TEMA Vakfı’nın raporuna göre Türkiye’nin yüzde 73,4’ü çölleşme tehlikesi altında.
Vakfın yönetim kurulu başkanı Deniz Ataç “Çölleşmenin yıllık maliyetinin ülkelerin gayrisafi millî hasılasının (GSMH) yüzde 4-8’i olduğu tahmin ediliyor” dedi.
17 Haziran Dünya Çölleşme ve Kuraklıkla Mücadele Günü.
Birleşmiş Milletler (BM), bu yıl temayı ‘Kadının toprağı, kadının hakları: Toplumsal cinsiyet eşitliğini ve arazi restorasyon hedeflerini güçlendirmek’ olarak belirledi.
TEMA Vakfı bu günde çölleşme ve kuraklık nedeniyle ortaya çıkan göç krizinden en çok kadınlar ve çocukların etkilendiğini hatırlattı ve arazi restorasyon çalışmalarının önemini vurguladı.
‘Afrika kıtası büyüklüğünde arazi tahrip oldu’
Vakfın yönetim kurulu başkanı Deniz Ataç’ın konuşmasından öne çıkan başlıklar şöyle:
*Dünyada arazi tahribatının boyutları ürkütücü seviyeye geliyor. 2019 BM Arazi Raporu’nda 30 milyon km2 yani yaklaşık Afrika kıtası büyüklüğündeki arazi varlığının tahrip olduğu dile getiriliyor. Bu tahribatın içinde dünyanın yüzde 45’ini ve dünya nüfusunun üçte birini oluşturan kurak alanlar önemli yer teşkil ediyor. Zor koşullara adapte olmuş fakat kırılgan bir ekosisteme sahip olan kurak alanlar dünya ekili tarım arazilerinin yüzde 44’ünü, canlı hayvan varlığınınsa yüzde 50’sini barındırıyor. Gıda güvenliği açısından önemi tartışmasız olan bu alanların yüzde 20’sinde çölleşme görülüyor. Çölleşen arazilerin yüzde 87’sinde ana nedeni erozyon teşkil ediyor, iklim değişikliğiyse süreci hızlandırıyor.
‘Yedi buçuk İstanbul büyüklüğünde tarım arazisini kaybettik’
*Toprak verimliliğinin azalması doğal olarak ekonomik kayıplara da neden oluyor. Çölleşmenin yıllık maliyetinin ülkelerin gayrisafi milli hasılasının (GSMH) yüzde 4-8’i olduğu tahmin ediliyor. Bu oranın 2050 yılında yüzde 40’lara ulaşacağı tahmin ediliyor. Bu durum, çölleşme, kuraklık, erozyon ve toprak bozulumu ile mücadelenin ne kadar önemli olduğunu ortaya koyuyor.
*Ülkemizin yüzde 50,9’u orta, yüzde 22,5’i de yüksek derecede olmak üzere toplam yüzde 73,4’ü çölleşme tehlikesi altında. Ülkemizde erozyon, çölleşme nedenlerinin başında geliyor. Tarım arazilerinin yüzde 39’unda, mera arazilerininse yüzde 54’ünde erozyon görülüyor. Öte yandan büyüyen kentler verimli tarım arazilerinin azalmasına sebep oluyor. Tarım arazilerimiz, 1990-2022 arasında yaklaşık 4 milyon hektar azalarak 27,9 milyon hektardan, 23,9 milyon hektara geriledi. Bu da yaklaşık yedi buçuk İstanbul büyüklüğünde tarım alanının kaybedilmesi demek oluyor.
‘Göç krizi en çok kadın ve çocukları etkiliyor’
*Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliği’nin çalışmalarına göre, kuraklık ve çölleşmenin neden olduğu göç krizinden en çok kadınlar ve çocuklar etkileniyor. Çalışmalarda kadınların çoğunlukla arkada bırakıldığı gözlemleniyor ve göç eden kadınların göç yollarında ciddi tehlikelerle karşılaştığı biliniyor. Yine aynı çalışmalar, çölleşme ve buna bağlı göç meselesinin toplumsal cinsiyet ekseninde ele alınması gerektiğini ortaya koyuyor.
‘Çözüm yine topraktan geçiyor’
*Kısa vadeli çıkarlar ve kazançlar uğruna doğaya ve toprağa verilen zararların etkileri, ekonomik kayıplar, yokluklar ve göçler olarak sonuçlanıyor. Çözüm yine topraktan geçiyor. Bunun için arazi kullanım alanlarının hazırlanması, kanunlarda yer alan orman, mera ve verimli toprakları başka amaçla kullanımı kolaylaştıran hükümlerin yürürlükten kaldırılması, erozyonla mücadele edilmesi, sürdürülebilir tarım uygulamalarının yaygınlaştırılması ve tahrip edilmiş arazilerin eski haline getirilmesi yani restorasyon çalışmaları yapılması gerekiyor.
*İklim değişikliğiyle mücadele için de restorasyon çalışmalarının büyük önemi bulunuyor. Birleşmiş Milletler tarafından 2030’a kadar tahrip edilmiş arazilerin yüzde 30’unda restorasyon çalışmalarının yapılması hedefleniyor. Gıda güvenliğini sağlamak, iklim değişikliğine karşı dirençli olmak ve kuraklıktan daha az etkilenmek için çölleşmeyle mücadele büyük önem taşıyor. Çölleşmeyle mücadele bugünün yaşanan sorunlarını azaltmak, geleceği kazanmaktır.