• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Siz… Tarihin gördüğü ne ilk ne son zavallı olacaksınız

26/09/2015 23:09

 

murat sevinc kelleMURAT SEVİNÇ

Özgün bir tarafınız olduğu söylenemez. Her zaman vardınız. Dininiz, diliniz, milletiniz, toprağınız farklı olsa da her zaman ve her yerdesiniz.

Acı çektirenin, haksızlık yapanın, ezenin, sömürenin; güç her kimin elindeyse onun yanında yer aldınız. Muktedir sevdiniz. Muktedir tarafından sevilmeyi sevdiniz. Çıkarınızı gözettiniz. Zengin olmak istediniz.


Eşitlikten ölesiye korktunuz. Korkunuzun yaptırmayacağı hiçbir şey yoktu. Çelme taktınız. Üzerine çullandınız. Görmezden, duymazdan, bilmezden geldiniz.

Kötülük yaptınız. Kötülüklerinizin, devasa yalanlarınızın, iftiralarınızın hep bir ‘nedeni’ vardı elbet. Gerekçe bulmakta zorlanmadınız. Tanıdık alçaklığınızla, hep çok önemli olduğunuzu düşündünüz ve saygı talep ettiniz. Hiçbir zaman saygı görmediniz. Ya unutuldunuz ya da sövgüyle anıldı adınız.

Avrupa’da devrimler patlak verip ülkeler emekçi ayaklanmalarına sahne olduğunda, kralların yanındaydınız. Cinayetlerle bastırılan hareketleri, eli kanlı olanların omuzları üzerinden izlediniz. O devrimler esnasında Fransa’da, amcasına özenen çömez Bonapart kendi iktidarını perçinlemek için olmadık işlere girişip darbe yaptığında, hemen arkasındaydınız. Onun gücünü perçinleyecek ‘halk oylamaları’nı ayakta alkışladınız. Yıllar sonra bu kez Paris halkı ayaklanıp 1871 ilkbaharında ‘Komün’ deneyimi yarattığında, siz yine muktedir ve işbirlikçileriyle hizalandınız. Binlerce komün yurttaşı öldürülürken, zindanlara atılır ve sürgün edilirken, iktidarın sırtını sıvazladınız. Birlikte, eşitçe ve insanca yaşam ideali olan ‘Komün’den nefret edip katledenin yanında saf tuttunuz.

Rus topraklarında Lenin’e karşı önce Çar, sonra Beyaz Ordu yanlısıydınız. Tabii sonra, Stalin’in cinayetlerine de hayranlık duymayı ihmal etmediniz.

Almanya’daki benzerlerinizin eli, Luxemburg ve Liebknecht’i vahşet içinde boğan, öldüresiye dövüp kurşunlayanların elini tutuyordu. Aynı memlekette, 15 yıl sonra beş para etmez bir psikopat iktidar oldu göz göre göre. Beş altı yılda savaşacak duruma getirdi devletini ve halkını. Milyonlarca insanı katletti, soykırım yaptı, henüz yalnızca bir insan ömrü kadar uzak olan geçmişte. Sizler, destekliyordunuz. Yaptığı beton yolları, yeni fabrikaları anlatıyordunuz. Nazi’ler, Almanların ulusal onurunu yüceltmişti. Çok sevilmişti tarafınızca. Kimi profesörler seferber olmuştu onun idaresini meşrulaştırmak için. Alman ‘milli iradesi’nin oyuyla iktidara tırmanıp Anayasa’nın tanıdığı yetkilerle yok etmişti tüm hak ve özgürlükleri. Siz oradaydınız ve memnundunuz. Varlığınızı, onunkine feda etmiştiniz.

Her yerdeydiniz. Latin Amerika’da, Kuzey Amerika’da, Afrika’da, Ortadoğu’da, Asya’da…

Atom bombanız atıldığında zevkten dört köşeydiniz. Parçalanmış çocukların parçalanmalarının, ne kadar da ‘gerekli’ olduğunu anlattınız ulusunuza, onların selameti için. Sonra komisyonlar kuruldu Amerika’nızda. McCarthy adındaki muhteris ve ziyadesiyle alık siyasetçi, komünist avının simgesiydi. Ne kadar aklı başında adam varsa memleketinizde, hep birlikte fişlediniz. Rosenberg’ler idam edilirken, siz elektrikli sandalyenin tam karşısında oturuyordunuz. Rosenberg çifti de ‘vatan haini’ ilan edilmişti. Sizin iyi bildiğiniz, en sevdiğiniz  suçlamadır hani. Devletinizin dünyanın her yerinde at oynatmasından, darbeleri desteklemesinden hoşnuttunuz.

İtalya’da Mussolini, İspanya’da Franco yanlısıydınız. İspanyol Cumhuriyetçileri’ne ders verilmesi gerekiyordu devletinizin bekası için. Franco’nun cinayetlerini alkışladınız. Sayenizde yatağında öldü.

Şili’de seçimle gelen bir sosyalistin, Allende’nin değil, onu CIA destekli darbeyle deviren Pinochet’nin arkasındaydınız. Ancak, Allende ‘halkına’ seslenip teslim olmayı reddetti faşiste. Ölmeyi seçti. Bu nedenle o, halâ Allende! Siz faşisti alkışladınız çıkarlarınız nedeniyle. Halkına kıyan, stadyumlara doldurduklarını işkenceyle ve yakarak öldüren Pinochet’ye iltifatınız azalmadı yıllarca. Hatta gün gelip bir başka ülkede gözaltına alındığında, zorunuza dahi gitti bu durum.

İngiltere’de kraliyet ailesine sadakatten bir an olsun vazgeçmediniz. Thatcher’ın ‘dik duruşunu ve eğilmemesini’ hayranlıkla izlediniz. Thatcher’dan hallice Tony Blair’e katlandınız ama… Hayır o kadar da uzun boylu değil, yeni genel başkan Corbyn’den, elbette nefret ediyorsunuz.

Hangi birini saymalı? Kamboçya’yı mı, Irak’ı mı, Suriye’yi mi? Güney Afrika’nın Apartheid’ını mı? Kara Afrika’nın ruh hastası diktatörlerini mi? Amerika’da yakın zamana dek siyahlara reva görülen eziyeti mi?

Toprağımızda, yüzyılın en muhteşem ‘isyankârlarından’ Mustafa Kemal’in değil, onu ‘vatan haini’ ilan edip hakkında ‘ölüm fetvası’ çıkaranların yanındaydınız. İngiliz uçakları, hakkındaki ‘ölüm fetvası’nı Anadolu’ya dağıtırken, Vahdettin’in emrine amadeydiniz. Hamidiye Alayları’nın mucidi Abdülhamit’in, Teşkilat-ı Mahsusa’nın mimarı İttihatçıların etek ucunda oluşunuz gibi.

Ancak Mustafa Kemal, başardı. O başarınca, bu kez onun gölgesine sığınıverdiniz. Her yaptığına ‘Evet’ demekten hiç gocunmadınız.

Sonrasında da değişmediniz. Milli Korunma Kanunu’na, Varlık Vergisi’ne destek çıktınız. Gayrimüslimlerin malına mülküne göz dikti ulusal çıkarınız. Haliyle Bayar’ı, Menderes’i pek sevdiniz. Ardından gelenleri de. 1961’de ‘asanlar’ın yanındaydınız. Bir süre sonra bu kez diğerleriyle, başkalarının idamlarına onay verdiniz. Yüzünüz hiç kızarmadan, idama el kaldıranların hizasındaydınız. Darbelere, generallere, anayasalarına, yasalarına alkış tuttunuz.

Hep siz vardınız yanlarında. Faşistle faşist, darbeciyle darbeci, dinciyle dinci oluverdiniz hiç duraksamadan. 12 Eylül işkenceleri, nezaretinizde gerçekleşti. Siz o sıralar faşistin tablolarını yorumluyordunuz. Hatıra fotoğrafı kuyruğundaydınız. Paşanızın engin birikimine kulak kesiliyordunuz. Anayasasını övüyordunuz. ‘Milli irade’nin yüzde 90 küsuru ‘Evet’ demişti anayasaya; sövecek değildiniz ya!

Kürtlerin varlığı inkâr edilirken, dilleri yasaklanırken, türküleri söylenemezken nezaret ediyordunuz devlet dersine. Yalan olduğunu bildiğiniz haberleri yayıyordunuz. OHAL valileriyle, komutanlarıyla el ele kol kolaydınız. DGM’leriniz vatanın birlik ve beraberliğini korurken, size ‘takdir etmek’ görevi verilmişti.

Sivas’ta insanlar yakılır, yazarlar bombalanır ve vurulur, Eskişehir ara sokağında bir genç linç edilerek öldürülürken; sizler faşistin çaktığı kibrite, suikastçının yerleştirdiği bombaya, it kopuğun elindeki değneğe mazeret aradınız.

Çünkü siz, devletsiz, muktedirsiz yapamazsınız. Gelecekte de yapamayacaksınız. Arkanızda o aygıtın desteğini bulmadan hiçbir şey olamadığınızın, çaresizliğinizin bilgisiyle yaşıyorsunuz.

O yemeklerde, o uçaklarda, o büyük davet salonlarında, o açılışlarda, o gezilerde yer alabilmeniz, o kaynaklardan kazanç elde edebilmeniz; alkışınızın şiddetine bağlı. Avuçlarınız acıyıncaya, yüzünüz pembeleşinceye, kravatlarınız gevşeyinceye dek, kan ter içinde alkışlamalısınız.

Bir kadının çıplak ve cansız bedeninin sürüklenmesini, bir ilçenin günlerce abluka altında kalmasını, bir sivilin öldürülmesini, bir köyün boşaltılmasını, devletin tüm aygıtlarının bir partinin baraj altında bırakılması için harcadığı utanç verici çabayı, önüne gelene hakaret edilip siyasetçi ve yazarların hedef gösterilmesini, büyük yalanları, hukuk dışılıkları, türlü rezaletleri meşrulaştırmak zorundasınız. Başka çareniz yok. Var olabilmeniz, gün be gün biraz daha alçalmanızla mümkün.

Her zaman muktedirin yanındaydınız. Bundan sonra da olacaksınız.  Demem o ki hakikaten hiçbir özgün yanınız yok. Tarihin gördüğü ne ilk ne son zavallı, siz olacaksınız.

Buna mukabil bir de ‘diğerleri’ var işte. Büyük kalabalıklar. Hadi onlara da ‘biz’ diyelim. ‘Siz’ler gibi, ‘biz’ler de oldu her zaman.

Dikensiz olamadı ve olamıyor gül bahçeniz. Tehdit edin, şantaj yapın, iftira atın, yalan söyleyin, iyi ve güzel olan her ne varsa sövüp sayın ve mutlaka ama mutlaka zenginleşin. Şimdilik. Bir avuç boş toprak, bir bakışlık gökyüzü, başıboş akan bir berrak dere, mutlu bir insan bırakmamacasına saldırganlaşıp zenginleşenlerin yemeğinden kalan artıklar, size yetiyor.

Buna mukabil ‘biz’i de bir an olsun aklınızdan çıkarmayın. Bir bakın bakalım, tarih ‘siz’in en şöhretlilerinizi nasıl anmış sayfalarında? Bakın ve geleceğinizi görün…

Kategori:Agora

Tüm yazılar: Murat Sevinç

SON HABERLER

Putin İstanbul'a gelmiyor

Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, yarın (15 Mayıs) İstanbul’daki barış müzakerelerine katılmayacak.

Türkiye Kupası Galatasaray'ın

Ziraat Türkiye Kupası finalinde Trabzonspor’u 3-0 yenen Galatasaray kupanın sahibi oldu. 

ABD, Türkiye'ye 305 milyon dolarlık füze satacak

ABD Dışişleri Bakanlığı, Türkiye’ye toplam 305 milyon dolarlık füze satışına onay verildiğini açıkladı.

İlk kez bir hastalığın toplam yükü çıkarıldı: RSV'nin maliyeti 24 milyar lira 

Türkiye’de ilk kez bir hastalığın toplam ekonomik yükü çıkarıldı. Özellikle bebeklerde ağır seyredebilen ve ölümlere yol açabilen respiratuar sinsityal virüsün (RSV) ülkeye toplam maliyeti yaklaşık 24,2 milyar lira. 

İstanbul'da suya yüzde 10 zam

İstanbul’da suya her ay yapılan Tüketici Fiyat Endeksi’yle (TÜFE) Yurt İçi Üretici Fiyat Endeksi (Yİ-ÜFE) oranındaki zam haricinde yüzde 10 zam geldi.

İslam dünyasındaki kutsal sefalet
Bir PKK hedefi olarak Kürdistan'dan nasıl ayrıldım..

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 752 gündür hapiste

YAZARLAR

Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın 'özenli' açıklamaları üzerine…

Murat Sevinç

Yeşil zeytini neden yemedin Sait?

Ayhan Tinin

Editör eksikliği fazlalık yaratır

Mustafa Dağıstanlı

Anne dediğin başlangıçtır

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Dilsiz bir ülkenin çığlığı

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Sırrı Süreyya Önder'in 'Cumhuriyet' eleştirisi üzerine…

Murat Sevinç

Silmek isteseler de silemezler

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

GÜNÜN 11’İ

Pınar Erişen: İnsanları 'elitist ve seçkinci' diye aşağılamak geri kalmış toplumların ortak hatası

Esfender Korkmaz: Hükümetin sıcak para sevdası geçmezse, ekonomik istikrar hiçbir zaman gelmeyecek

Mustafa Yalçıner: Ortadoğu'ya gezisine rağmen Türkiye'ye gelmiyor ve dışişleri bakanını yolluyor

Fatih Yaşlı: Lozan'la derdi olan diğer aktör Türkiye İslamcılığıdır

Alaattin Aktaş: Merkez Bankası'nın on günde 15 milyar net kayba uğradığını söylemek yanlış olmaz

Yusuf Ziya Cömert: Öcalan DEM'in başına mı geçecek?

Zeynep Aktaş: Altın ve döviz bazlı fonlar portföy dengesi sağlıyor

Recep Genel: Avrupa'da en çok gayrimenkul alan milletler arasında Türkler ön sıralarda

Çiğdem Toker: Şu ana kadar 'terörsüz Türkiye' kavramının demokratik değerleri içerdiğine dair bir emare göremedik

Elif Çakır: Hakikaten de Bahçeli sözünün eri çıktı

Öztin Akgüç: Yabancı sermayenin yararından çok sakıncaları

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×