Yeni dönemde hak ve özgürlük alanlarının nasıl korunacağını tartışırken Türkiye’nin yeni modelinde hangi kıstasların esas alındığına da bakmak gerekecek. Toplum ve devlet, Türkiye’nin dahil olduğu ittifak sisteminin değerler manzumesine uygun bir yapıyı mı, yoksa İslamcı akımın tarih dışı değerlendirmelerine yaslanan bir siyasal- toplumsal projeyi mi tercih edecek?
Bu tartışmada kilit kavram kuşkusuz laiklik olacaktır. Aslında laiklik bu ülkede felsefi olarak hiçbir zaman doğru dürüst tanımlanmadığı gibi, özünde eksikli ve dışlayıcı bir vatandaşlık anlayışını da yansıtıyordu. Laiklik pratikte otoriter uygulamaların, toplumsal fay hatlarını derinleştiren ayrımcılıkların mazereti diye kullanıldı. Ama tüm eksikliklerine rağmen en azından potansiyel olarak çoğulculuğu ve vatandaşlar arası eşitliği benimsemeye müsait bir anlayışı yansıtıyordu.