Türk Tabipleri Birliği (TTB) ve diğer tabip odaları İstanbul’dan Ankara’ya ‘Beyaz Yürüyüş’ başlatıyor.
Ankara Tabip Odası Başkanı Ali Karakoç, “Yöneticilerin, hekimlerin bağımsızlığını ve özerkliğini zedeleyen baskıları var; bunlara karşı çıkacağız. Genç meslektaşlarımızın çalışma ve eğitim haklarına sahip çıkacağız. Özlük haklarımıza, ekonomik haklarımıza sahip çıkacağız” dedi.

Dünya hala Covid-19 pandemisi ile kasıp kavrulurken bu süreçte salgınla mücadelede tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de en büyük kahramanlar olarak kabul edilen doktorların dikkate değer bir bölümü kendi geleceklerini burada görmüyor.
Sağlıkta artan şiddete karşın gerekli cezai mevzuatın düzenlenmemesi, uzun çalışma saatleri, düşük ücretler doktorları buna zorluyor.
23 Kasım’da İstanbul’da başlayacak olan yürüyüşle sağlık emekçileri, bu sorunlara tepkilerini gösterecek.
Ankara Tabip Odası Başkanı Ali Karakoç, yürüyüşün Kocaeli, Bursa, Eskişehir duraklarının ardından Ankara’da sonlanacağını ve Ankara’daki Yılmaz Güney Sahnesi’nde bir ‘Beyaz Forum’ yapacaklarını belirtti.
Karakoç şunları söyledi: “Sağlık emekçilerinin ekonomik ve özlük haklarında çok ciddi bir yıpranma olduğunun biliyoruz. Bunun için defalarca Sağlık Bakanlığı’ndan randevu talep ettik ama Sağlık Bakanlığı bir yıldır bize randevu vermedi. Dolayısıyla Türk Tabipleri Birliği ve Türkiye’deki tabip odalarının ortak aldığı bir kararla 1 Ekim günü, İstanbul’dan Sağlık Bakanlığı’na bir çağrıda bulunduk. ‘Taleplerimizi kabul edin, etmezseniz bir eylemlik süreci başlatacağız’ dedik. İstanbul’dan bir ‘Beyaz Yürüyüş’ başlatacağız. Ülkedeki tabip odalarının yöneticileri, Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, kollarımızdan, komisyonlarımızdan aktivistlerimiz katılacak.”
‘Haklarımıza sahip çıkacağız’
ANKA’nın haberine göre Karakoç, taleplerini şöyle sıraladı: ”Beş temel talebimiz var. ‘Karanlığa karşı önlüğümüzün beyazına…’ Burada kastımız şu: Sağlık çalışanları ve hekimler üzerinde, yöneticilerin ve Sağlık Bakanlığı’nın, hekimlerin bağımsızlığını ve özerkliğini zedeleyen baskıları var. Bunlara karşı duracağız. Geleceğimize sahip çıkacağız. Bu ülkede çalışma ve eğitim hakkı güvence altında değildir. 2016’dan sonra KHK’larla keyfi ve hukuksuz bir şekilde genç meslektaşlarımız ya görevlerine atanamıyor ya da ihraç ediliyorlar. Bunların çalışma ve eğitim haklarına sahip çıkacağız. Ülkenin içinde bulunduğu politik atmosferden ötürü her gün yeni genç meslektaşlarımız yurt dışına göç etmekte ve yeni bir hayat arayışı içerisindeler. Dolayısıyla ‘Geleceğimize sahip çıkacağız’ diyoruz. ‘Özlük haklarımıza, ekonomik haklarımıza sahip çıkacağız’ diyoruz.
‘Hastalar hınçlarını bizden alıyor’
Çalıştığımız alanlar hem şiddet açısından hem de Covid-19 pandemisi nedeniyle güvenli değil. Sağlık alanında yaşanan şiddetin iki temel nedeni var. Biri, yöneticilerin her seferinde şiddet dilini kullanması, ifade özgürlüğünün olmaması çalışma alanlarımıza da yansıyor. Sağlık alanında yaşanan önemli nedenlerden biri de 2003 yılındaki Sağlıkta Dönüşüm Programı ile birlikte çalışma alanlarımızın birer işletmeye dönüştürülmesidir. Normalde Dünya Sağlık Örgütü, ‘Bir hasta için en az 20 dakika ayırın, nitelikli bir muayene yapın, hastanın tanısını, tedavisini koyun’ der. Ama Sağlıkta Dönüşüm Programı ile birlikte yanlış bir sağlık algısı oluşturuldu. Basamaklandırılmış sağlık hizmeti tamamen devre dışı bırakıldı. Her hasta ikinci ve üçüncü basamak hastaneye istediği an başvurabiliyor. Biz de sekiz saatlik mesai süresinde 100-120 hasta bakmak zorunda kalıyoruz. Bu süre zarfında yanımızda bir yardımcı personel yok. Bunu yaklaşık olarak 1-2 dakika içinde yapmak durumunda kalıyoruz. Dolayısıyla hastalarımıza nitelikli bir sağlık hizmeti sunmuyoruz. Nitelikli bir sağlık hizmeti sunmadığımız için, hastalarımız dertlerine deva bulamadıkları için karşılarında sağlık çalışanları ve hekimleri görüyorlar. Bütün hınçlarını bizden alıyorlar. Sistemin yarattığı aksaklığa, bize şiddetle karşılık veriyorlar. Dolayısıyla taleplerimizden bir tanesi, Türk Tabipleri Birliği’nin 2014 yılında Meclis’e sunduğu Şiddetle Mücadele Yasa Tasarısı’nın bizim istediğimiz gibi uygulanmasıdır.
‘5 dakikada sağlık olmaz’
Diğer önemli taleplerimizden birisi de halkın sağlık hakkına sahip çıkmak istememizdir. Beş dakikada hekimlik yapılmaz, beş dakikada sağlık olmaz. Yani biz, sadece sağlık çalışanlarının ekonomik ve özlük hakları için değil, toplumun daha sağlıklı olabilmesi için, daha nitelikli sağlık alabilmesi için, herkesin ücretsiz, rahat ulaşabileceği ve anadilinde sağlık hizmeti alabilmesi için de mücadele ediyoruz. Covid-19 hastalığı, dünyanın 130 ülkesinde meslek hastalığı kabul edilirken ülkemizde ne yazık ki halen meslek hastalığı olarak kabul edilmemiştir. Toplumun geneline göre sağlık emekçileri, yaklaşık altı-yedi kat daha fazla enfekte olurken yaklaşık 10 kat daha fazla hayatını kaybetmektedir. Buna rağmen Covid-19, ülkemizde meslek hastalığı olarak kabul edilmemektedir.
‘Ek ödeme değil, tek ödeme’
Diğer taraftan bizim güvenceli bir gelirimiz yok. Performansa dayalı, tamamen parça başı üretim olarak nitelendirdiğimiz bir ücretlendirme sistemi yaşıyoruz. Bu ücretlendirme sistemi hem çalışma alanlarımızda çalışma barışını bozuyor hem herkese eşit bir ücret dağıtılmıyor hem de performansa dayalı ücret aldığımız için yıllık izinlerimizi kullanamıyoruz. Hasta olduğumuzda rapor alamıyoruz. Çünkü bunları aldığımızda neredeyse ücretimizin yarısını alamaz duruma düşüyoruz. Dolayısıyla ‘Biz ek ödeme istemiyoruz, tek ödeme istiyoruz’ diyoruz. İnsan onuruna yaraşır bir ücret talep ediyoruz ve bu ücretin emekliliğimize yansımasını istiyoruz.”