İki gün önce “Neden sansür yasası?” başlıklı yazımda, hukukun üstünlüğü ve özgürlük olmadıkça gelişmiş toplum olamayacağımızı yazmıştım. Yorumlar bölümünde ‘Molla Kasım’ şöyle diyordu:
“Taha Bey, özgürlük meselesini kalkınma ve iktisatla ilişkilendirmenin Çİn örneği karşısında hiç de makul gözükmüyor. Hukuk önemlidir. Ancak kalkınmayı hukuka bağlamak başka birçok örnekte de görüleceği üzere çok zayıf ve geçersiz bir ezberdir.”
İktisat tarihi gösteriyor ki, otoriter totaliter rejimlerle ekonomiyi belli bir düzeye getirmek mümkün. Tipik örneği, Stalinist sanayileşme… Sovyet iktisatçıları 1960’ta ‘kapitalist ülkeleri geçeceklerini’ hesaplamışlardı.
Fakat Stalin öyle bir “kumanda ekonomisi” kurmuştu ki, gelişmenin ancak piyasa dinamizmi ve yaratıcı düşünceyle devam edebileceği aşamaya ulaşıldığında Sovyet ekonomisi durakladı, sonra çöktü.
Çin’de Mao, köylere kadar teşkilatlı bir devlet kurdu, halka özgüven kazandırdı fakat gelişme dinamiği yoktu. Hele de ihtiyar Mao’nun kaprislerinin, tam bir iktisadi tahribat yaratmıştı
1976’da Mao’nun ölümüyle yönetime gelen pragmatik Deng, Komünist Partisi’nin siyasi tekelini sürdürdü fakat piyasa kanallarını açtı.
Çin’de bugünkü Başkan Şi Cinping, 2017’deki 19. Parti Kongresi’nde, ömür boyu Başkan olduğunu kabul ettirerek yeniden kişilik kültünü ihya etti. Ekonomide de yapısal sorunlar patlak veriyor. Yaşayanlar görecek, Çin de er geç liberal demokrasiye geçmek zorunda kalacak, Uygurlar da o zaman nefes alabilecekler.