MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) ve Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), çocukluk çağı aşılamalarının 2021’de son 30 yılın en büyük düşüşünü kaydettiğini açıkladı. Çocuk sağlığı açısından ‘kırmızı alarm’ veren düşüşten Türkiye’nin ne kadar etkilendiğini ise bilmiyoruz.
Hacettepe Tıp Fakültesi Çocuk Enfeksiyon Hastalıkları Bilim Dalı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, “Türkiye’deki aşılanma oranları ne kadar etkilendi kimse bilmiyor. Çocuklardaki aşılanma oranı en son 2017’de yüzde 98 olarak açıklandı. Ondan sonra yeni veri gelmedi” dedi. Halen Türkiye’de kızamık salgını yaşandığını belirten Ceyhan, ‘asıl olarak çocuk felcinden korktuğunu’ söyledi.
25 milyon bebek ve çocuk hayat kurtaran aşıları olamadı
DSÖ ve UNICEF’in raporuna göre, çocukluk çağı aşılamalarındaki düşüş 2021’de de sürdü. Düşüş, daha fazla vaka, salgın ve ölüm anlamına geliyor. Sadece bir yılda, dünyada 25 milyon bebek, hayat kurtaran aşıları olma fırsatını kaçırdı. Difteri, tetanoz ve boğmacaya (DTP3) karşı üç doz aşı alan çocukların oranı 2019 ve 2021 yılları arasında yüzde 5 düşerek yüzde 81’e geriledi.
Düşüş çatışma bölgelerinde yaşayan çocuk sayısının artması ve bağışıklama erişiminin genellikle zor olduğu kırılgan ortamlar, artan yanlış bilgilendirme, hizmet ve tedarik zinciri kesintileri, aşıya ulaşımın engellenmesi, Covid-19’la ilgili sorunlar gibi birçok faktörden kaynaklandı.
Aşısızlığın sonucu salgınlar hemen görünmeye başladı. Kızamık ve çocuk felci salgınları yaşandı. İlk doz kızamık aşısı olanların oranı 2021’de yüzde 81’e düştü ve bu da 2008’den bu yana en düşük seviyede. Bu 24,7 milyon çocuğun ilk kızamık dozunu kaçırdığı anlamına geliyor. Sadece ocak ve nisan 2022 arasında dünyada yaklaşık 50 bin kızamık vakası bildirildi. Şubat ve mayıs arasında Malavi ve Mozambik neredeyse 30 yıldır ilk vahşi poliovirüs (çocuk felci) salgınlarını bildirdi.
Yine rapora göre, 25 milyon çocuğun 18 milyonu yıl boyunca tek bir doz DTP almadı. Bu çocukların büyük çoğunluğu düşük ve orta gelirli ülkelerde yaşıyor. Hindistan, Nijerya, Endonezya, Etiyopya ve Filipinler aşısız çocuklarda en yüksek sayıları kaydetti. 2019-2021 yılları arasında tek bir aşı olmayan çocuk sayısında artışın en yüksek olduğu ülkeler arasında Myanmar ve Mozambik yer alıyor.
HPV aşılarında da kayıp büyük
Rahim ağzı kanserinden koruyan HPV aşısının uygulanmasında da dörtte bir oranında azalma saptandı. 3,5 milyon çocuk HPV aşısının ilk dozunu kaçırdı. Bu aşılar 15 yıl önce ruhsat almalarına rağmen, aşılanma oranları yüzde 15’de. DSÖ ve UNICEF düşüşü endişe verici buluyor.
Raporla ilgili konuşan DSÖ Genel Direktörü Dr. Tedros Adhanom Ghebreyesus, “Covid-19’la ilgili planlanma ve mücadele, kızamık, zatürre ve ishal gibi öldürücü hastalıkların aşılanmasıyla el ele gitmeli” uyarısı yapmıştı.
Çocuklara 13 aşı yapılıyor
Gelelim Türkiye’ye. Aslında bağışıklama (aşılama) hizmetleri, aşı üretimi, aşılama kampanyaları açısından deneyimli bir ülkeyiz. Çiçek hastalığının eradikasyonu, veremle savaş ve BCG aşısı kampanyaları, polio (çocuk felci) eradikasyonu, yenidoğan tetanozu eliminasyonu gibi başarı hikayelerimiz de var.
Ulusal çocukluk dönemi aşı takvimimizde, verem, difteri (kuşpalazı), boğmaca, tetanoz, çocuk felci, kızamık, kızamıkçık, kabakulak (KKK), hepatit-B, hepatit-A, zatürre, suçiçeği ve çocukluk çağı menenjiti olmak üzere 13 aşı bulunuyor ve ücretsiz olarak yapılıyor. Rotavirüs ve HPV aşıları, DSÖ tarafından dünyadaki tüm çocuklara önerildiği halde bizim aşı takvimimize henüz giremedi.
Bebek bir yaşını tamamladığında yapılması gereken tüm aşıları gereken sayıda (bir doz BCG, üç doz hepatit B, üç doz beşli aşı, üç doz pnömokok aşısı, bir doz KKK aşısı, bir doz suçiçeği aşısı ) uygulanmışsa tam aşılı olarak değerlendiriliyor.
Erdoğan’ın aşı isteksizliği ve kırılma
Prof. Dr. Mehmet Ceyhan, 2009’daki domuz gribi salgınında dönemin Sağlık bakanı Recep Akdağ ve başbakanı Tayyip Erdoğan arasında aşıyla ilgili çıkan fikir ayrılığının sonraki birkaç yıl çocuklarda aşılama oranlarını nasıl düşürdüğünü hatırlattı.
Akdağ domuz gribi aşısının yapılmasını savunurken, Erdoğan kendisinin aşılanmayacağını açıklamıştı. O dönem bakanlığın bağışıklamayla ilgili komisyonunda yer alan Ceyhan, şunları anlattı: “Bakanlığa o dönem aşı karşıtı grupların listelerini gönderdim. Ama hiçbir şey yapılmadı. Ben bakanlıkta görevli olduğum komisyondan ayrılmadan önce Aşı Karşıtlarıyla Mücadele Grubu kuruldu, sonra bakan değişti (Mehmet Müezzinoğlu) ve meselenin üzerine hiç gidilmedi ve bir şey yapılmadı.
Devlet bunlara sürekli izin verdiği için aşı kararsızları gündeme geldi. Türkiye’de aşılama oranları ne kadar etkilendi kimse bilmiyor. Aşılanma oranları çocuklarda en son 2017’de yüzde 98 diye açıklandı. Ondan sonra yeni veri açıklanmadı. Fakat biz çocuklarda aşılanma oranlarında ciddi bir düşüş olduğunu görüyoruz.”
Hastalıklar büyük artışlar gösterecek
Aşılanma oranları düşüp, hastalıklar baş gösterince gelişmiş ülkeler tedbir almaya başladı. Aşı için zorlayıcı kanunlar çıkarlar da oldu. Özellikle 2013’de Avrupa’da başlayan sonra Türkiye’ye de yayılan kızamık salgını sırasında Avrupa ülkeleri aşıları zorunlu kıldı. ABD’de, Avrupa’da kapalı alanlara aşısı olmayanlar alınmadı. Örneğin Ukrayna’da aşısız çocuklar okula kabul edilmedi.
Ceyhan, şunları söyledi: “Bununla mücadele edilmezse, sonradan toparlanması zor. ‘Kendi haline bırakayım sonra kanun çıkarıp hallederim’ diyemezsiniz. Çünkü aşı kararsızlığı da bütün topluma yayılan bulaşıcı hastalık gibi bir şey. Bunun nedenleri çok. Dünyada bilim karşıtı bir hareket var. Birçok olayı buna bağlayan insanlar da var. İnternette dolaşan bilgilerin yüzde 95’inin yanlış olması, isteyenin istediğini yazması, delil ya da gerçeklik aranmadan aşıyla ilgili tamamı yalan bir sürü şeyin sıkıştırılması ve bu arada kar sağlamak isteyen bazı kendi mesleğimizden insanların da hiç uzmanlık alanları olmadığı halde aşıyla ilgili bilime son derece aykırı ve hiçbir veriye dayanmayan, ilgi, dikkat çekmek, taraftar toplama amaçlı davranışları bizi bugünkü noktaya getirdi. Hiç şüpheniz olmasın aşıyla korunulan hastalıklar, kendi yayılma özelliklerine göre (ki bir kısmı çok hızlı yayılır, bir kısmı yavaş) değişen zamanlarda büyük artışlar gösterecek.”
2011’den beri kızamık salgını var
Kızamık hızlı yayılan bir hastalık. Türkiye’de Kızamık Eliminasyon Programı çalışmalarıyla kızamık olgu sayıları 2007-2010 yılları arasında 10’u geçmedi. Ancak 2011 yılından itibaren vaka sayılarında ciddi artışlar görülmeye başlandı ve salgın çıktı.
2018’de 714, 2019’da 2 bin 403, 2020’de 610 laboratuvarda doğrulanmış kızamık vakası saptandı. 2018’de iki, 2019’da beş, 2020’de ise iki kişi kızamıktan öldü. Aşının ilk dozunu yaptırma oranı yüzde 96’yken ikinci dozlarda oran yüzde 86-87’ye kadar geriliyor.
Sağlık İstatistikleri Yıllığı’nda açıklanan aşı oranları stratejik hedefle uyumlu da olsa Türkiye’de 2011 yılından itibaren kızamık salgını var.
Profesörse kızamıktan da çok çocuk felcinden (polio) korkuyor: “Çocuk felcini dünyadan yok etmeye bu kadar yakın ve yıllık vaka sayısı 12’ye düşmüşken (Afganistan-Pakistan sınırında aşı ekiplerinin giremediği bir bölgede sıkışmış durumda) yeniden salgın yapabilir. İsrail çok yeni altı polio vakası açıkladı. Bunlar aslında bizim için de birer işaret.”
‘Çocuk felci görülmez umuduyla yaşıyoruz’
Çocuk felcinde 200 vakadan biri felç oluyor. 199 vakada baş ağrısı, halsizlik gibi genel enfeksiyon belirtileriyle başlıyor. Bunların bir kısmında menenjit gelişiyor.
Türkiye ve Avrupa’nın son çocuk felci vakası, Kasım 1998’de Ağrı’da Patnos’dan bildirildi. Başarılı aşılaması nedeniyle Türkiye’ye 2002’de çocuk felcinden arındırılmış ülke sertifikası verildi.
Ceyhan, şunları söyledi: “Şimdi tek bir polio vakası bile büyük bir soruna yol açar. Bir vaka, 200 vaka var demektir. 200 vakadan ancak birini bulabilirsiniz. Türkiye büyük gayretlerle çocuk felcinden arındırıldı. O günkü sistemde sosyalizasyon vardı ve daha kolaydı. Toplum sağlığı merkezleri son derece güçlüydü, çok büyük kadroları vardı. Aile hekimliğine geçildiğinden beri göstermelik 3-5 kişilik ekiplerle yürütülüyor bu işler.
Türkiye bir daha bunu nasıl yapabilir? Görülmez diye umut ederek yaşıyoruz. Şu anda bilimsel anlamda alınan bir tedbir görmüyorum maalesef. O zaman aşı karşıtlığı, kararsızlığı bunun yüzde biri kadar bile yoktu. Yine ‘kısırlaştırıyor’ gibi laflar konuşuluyordu. Ama hepsinin üstesinden gelmiştik. Şimdi gelebilir miyiz? Çok emin değilim. Devlet de bu işe gönüllü bakmıyor.”
‘Devlet kendi haline bırakmış’
Artık görmediğimiz tetanoz, difteri gibi, aşıyla korunabilen hastalıkların hepsinde bir artış olabileceğini söyleyen Ceyhan, şöyle devam etti: “İlginç bir coğrafyada yaşıyoruz. Etrafımızda aşı yönünden sıkıntılı ülkeler var. Irak, Suriye gibi henüz kendini toparlayamamış ülkeler aşılama hizmetlerini yerine getiremiyor. Şimdi Ukrayna’da problem çıktı. Dolayısıyla oralardan bize gelecek, salgın odağını başlatacak insanlar da hiçbir kontrole tabi tutulmadan, elleri ayaklarını sallayarak geliyor. İlginç bir dönem yaşıyoruz. Devlet resmen kendi haline bırakmış. Yıllarca dağ bayır dolaşılarak insanları aşılamak için verilen emek maalesef boşa gidecek ve eski günlere döneceğiz. Bizi bekleyen çok büyük bir tehlike maalesef.”
Aşılanma oranları düştükçe, koruyan şemsiye küçülüyor
Aşılananlar da tam koruma altında değil. Mesele, “çocuğumu aşılarım, gerisinden bana ne” denemeyecek kadar ciddi. Toplumsal bağışıklık oranı önemli. Çünkü hiçbir aşı tek başına, yüzde 100 korumuyor. En iyisinin bireysel koruma oranı yüzde 96-98.
Ama eğer toplumda çok yaygın (yüzde 95’in üzerinde) örneğin kızamık aşısı yapılırsa, hastalığın dolaşması engellediğini için yüzde yüz hastalıktan korur. Peki ya bebek ya da çocuklar aşı sırası gelmeden ya da dozları tamamlanmadan hastalıklarla karşılaşırsalar?
‘Bilim karşıtlarına son derece yüz veriliyor’
Ceyhan şunları hatırlattı: “Difterinin, tetanozun ortadan kalkmasının nedeni toplumsal etkiye bağlı. Bir çocuk düşünün, yüzde 96 koruyan aşıyı oldu ama yüzde 4’lük korunmayan gruba girdi. Toplumda hastalığın dolaşmasını bu kadar rahat bırakırsanız o çocuk hastalığa yakalanır ve onun hayatı da tehlikeye girer. Çok riskli bir durum. Bu yüzden bütün dünyanın çok önem verdiği, devletlerin mücadele planları hazırladığı bir konudur aşı karşıtlığı.
Bizde tam tersi. Bilim karşıtı gruplara son derece yüz vererek, ‘Aman kırmayalım’ şeklinde bir politika izlenerek maalesef bütün insanlar hastalık riski altına sokuluyor. Ulusal aşı programı 2013-14’e kadar bayağı iyi uyguladı. Oldukça yüksek aşılama oranları vardı. Ondan sonra aşı kararsız sayıları artmaya başladı. 2011’de 183 olan aşı kararsızı sayısı en son 2017’de açıklandığında 40 bini geçmişti. O tarihten sonra bakanlık da açıklamayı bıraktı.”
‘Yılda 12 bin çocuğun ölmesine razı mısınız?’
Aşılamadaki gerilemenin sürdüğünü ifade eden Ceyhan, yolun sonunun nereye varacağının açık olduğunu söyledi: “İyi aşılanmış bir toplum var. Ama aşılanma düştükçe, toplumdaki bu oran da düşecek. Hastalıkların bir kısmı bir, bir kısmı üç-beş, bir kısmı 10 sene sonra yeniden görülmeye başlayacak. O zaman toparlamak çok zaman alır. Ulusal aşı programımızdaki 13 aşı yapılmazsa her yıl Türkiye’de ortalama 12 bin 296 çocuk hayatını kaybeder.
Ama bilim karşıtı insanlar bunları sulandırarak, dalga geçerek konuşuyorlar. Yarın çocukları, torunları, yeğenleri yeniden difteriden, tetanozdan öldüğünde artık çok geç olacak. 12 bin 296 çocuk ölümüne herkes razıyla sorun yok. Ama bunları önlemek için şimdiden bir şey yapılması ve mücadele etmeye başlanması lazım.”
Haftada ortalama 50 şikayet
Bilim karşıtlarının hakkında Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’ne (CİMER) haftada ortalama 50 şikayet yazdığını anlatan Ceyhan, “CİMER şikayetleri dekanlığa gönderip benden savunma istiyor. Artık cevap yetiştiremeyince matbu bir yanıt hazırladım. Şikayetleri hep aynı, halkı zorla aşılamaya çalışıyormuşum” dedi.
AYM ve AİHM aşı zorunluluğunda farklı düşünüyor
Öte yandan Türkiye’de aşı yaptırma yasal zorunluluk değil. Anayasa Mahkemesi (AYM) 2015 ve 2016’da zorunlu aşı uygulaması konusunda verilen tedbir kararları nedeniyle bireysel başvuru yapan davacıların maddi ve manevi varlığının korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğine hükmetmişti.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi (AİHM) farklı düşünüyor. Aşı zorunluluğunun, demokratik bir toplumda gerekli olduğuna hükmetti ve Çekya’dan yapılan başvuruları reddetti.
AİHM, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin aile ve özel yaşama saygı ilkesiyle ilgili sekizinci maddesinin ihlal edildiği şikayetiyle aynı ülkeden yapılan altı başvuruyu kabul etmedi.
Aşılamayla ilgili politika ülkeden ülkeye değişiyor. Bebek ve çocukluk çağında aşı zorunluluğu da öyle. Bazı ülkeler toplumu eğitiyor, aşı kararını kişilere bırakıyor. Bazıları zorunlu kılıyor. Bazıları da çeşitli teşvikler uyguluyor.
Aşı zorunluluğu ülkelere göre
Ülke Zorunlu aşı
Türkiye Yok
ABD Tüm aşılar (hekim raporu ve yazılı dini gerekçe dışında)
Fransa Difteri, hepatit B, Hib, KKK, polio, tetanoz,
Yunanistan Difteri, Hepatit B, Polio, Tetanoz
Bulgaristan Difteri, Hib, Hepatit B, Pnömokok, KKK, Boğmaca, Polio, Tetanoz,
Çocuklar aşılanmazsa elemine edilmiş hastalıklar endemik hale gelir
Türk Tabipleri Birliği’nin (TTB) yayınladığı, Halk sağlığı uzmanları Prof. Dr. Muzaffer Eskiocak ve Dr. Bahar Marangoz’un yazdığı, Türkiye’de Bağışıklama Hizmetleri’nin Durumu raporunda, geçmişteki iyi deneyimlere rağmen şu anda bağışıklama hizmetlerinin iyi yönetilmediği, sağlık ocaklarının yerini alan aile hekimliği sisteminin kendi içinde pek çok sorun barındırdığı, çağdaşlaşmadan kopmanın aşılara karşı tutumu da etkilediği söyleniyor: “Bütün bunlar ülkemizde bulaşıcı hastalık salgınları için ciddi bir tehdit oluşturuyor.”
Hastalıkların ağır sonuçlarını unuttuk
Aşılamayla elimine edilen, görülme sıklığı azalan hastalıklara ilişkin risk algısı zayıflıyor. Çünkü eskiden korkulan hastalıklar artık ortalıkta dolaşmıyor ve etkileri unutuldu. Bu da aşı sonrası ‘istenmeyen etki’ kaygısına yol açan faktörlerden biri.
Raporda, “Çocukların aşılanmadığı durumlarda, salgınlar ortaya çıkar ve elimine edilmiş hastalıklar bir kez daha endemik hale gelir. Kitlesel kentleşme ve göç, nüfus artışı, çatışma, doğal afetler ve çevre bozulması gibi yeni ortaya çıkan sorunların ulusal aşı sistemlerinde değişikliğe neden olması olasıdır” deniyor.
Raporda da vurgulandığı gibi, sağlıkta dönüşüm süreci, aşılanmaya yaklaşımı da değiştirdi. Bireyleri aşı uygulayarak dirençli kılma sorumluluğu devletten (Sağlık Bakanlığı) bireysel tercihe transfer edildi.