AK Parti hep “büyüme” ile övünür ya… Hatta Nurettin Nebati dürüstçe adını da koymuştu, “enflasyonlu büyüme” diye… Yani enflasyonsuz büyüme sağlayacak “rasyonel” bir iktisadi program geliştirmek yerine, önümüzdeki seçimlere kazanmak için enflasyon pahasına büyüme! Mehmet Şimşek’in söylediği “dengesiz büyüme” kavramı iktisat dünyasında çok iyi bilinen ama bizde yaygın bilinmediği için oy getiren bir kavramdır. Öğreniyoruz artık, “dengesiz büyüme” diye çok lezzetli bir zehir vardır, içeni yatağa düşürür, dünya yürürken sen yerinde debelenip durursun, nitekim 12 yıldır kişi başı gelirimiz 12 bin dolar civarında debelenip
Yaşadıklarımızdan dersler çıkarıp bilgiler edineceksek iki soruyu sormamız lazım: Bir, AK Parti’de niye hiç genel görüşme açılmadı? Niye hiç ekonomi müzakere edilmedi?… İkincisi, modern devlette böyle sürekli yanlış yapılmasını frenleyecek kurumlar yok muydu? Bu bakımından, dünya görüşleri çok farklı olmakla birlikte, Ak Parti’deki lider kültü, zihniyet hiyerarşisi ve siyasi davranış modelleri ile 1925-1946 dönemindeki CHP arasında önemli benzerlik vardır. Her politika müzakeresiz alkışlarla kabul ediliyor. Atatürk’ün 1935 Kurultayında “parti devleti” alkışlarla kabul edilmişti, İnönü’nün 1939 kurultayında yine alkışlarla kaldırıldı. Ak Partililer “faiz sebeptir”i de “faiz yüzde 50” politikasını da coşkuyla destekliyor, Kamu kurumlarına gelince… Modern devlette “denetim ve denge” kurumları vardır. Parlamentolar ciddi denetim kurumlarıdır.
Netice: Çağımızda siyaset hamasete, kültlere değil… Uzun zaman içinde sınanmış, teorisi yapılmış ana akım fikirlere dayanmalı. Gelişmiş toplumlarda genelde böyle oluyor. Biz ise hamaset ve husumeti fikir sanıyoruz. Bu yüzden siyaset şahsi prestij ve güç kavgası olmaktan öteye geçemiyor. Bedelini böyle ödüyoruz. Bir düşünelim, son on yılda Bulgaristan, Romanya, Malezya niye bizi geçti? Niye bir Endonezya performansı gösteremedik? Teknoloji ihracatında niye Vietnam’ın gerisindeyiz? Ve niye hukukta ve değerlerde BRICS’in seviyesine inmeyi içimize sindiriyoruz?!