Anatominin öğrenilmesinde yeri doldurulamayan en önemli eğitim materyali olan kadavranın Türkiye’de temini hala çok büyük bir sorun.
Kadavra-öğrenci oranı Avrupa’da bire onken, Türkiye’de bir kadavra başına 30-40 öğrenci düşüyor.
Tıp fakülteleri, Türkiye’de yeterince kadavra bulamadığı için yurt dışından 16 bin doları bulan ücretlerle kadavra ithal ediliyor.

Türkiye’deki devlet ve vakıf üniversitelerinde 100’ün üzerinde tıp fakültesi var ve buralarda on binlerce doktor adayı eğitim görüyor. Tıp eğitiminin en önemli ayaklarından biri olan anatomi ise yaşanan kadavra sorunu nedeniyle sekteye uğruyor.
Fakültelerin kadavra ihtiyacı üç şekilde karşılanıyor: Hastanelerde ölen kimsesizler, gönüllü bağışçılar ve ithal etme.
Vücudun kadavra olarak bağışlanması konusunda dinen bir sakınca olmamasına rağmen bu konudaki ön yargı ve bilgisizlik nedeniyle tıp eğitimi için yeterli düzeyde kadavra bulunamıyor.
Türkiye’deki hekim adaylarının Avrupa’dakiler kadar şanslı olmadığını rakamlar da ortaya koyuyor.
Kadavra-öğrenci oranı Avrupa’da bire onken, Türkiye’de bir kadavra başına 30-40 öğrenci düşüyor.
Türk Anatomi ve Klinik Anatomi Derneği Genel Sekreteri Doç. Dr. İlke Ali Gürses, kadavranın en önemli eğitim kaynağı olduğunu ancak temin etmede hala büyük bir sıkıntı yaşandığını vurguladı.
Gürses şunları söyledi: “2012 yılından önce kadavra olarak sadece devlet hastanelerinde ya da çeşitli sağlık kuruluşlarında vefat eden kişilerin, aileleri sahip çıkmadıysa, bedenleri kullanılıyordu. Daha sonraki yıllarda bu temin yolu çok azaldı. Özellikle büyükşehirlerde çok ciddi kadavra temin sıkıntısı yaşamaya başladı fakülteler. 2009 yılından sonra İstanbul’da büyük fakülteler hiç kadavra alamamaya başladılar. Bunun öncesinde senede 10-15 civarında alabiliyorlardı. Türkiye’de sadece birkaç fakülte bu yolla hala temin yapabiliyor yani kimsesiz kadavra kullanılabiliyor.
Bu sıkıntı sürünce Türk Anatomi ve Klinik Anatomi Derneği, 2012 yılında kişilerin hayattayken kendi bedenlerini tıp eğitimine bağışlamalarıyla ilgili bir kampanya başlattı. Kampanya çeşitli faaliyetlerle tanıtılmaya çalışıldı ve ilginç bir şekilde yine büyük illerde başlamak kaydıyla yıllık başvurular önce 10-15’lere, sonra 20-30’lara, en son 2019 yılının sonunda İstanbul, İzmir, Ankara, Mersin’de 50 başvuruya kadar yaklaştı. Senede beş kadavra, 300-350 öğrencisi olan bir fakülte için yeterli mi? Çok düşük bir rakam aslında. “
Fakülteler ithal ediyor
Gürses, özellikle küçük şehirlerde yeni kurulan fakültelerde kimsesiz cenaze ya da bağış kadavra temininin hala mümkün olmadığını, o yüzden de buraların ithal kadavralarla eğitimini yürüttüğünü belirtti.
2016 yılında yaptıkları çalışmaya göre, 27 fakültenin yurt dışından kadavra temin ettiğini belirten Gürses, şunları anlattı: “Bu rakam çok daha arttı çünkü 2016’dan sonra 30’un üzerinde yeni fakülte açıldı ve bu fakültelerin hepsi yurt dışından temin etti. Bazı devlet ve vakıf üniversiteleri, ithal kadavrayı iki senede bir tekrar alıyor. Büyük üniversitelerde ve bazı vakıf üniversitelerinde uzmanlık sonrası eğitim için çeşitli kurslar yapılıyor. Bu kurslar için de Türkiye’den temin edilen kadavra sayısı yetersiz olduğu için yurt dışından temin yapılıyor. Bu işlemleri yapan firmalar var bakanlığın onay verdiği. Herhangi bir fakülte bu firmalar ile görüşse, 14 bin 500-16 bin dolar civarı fiyata bir kadavrayı yurt dışından temin etme şansları var.“
Dinin bağışlara etkisi
Daha önce Cerrahpaşa ve Çapa’da ortak yaptıkları bir çalışmaya değinen Doç. Dr. Gürses, dini inancın kadavra bağışını nasıl etkilediğini şöyle anlattı: “Çalışmada şöyle bir sonuç çıktı. Bağış yapan kişilerle görüştük ‘Kendinizi neden bağışladınız‘ diye. Orada din ile ilgili enteresan bir şey var. Bir grup bağışçı tamamen dini gerekçelerle bağışlıyor. Bu konu ile ilgili en bilinen örnek Maide Suresi’nin 32’nci ayeti ‘Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.‘ Bunu bize cevap olarak yazan bağışçı da var. Tam tersi İslami uygulamaları kabul etmeyenler de var. O yüzden din Türkiye’de hem pozitif hem de negatif bağış sebebi.
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu’na e-devlet üzerinden başvurduk. ‘Ben vefat ettikten sonra kendi bedenimi, kadavra olarak kullanılması için bağışlamak istiyorum. Bununla ilgili herhangi bir dini engel var mı’ diye. Verilen cevap şu şekildeydi: ‘Kadavra olarak kişinin bedenini bağışlamasında dinen bir engel yoktur, sadece kişinin bedenine saygı gösterilmesi kapsamında, gasil, namaz ve defin işlemlerinin sırasıyla yapılması lazım.’ Orada herhangi bir süre belirtilmedi. Hemen yapılıp defnedilmesi gerekmiyor. O yüzden gasil ve namazdan sonra kadavra olarak kullanılıp daha sonra defin işleminin yapılabileceğini yorumladık. Soranlara da bu şekilde bilgi verdik.”
Beden bütünlüğü korunuyor
Gürses, tıp eğitim sırasında kadavranın nasıl kullanıldığına ilişkin endişesi olan veya yeterli bilgisi bulunmayanlara şu bilgileri aktardı: “Burada yaptığımız işlem, vücudun içindeki organları, damarları, sinirleri, kasları, kemikleri inceliyoruz ve bunların birbirleriyle ilişkilerini değerlendiriyoruz. Hem öğrencilere hem de uzmanlık sonrasında eğitim alanlara bu yapıların, cerrahi uygulamalarda ya da bazı tıbbi işlemlerde neden önemli olduğunu vurgulamaya çalışıyoruz. Bunu yapabilmemiz için de vücudu kesip açmamız lazım aslında. Diseksiyon dediğimiz, kelime olarak kesip, açıp, bakmak anlamına gelen bir işlem yapılıyor. Bu, rastgele yapılan bir işlem değil. Belli kurallara, düzene ve vücuda saygı gösterilerek, bu işi bilen tecrübeli insanlar tarafından sadece eğitim ve araştırma amacıyla yapılan bir işlem. Türkiye’deki uygulama gereği, beden bütünlüğü bozulmayacak şekilde yapılıyor ki defin işlemlerinde hem aileyi hem de yakınları mağdur olmasın diye.”
Diyanet’in fetvası
Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu, kadavra bağışı konusunda dinen bir sakınca olmadığını internet sayfasında şöyle açıklıyor: “Tıp biliminin gelişmesi ve tıp alanında hizmet verecek elemanların yetiştirilmesi amacına yönelik insan cesedi (kadavra) üzerinde uygulamalı çalışmalar yapıldığı bilinmektedir. Bunların söz konusu amaca yönelik olarak kullanılmasında dinen bir sakınca yoktur.
İslam’a göre insanın ölüsü veya ona ait bir organı da saygıya layıktır. Bu itibarla, söz konusu kadavraların eğitim amacı dışında kullanılmaları dinen caiz değildir. Ayrıca cenazenin yıkanması, kefenlenmesi, namazının kılınması ve defnedilmesi gerekir. Bu hususlara riayet edilmesi şartıyla kadavra bağışında bulunulmasında ve varislerin bu konudaki vasiyeti yerine getirmelerinde dinen bir sakınca yoktur.“