ŞULE TÜRKER
suleturker34@gmail.com
Geçen temmuz ayında Hayvanları Koruma Kanunu’nda yapılan düzenlemeyle ‘tehlikeli ırk’ diye nitelenen köpek türlerinin kısırlaştırma ve çip taktırma işlemleri için verilen tarih 14 Ocak’ta doldu. Altı aylık süre zarfında söz konusu türlerde hayvan sahibi birçok kişi yasal düzenlemeyle getirilen ‘mecburiyetleri’ yerine getirirken, maddi zorluk başta olmak üzere farklı gerekçelerden dolayı kısırlaştırma ve diğer işlemleri yapamayanlar ise 11 bin TL’lik cezayı ödememek için hayvanları sokaklara bırakmaya başladı.
Amerikan Pitbull Terrier, Dogo Argentino, Fila Brasilerio, Japanese Tosa, American Staffordshire Terrier ve American Bully yasal düzenlemeyle ‘tehlikeli ırk’ kapsamına alınmıştı.
İstanbul ve Ankara başta olmak üzere son günlerde bu köpeklerle sokaklarda ve parklarda karşılaşmaya başlayan kent sakinleri durumu büyükşehir belediyelerine iletiyor.
Ankara Büyükşehir Belediye’sini arayan vatandaşların, bu köpeklerin barınaklara alınmasını talep ettiğini ifade eden yetkililer ise, ‘belediyenin, sahipsiz ve güçten düşmüş hayvanların toplatılması, kısırlaştırılması, aşılanması, gerekli tıbbi bakımlarının yapılması ve işaretlenmesi gibi işlemleri tamamladıktan sonra alındıkları ortama geri bırakılması ile yükümlü olduğunun’ altını çiziyor. Yetkililer, söz konusu türlere sahip olanların onları sokaklara bırakmamalarını isterken kentteki birçok barınağın kapasite sorunu nedeniyle yeni hayvan kabul edemediği de ifade ediliyor.
Kent halkını tedirgin eden gelişmeyle ilgili görüşlerini sorduğumuz Veteriner Hekimleri Derneği Genel Başkanı Dr. Gülay Ertürk, düzenlemenin baştan ‘ölü doğduğu’nun altını çizdi. ‘Yasaklı ırk’ düzenlemesini doğru bulmadıklarını, bu konudaki görüşlerini düzenleme öncesi ve sırasında dile getirdiklerini vurgulayan Ertürk, verilen altı aylık sürenin de kısa olduğunu belirtip ek süre talebinde bulunulduğunu, ancak bunun da dikkate alınmadığını anlattı.
Ertürk, Diken’e şunları söyledi:
‘Sınırlı süre insanları panikletti’
“Olay, köpeğin kendisinden kaynaklı değil, yetiştirilmesiyle alakalı. Öncelikle bunun altını çizmek lazım. Elinizde bir materyal var, onu bomba da yapabilirsiniz, çiçek de. Pitbull ve Dogo gibi türler çene yapıları dolayısıyla potansiyel bir güce sahip. Bu güç, hayvan kötü niyetli yetiştirilirse olumsuz sonuçları da beraberinde getirebilir. İlk günden beri bizler ‘Şu şu ırklar kötüdür’ deyip bunları yasaklanması, üretilmemesi gereken sınıfta değerlendirmenin doğru olmadığını ifade ettik. Ama nihayetinde mevcut olanların yanına eklemeler de yapılıp kapsam genişletildi ve kısırlaştırılmaları, dijital sistemde kayıt altına alınmaları başta olmak üzere istenilen uygulamalar için 14 Ocak’a kadar süre verildi.
Bu sınırlı süre nedeniyle insanların çoğu panikledi. Niye panikledi? Bir kere maddi sorumluluğu var. Hayvan beslemek artık eskisi gibi -tabiri uygunsa sadece zengin insanların- bir uğraşı alanı değil. Özellikle pandemi sürecinde yalnızlaşma ve eve kapanmada insanlar bir evcil hayvanı kendilerine arkadaş edindi. Dolayısıyla durumu iyi olan da kötü olan da bir hayvan sahibi oldu. Kısırlaştırma işlemi, hayvanın büyüklüğüne, cinsine göre değişmekle birlikte minimum 2 bin lira demek. Bu para düne kadar neredeyse asgari ücretti. Bu işi maddi anlamda sıkıntı olarak görenler çoğunlukta.
Maddi sorun dışında bir diğer neden bundan (kısırlaştırma) erinenler, çekinenler. Kötü niyetli demeyelim ama bazı insanlar, bu cinslerin gücü ile kendi psikolojisini tatmin ediyor -normalde hayvan sevgisi, arkadaşlığı için tercih edilen cinsler değil bu köpekler- bu niyette olan insanlar özellikle hayvanın kısırlaştırılmasını ‘Doğasına etki etmek istemiyorum’ diyerek karşı çıkıyorlar. Halbuki böyle bir şey söz konusu değil. Ancak kulaktan kulağa aktarılan yanlış bilgiler sonucunda böyle bir kanı var.
Sonuç itibariyle hasbelkader o cinslerde köpeği almış ama şimdi o sorumluluğu maddi imkansızlık ya da diğer nedenlerden yerine getirmekten kaçınan insanlar var. İstanbul’da daha yoğun olmakla birlikte Ankara, İzmir gibi büyükşehirlerde bu işi en kolayından ‘halletmek’ için birçok kişinin köpeklerini bıraktıklarını, sokaklara attıklarını bizler de duyuyoruz.
Barınağa bırakmamaktaki en büyük neden, çoğu barınağın dolu olması. Bir diğer neden ise barınağa bıraktığında sonuç olarak bir iz bırakmış oluyor. Kim, niye bıraktı, orada açıklama yapmaktan çekiniyor, rahatsız oluyor, istemiyorlar. Yanlış yaptığının kendisi de farkında ve bununla yüzleşmek istemiyor. İşin en kolay tarafı, at başından gitsin.”
Melez ırk riski
Dr. Ertürk, terk edilen ‘tehlikeli ırk’ sınıfına gören köpeklerin, sokak köpekleriyle çiftleşmesi ihtimali hakkında ise şunları söyledi: “Bu gerçekleşirse melez ırklar ortaya çıkar. Bu da kanunla üretilmesi yasaklanan ırkların genetik anlamda yüzde 50 devamı demek ki bu da apayrı bir sıkıntı.”
Onlar da tehlikede
İşin bir başka boyutuna dikkat çekerek sokağa terk edilmeye başlanan köpeklerin de ‘tehlikede’ olduğunu söyleyen Ertürk şöyle konuştu: “Köpekler sürü hayvanıdır, kendi aralarında gruplaşarak yaşarlar. Yani şimdi gelen mevcut olan sürüye ha deyince giremez. Diğer hayvanlar bunlara zarar verir. O sürü yabancı hayvanın içine girmesine izin vermez. Ayrıca bunlar şimdiye kadar evde bakılmış, beslenmiş hayvanlar. Konfor içindeydiler. Bu koşullara alışık hayvanlar hava sıcaklığının -10 derecede düştüğü bu günlerde hemen hasta olurlar. Bir süre sonra da hayatlarını kaybederler.”
Yasaklamak değil bilinçlendirme gerekli
“Yasaklamak mı doğru yoksa köpeklerin eğitimiyle ilgili sahiplerinin sorumluluklarının arttırılması mı gerekir?” diye soran Ertürk, şöyle devam etti: “Bu olay sadece üç beş ırkla ilgili bir olay değil ki… Burada olay, köpeklerin kısırlaştırılması, üretimlerinin durdurulmasından ziyade aslında köpek- insan ilişkisinde insanların eğitilmesidir. Köpeğe nasıl davranacağını, köpek sahibi olarak yapması gerekenleri, köpeği tanımasını, çevresindeki insanlara köpeğinin davranışı ile ilgili bilgilendirmesi… Hatta köpek sahibi olmayan insanların bile sokakta bir köpekle karşılaştığında nasıl davranması gerektiğini bilmesi gerekir. İşin doğru noktası budur. Sonuçta insan ve hayvan varlığı iç içe yaşayacak. O yüzden hayvanların kısırlaştırılıp, dijital sisteme alınmasından ziyade öncelikli çözüm köpek niye saldırır, bu konuda halkın eğitilmesi lazım. Bunlarla ilgili düzenlemeler yapılırsa, bu tarz saldırgan hayvan olayları ile ilgili vukuatlar da ortadan kalkar. Bir hayvan ırkını yok saymak, devamının bitirilmesine karar vermek doğru değil. Köpeğin bir doğası var, siz davranışlarınızla bunu geliştirip iyileştirebilir ya da kötü bir hale sokabilirsiniz. O yüzden her şey toplumun bilinçlendirilmesinden geçiyor.”