Serdar Saatçı’ya bu köşeden 15 dakika şöhret olma hakkını da teslim etmeli. Beşiktaş’ın alt yapısından çıkan, sonra Beşiktaş’a bir kuruş kazandırmama uyanıklığı ile soluğu yurtdışında alan bu gencimiz, kendi deyişiyle, “Beşiktaş’tan daha büyük olan Trabzonspor’a transfer olduğunu” söyledi.
Şimdi bu aşamada kabahati Serdar Saatçı’da mi bulacağız? Evet, tabi ki bulacağız. Onu yetiştiren, var eden, eğiten, oynama şansı veren, kendini göstermesini sağlayan Beşiktaş’a ima ve kinaye dolu bir mesajla yola çıkan bu gencimizde eksik olan şey Beşiktaş Akademi’de sorun olan şeydir.
Beşiktaş Akademi bu oyunculara aidiyet, vefa, tarih, etik, ‘iyi insan olmak’ için ne öğretmiştir? Nasıl oluyor da Beşiktaş’tan giden bir genç bu kadar öfkeyle, kinle konuşabiliyor? Bu sorunun yanıtı Beşiktaş Akademi yöneticileri tarafından önemsenmelidir.
Serdar Saatçı açısından o birkaç dakikalık zaman diliminde belki de ‘intikam soğuk yenen yemeğe dönüşmüştür’ ancak her futbolcu, sahalardan uzaklaştığında, eğer futbolla iştigal etmek istiyorsa, bir takıma ait olmalıdır. Kamuoyu onları böyle görür ve kabullenir.
Fırıldak misali konuşanlar (bkz. Serdar Saatçı) ya da taraftarın ve tarihin affetmeyeceği kadar savrulanlar (bkz. Tümer Metin, Cenk Tosun) “takımsız” kalırlar. Zira ne geldiği takıma intibak ederler ne de gittikleri takım bir daha onları anmak ister. Araf’tadırlar. Çabuk unutulurlar.
Serdar Saatçı’nın ‘gençliği’ değil, ikbal ve para beklentisi ile söyledikleri bizi üzmez. Neden? Çünkü her maçta aynı tezahüratı yaparız: “Söyleyin Beşiktaş’tan bir büyük mü var?/ Olmaz olsun şampiyonluklar, kupalar…”