Gülse’nin bize ‘Yalan Dünya’da sunduğu karakterlere, onlarla karşımıza çıkardığı ‘kültürel temsil’lere bakın!
Batı dünyasında yüzlerce yıla yayılmış yaşamsal dönüşümleri, birkaç on yıla sıkıştırılmış şekilde hayata geçirip deneyimlemekle malûl toplumsal halimizin özlü bir tasvirini bulacaksınız (ki bunlar yazıyla ancak yüzlerce sayfada anlatılabilir)…
Türkiye’de ‘premodern’ kırsal/geleneksel hayat da, ‘modern’ şehirli/endüstriyel hayat da, ‘postmodern’ küresel/post-endüstriyel hayat da topluca, aynı anda, yan yana yaşanıyor…
Bir iktisadi kategori (geçim biçimi) olarak aşılsa da kültürel kategori (sosyal ilişki biçimi) olarak varlığını sürdüren, hükmünü icra eden ‘köylülük’, megakentlerde tıkış tıkış süren hayatımızın belirleyici bir parçası. Geleneksel toplumsal dayanışma şebekelerini devre dışı bırakan rekabetçi bir bireyselleşmenin damgasını vurduğu, değer ölçüsünü ‘yerel’den değil ‘küresel’den çıkaran şehirli, daha doğrusu ‘kozmopolit’ bir kültürel girdi de yaşantımızın bir parçası…
Böylesi traji-komik bir ‘kültürel segmentasyon’ içinde akıp giden hayatımıza ayna bir yapıt ‘Yalan Dünya’.