Sanat dünyamız neredeyse her şeyi anlayan ve bilen insanlardan ibarettir. Berkun Oya, burada kendi vadisini “sadece anlamaya çalışarak” oluşturuyor. Çok katmanlı anlatılarının gücü de buradan geliyor. Bu sebepten kuvvetli bir alkıştan çok daha fazlasını hak ediyor.
Dünyanın bu demlerinde fazlasıyla dikkat çeken ve bireysel hayatlarımızı da etkileyen iki büyük dönüşüm var: Siyasetin (ya da ‘demokrasi mücadelesi’nin) geri çekilişi ve sosyal medyanın (bütün bir ülkeyi ve tüm dünyayı) tek bir ‘söz kanalı’nda birleştiren yaygınlaşması.
Bu sürecin makro düzlemde vardığı yer, siyasetin, çok büyük sermaye sahipleri ile çok kuvvetli iktidar/devlet aktörlerinin elinde, külliyen sağcılaşma ve faşizmin yükselişinin ayak sesleri, üçüncü dünya savaşının tamtamları.
Mikro düzlemde ise bireysel çırpınışlar. Aile, spritüal yönelişler, komplo müminliği ve (bizim ülkemizde çok belirginleşen) vasatlaşma, lümpenleşme. Bu yola girenlerin çoğu da ete kemiğe bürünüp – fenomen olarak görünmekteler.
Bize de dünyanın ihya olunuşundan bugüne değin, muhtemelen her 10 yılda bir çiğnenen ‘kuşaklar arası çatışma’ sakızını çiğnemek kaldı. Çoğumuz az ahlak üzeri bolca ahlakçılık kokteyli ile çocukların üzerinde tepinmekteyiz. Bilsek, ayak uydurma ya da karşı çıkma yerine “gelişme, çatışmadır” derdik. Çünkü çatışma olmadan karşı durduğumuz her şey, gözlerimizin önünde çürür…
Suyun akacağını, yolunu bulacağını kendileri deneyimleyecekler, çatışarak, gelişerek dönüşecekler ve bizlere karşı hissettikleri en yüksek duyguları; ağzımıza kürekle vurmak olacaktır.
Berkun Oya’nın Kuvvetli Bir Alkış dizisinde (Netlix, 2024) anlattığı çekirdek aile, beğenin beğenmeyin, aslında ‘değişen çağın dilsel dışavurumu’. Bireylerin toplumsal hayatın içine ‘kitlesel bir aktör’ olarak karışmalarının önü tıkanınca, bir nevi dilsel patlamalı (ve bireysel hakları çoğun mesnetsizce yücelten) içedönüş.