğu bulunun hangi kişi, kim hesap verebileceğini dikkate alarak iş yapar da hangi potansiyel facialardan uzak durabiliriz? Türkiye, 300’ü aşkın madencinin topluca kaybından çok önce, kurumsal hesap sorma-hesap verme süreçlerini kaybetti.