Okura not:
Günün 11’i, Türkiye medyasındaki görüş ve yorum çeşitliliğini yansıtmak amacıyla hazırlanmaktadır. Aşağıda özetini bulacağınız yazıya yer vermemiz, içeriğini onayladığımız ve/veya desteklediğimiz anlamına gelmez.
Beşiktaş’ta işler yolunda gitmiyor. Borç tutarı ortalama her 6 ayda bir 2-2.5 milyar TL artıyor. Sürdürülebilir olmayan bu geometrik borç artışı, Beşiktaş’ın kaynaklarının faize gitmesi ve yeniden borçlanması döngüsü ile sürüp gidiyor.
Futbol takımında nitelikli bir yedek kulübesi kurulamadığı için teknik yönetim, ‘fark yaratacak’ oyuncularla maça müdahale edemiyor. Örneğin Galatasaray’a yenik iken yedek kulübesinden bir sağ bek ve stoper oyuna alınıyor. Sanki skoru koruması gereken biziz gibi bir değişim yaşanıyor.
Statta eski Beşiktaş taraftarının yerinde yeller esiyor. Neredeyse, ‘Onca parayı verdik, bir de bağıracak mıyız?’ mantığı ile elinde telefonla kendini ve sağı solu çeken yeni taraftar profili, eskiyi aratır bir performans düşüklüğü yaşıyor. Düşünün ki Benfica’ya ilk yarıda 3-0 mağlup iken taraftarın tribüne çağırması sonrası şahlanan (ikinci yarı 3-3) Beşiktaş takımı yerine, performansını beğenmediğini ıslıklayan, yuhalayan yeni bir müşteri tipi ortaya çıktı.
Aylardır orkestrasyon avantajını yitiren, her kafadan farklı sesler çıkaran bir tribün güçsüzlüğünü dile getirmek acaba eleştiri değil midir? Beşiktaş rekabet gücünü yitirdiğinde, sadece gamlanmanın ötesinde taraftarın aidiyetinin de önemi kalmayabilir.