DR. İLKER KAYI*
Pandemi hayatımızın her alanını o kadar hızlı etkiliyor ki öncesinde nelerin konuşulduğu unutulmaya başlandı. İlk akla gelecek olayların arasında, Suriye’nin İdlib kentindeki saldırıda ölen askerlerin hemen akabinde hükümet kanadından misilleme hamlesi gibi sığınmacıların Avrupa’ya gidebileceklerine ilişkin haberler gündemimizin en üstteki maddeleriydi. Yüzlerce sığınmacının apar topar Ege’ye ve Edirne’ye gidişi görüntülerden inmiyordu. Ardından da sınırı geçebilenlerin sayısı, bugün Covid-19 vaka sayılarının açıklandığı gibi sık sık açıklanıyor ve maalesef hayatlarını riske atacakları geçiş rotaları dahi öneriliyordu.
Covid-19 salgınının gündelik hayatımızda yarattığı tsunami dalgası niteliğindeki etkiyle herkesin gündeminde hastalığa dair alınacak önlemler önceliklerin başına geçti. Zaten genel olarak beklenen bir sonuç bu.
Salgın kontrolünde şu ana kadar vurgulanan en önemli uygulamalar el yıkama, sosyal mesafe, evde kalma, karantina ve izolasyon işlemleri. Hatta artık şehirler arası seyahatler bile kısıtlanmış durumda. Buradan sonra yazacaklarımı bu bilgileri aklınızda tutarak okuyun lütfen.
Sığınmacılar, gündelik yaşamlarını idame ettirebilmek için coğrafi hareketliliği fazla olan bir grup. Geçimlerini sağlamak veya karşılanabilir barınma olanakları için daha uygun bölgelerde yaşamayı seçmek durumda kalırlar. O nedenle de ister şehir içi ister şehir dışı olsun coğrafi hareketliliği hayatlarının olmazsa olmazı.
Yaşam alanlarında kalabalık gruplar halinde yaşamak durumunda kalırlar. Kimi durumlarda da barınma koşulları su, sanitasyon ve temizlik bakımından elverişli olmayabilir. Vurgulamanın önemli olduğunu düşünüyorum, alışkanlık nedeniyle değil imkanları olamadığı için hijyen konusunda çokça sıkıntılı bir yaşamları var.
Çalışmak zorundalar ve gelir getirici faaliyetler arasında çok büyük oranda kayıtsız işçi olarak, fiziki koşulları kötü ve ağır işlerde ucuz emek olarak çalışırlar. Unutulmamalıdır ki bu işlerin hiçbiri de evden çalışmakla yapılacak işler değil ve çalışmadıkları takdirde zor durumda kalacakları iş kollarında çalışmaktalar. Türkiye’de açıklanan ekonomik önlem paketleri sığınmacıları kapsamaz. Bu önlemlerden yararlanmaları da en iyi ihtimalle işverenlerinin imkanlarına ve anlayışına bağlı.
Gelirleri kısıtlı olduğundan bir sonraki öğün her zaman garanti değil. Tükettikleri de genelde ucuz gıdalarla sınırlı. Bunlar büyük oranda karbonhidrattan zengin ekmek, pirinç ve makarna gibi ürünler. Dolayısıyla besleyici öğelerden yoksun. Kısaca belirtmek gerekirse, gıda güvencesi bakımından dezavantajlı bir grup. Hatırlarsınız ki iyi beslenmenin bağışıklık sistemini güçlendirici etkisi salgın süresince çok defa vurgulandı.
Covid-19’dan korunma hakkında hazırlanan bilgilendirici kamu spotu veya afişlerin genellikle tek dilde hazırlanması bilgiye erişimde sorun yaratacak. Haliyle sığınmacılar bulundukları yerlerde salgından nasıl korunacaklarıyla, ne zaman ve nereye başvuracaklarıyla ilgili bilgiye ulaşmada güçlükler yaşayabilir.
Kronik hastalığı olan ve ileri yaş sığınmacılar ise Türkiye vatandaşlarıyla kıyaslandığında daha da dezavantajlı. Mülteci olarak sağlık hizmetlerine erişimleri zaten güç, hatta Afganistanlı, Pakistanlı, Senegalli ve birçok Suriyeli olmayan sığınmacı sağlık hakkından yoksun. Bu nedenle kronik hastalıklarının düzenli takipleri ve hastalıkların kontrol altında olma olasılıkları ne yazık ki daha zayıf. Dolayısıyla herhangi bir şekilde Covid-19’a yakalanırlarsa olumsuz sonuçların sıklığının da artması muhtemel. Hastalandıkları takdirde de evde takip gerektiren durumlarda hareketli yapıları nedeniyle vaka tespiti ve takibi açısından da yaşayacakları zorluklar kaçınılmaz.
Ayrımcılık ve hizmet verilmesinin reddi gibi korkular nedeniyle sağlık hizmetlerine başvuruda gecikmeler yaşanabilir. Sığınmacı olsun veya olmasın Covid-19 hastalarının izolasyonları sağlanmadığı sürece bulaştırıcı olmaları anlamına gelir. Ancak, tanıya erişimde güçlük yaşayan mültecilere yönelik sunulacak karantina ve izolasyon hizmetleri de dolayısıyla aksayacak. Suriyeli sığınmacılar için sağlık hizmetlerine erişim hakkı bulunurken, diğer tüm sığınmacılar bu haktan yoksun.
Hizmete erişimde dil bariyeri nedeniyle yaşanacak iletişim engellerinden ötürü sağlık çalışanlarıyla görüşmelerinde zorluklar yaşayabilirler. Arapça çeviri hizmetlerinin sunulmasına rağmen yetersiz kalması bir sorunken Arapça dışında farklı dillerde bir çeviri hizmeti bulunmamakta ve bu da yine Suriyeli olmayan sığınmacılar için zorluk yaratmakta.
Tüm bunlara bir de toplumdaki ayrımcı dil eklenmekte. Covid-19 önlemleri için yapılması gereken harcamalar konuşulurken Suriyeli mültecilere yönelik yaygın bir ayrımcı söylem sosyal medyada hızlıca yaygınlaştı. ‘Bugüne kadar Suriyelilere bakan devlet kendi vatandaşı için bağış topluyor’ veya benzeri ifadeler toplumun geneli tarafından tanınan ‘ünlü simaların’ da paylaşımlarıyla sanki muhalefetmişçesine yazılmaya ve çizilmeye başlandı. Muhalefet etmek uğruna Suriyelileri hedef gösteren ayrımcı bir dil kullandıklarının farkına varmıyorlar belli ki.
Tıp etiği açısından bile güçlük yaratacak durumlar olabilir. Sağlık çalışanları, vakaların çoğaldığı noktada -ki umarım bu tablo hiç yaşanmaz- yoğun bakım yataklarının hangi hastalara verileceğiyle ilgili ayrım yapmak zorunda kalırlarsa sığınmacılık bu denklemde kendine nasıl yer bulabilir hayal etmek istemiyorum.
Geçmişteki örneklerden tanık olduğumuz üzere afet durumlarında ihmal edilen ve en son ilgilenilen ama bu gibi durumlarda ilk ve en fazla etkilenen kesim incinebilir gruplardır. Covid-19 özelinde düşünecek olursak da salgın bir saman alevi gibi yayılıyor ve her salgın gibi bu da bedenleri kimliklerine veya genetiklerine göre ayırmıyor.
İçindeki yaşadıkları toplumda yıllardır doğrudan ya da dolaylı olarak bir sosyal mesafe konulan sığınmacılar, şimdi birlikte yaşadıkları evlerde veya kamplarda kendi aralarında bir fiziksel mesafe koymaları gerektiğine yine aynı toplum ve siyaset tarafından ikna edilmeye çalışılacak. Tüm bu nedenlerden ötürü sığınmacıların bu süreçte etkin koruyucu sağlık bilgisine ve hizmetlere ulaşması şart. Haliyle sığınmacıların kendisi bir sosyal dezavantaj olarak değerlendirilerek salgın için alınan sağlık önlemlerinin yanı sıra sosyal ve ekonomik açıdan alınacak önlemleri de kapsarsa salgın kontrolünde etkili bir adım daha atılmış olur.
*Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi Dahili Tıp Bilimleri Halk Sağlığı Anabilim Dalı