Erkek iktidarı, ataerkillik, ezelden ebede mevcut, değişmez ve “doğal” bir durum değil. Antropolojik olarak da, arkeolojik olarak da biliyoruz ki bu meşum iktidar, insanlık tarihinin belli bir aşamasında (tarımla, özel mülkiyetle, toprak için rekabet ve çatışma, yani “savaş” durumu ile) belirdi. Tarihin akışında belli bir noktada belirdiyse, başka bir noktada da o tarihin çöplüğüne gidebilir, gitmeli!..
Erkek iktidarı ebedi olmadığı gibi evrensel de değil. Dünya üzerinde bu iktidarın belirginleşmediği insan toplulukları hep oldu ve hâlâ az da olsa var.
İstisnalar kaideyi bozmaz dememeli, bu “çarpık kaide”nin bozulabileceğine inanmalı!..
En çok da erkekler olarak inanmalı! Çünkü erkek iktidarı, diğer tüm iktidar mekanizmaları gibi, onu sahiplenen, taşıyan, hayata geçireni de ezer.
“Erkek olmak” adına/uğruna, hayat boyu insanî, vicdanî ve ruhî pek çok motivasyonu bastırmak durumunda kalır erkek…
Yukarıda belirttiğim gibi, insanlığımızdan eksilerek erkek oluruz!..
8 Mart’ı kadın haklarının “kadınlara özel” mücadelesi olma takıntısından kurtarmak ve kutlamayı “erkeklik”ten mustarip erkekleri de kapsamına alacak şekilde kavramsal, yapısal ve en önemlisi “siyasal” bir değişime uğratmak en çok bu nedenle gerekiyor.
Ataerkillik üniseks yol alabiliyor madem…
O halde ataerkilliğe karşı 8 Mart da “üniseks”leşebilmeli!..