ZEYNEP GÜVEN ÜNLÜ
@zeynepguvenunlu
Dün başladığımız röportaj bugün de devam ediyor. Leiden Üniversitesi’nden Berna Güroğlu, ergenliğin neden zor olduğunu açıklıyor ve ebeveynler için faydalı olabilecek bilgiler paylaşıyor. Ayrıca, üniversitede psikoloji öğrenimi görmek isteyen gençlere bu bilim dalının ufkunun ne kadar geniş olduğunu anlatıyor.

Psikoloji okumayı düşünen gençlere ne söylersiniz?
Psikoloji okumak dendiği zaman çoğu kişinin aklına ‘psikolog’ geliyor. Hatta bazen söylemeye çekiniyorum, psikoloji okudum dediğimde birçok kişi bana, ‘ah o zaman sorunlarıma çözüm bulursun’ ya da ‘beni analiz edeceksin hemen’ diyor.
Psikolojinin bir sürü dalı var. Ama psikoloji deyince herkesin kafasında ‘klinik psikoloji’ canlanıyor. Klinik psikoloji, daha çok terapi, sorunlar ve buna çözüm arama üzerine. Benim alanım ise gelişim psikolojisi. Tabii ki çocuk gelişimi hakkında çok şey biliyorum ama bu demek değil ki çocuklara terapi verebilirim.
Psikoloji sadece terapiyle sınırlı değil
Belki gençlerin farkında olması gereken bir nokta bu. Psikoloji bir tek klinik psikolojiyle sınırlı değil, birçok alt dalı var. Sosyal psikoloji, sağlık psikolojisi, spor psikolojisi, organizasyonal psikoloji, benim alanım olan gelişim psikolojisi… Bir de benim kendi üniversitemde gördüğüm kadarıyla nörobilim psikolojiye her alandan yayılıyor.
Ben başladığımda Leiden Üniversitesi’nde beyin görüntüleme teknikleri kullanılarak yapılan araştırma sayısı çok azdı. Ama şu an gerek klinik psikoloji olsun, sosyal, organizasyonel, bilişsel psikoloji olsun, hepsinin içinde çok sayıda beyin görüntüleme araştırmaları var.
Tabii her psikoloji okuyan bu yöntemleri öğrenmek ve bilmek zorunda değil. Tamamıyla ilgi alanına bağlı bir şey. Ama hem psikolojiyle ilgilenen gençler hem de ebeveynler için söyleyebilirim, psikoloji çok geniş bir alan.
Nörobilim psikolojiye büyük olanaklar sağlıyor
Nörobilimin son 20 yıldaki sıçramasının psikolojiye nasıl katkısı oldu?
Psikoloji hala sosyal bilimlerin altında ama beyin görüntüleme teknikleri kullanılmaya başlandıktan sonra fizik matematik gibi alanlara yakınlığı çok daha netleşti.
Nörobilim çok büyük olanaklar sağlıyor psikoloji için. İnsanı anlamak için beynin içine bakabiliyoruz. Bu muhteşem bir olanak. Beyin eskiden kara kutuydu. Sadece davranışa bakabiliyorduk, gözlem yapıyorduk, insanlarla konuşup anket yapıyorduk. Ama sorulara doğru mu cevap verdi, duyulması isteneni mi söyledi… İnsanı gözlemlemek çok kısıtlı şekillerde mümkün.
Beyin araştırmalarının o anlamda çok büyük bir katkısı var tabii ki. Ama aynı zamanda çok da pahalı teknikler. Ve bunun da getirdiği kısıtlamalar var.
Görüntüleme tekniklerini kullanmaya başladığınızdan beri ‘eski usul’ araştırma size anlamsız ya da yetersiz geliyor mu?
Kesinlikle değil. Bunu mutlaka söylemek isterim. Benim araştırmalarımın çoğunluğunda beyin görüntüleme teknikleri olsa da bütün araştırmalarımızda deneyler, anketler, gözlemler, yani psikolojinin senelerdir kullandığı yöntemler hala var. Beyin görüntüleme teknikleri bunların yerini alacak bir şey değil. Hepsi birbirini tamamlıyor. Biz bütün araştırmalarımızda beyin gelişimine bakıyoruz ama saatlerce anket de yapıyoruz, gözlemleyebildiğimiz yerde gözlemliyoruz. Anne babalara anket doldurtuyoruz. Sınıflarda çocuklar birbirleri hakkında da anket dolduruyorlar mesela. Deney yaparak da veri topluyoruz. Bunları birleştirdiğimiz zaman en anlamlı sonuçları çıkarıyoruz.
Matematik okudum, psikoloji merakımı son sınıfta keşfettim
Sizin hikayenizden de bahsedelim biraz. Psikolojiyi nasıl seçtiniz, buraya gelene kadar neler yaptınız?
Önemli bir nokta, benim lisans derecem psikoloji değil. Matematik okudum. Üsküdar Amerikan Koleji’nden mezun olduktan sonra Koç Üniversitesi’nde önce kimya bölümüne girdim, ertesi yıl matematiğe geçtim ve orayı bitirdim. Ama son sınıfa geldiğimde kendimi matematik öğretmeni ya da o dalda akademisyen olarak göremedim. Son senemde psikolojiye çok ilgimin olduğunu fark ettim. Bir baktım bütün seçmeli derslerimi psikolojiden almışım.
Liseden sonra neden psikoloji seçmediniz?
Lisede fen bölümündeydim. Sosyal bölüm bana göre değildi. Ben daha kesin cevabı olan şeylerle ilgiliydim. Denklemi kur, çöz. O zamanlar o kafaya daha yatkındım. Türkiye’deki sistem de eskiden malum lisede ne okursan o bölümden sınava giriyordun. Bu şekilde fenci olarak üniversite sınavlarına girdim, puanım matematiği tutmadı, kimyayı tuttu, ordan başladım sonra yatay geçişle matematiğe geçtim ve matematikten mezun oldum.
Matematikten psikolojiye geçiş zor olmadı mı?
Matematik okumuş olmanın bana en büyük katkısı düşünce yapımı şekillendirmesi oldu. Matematik aslında felsefeye ne kadar yakın, onu fark ettim. Belli bir mantık çizelgesinde düşünmeyi öğrendim. Matematiğin hayatıma katkısını her alanda görebiliyorum.
Bir sürü psikoloji öğrencisinin çekincesi istatistik. Evet istatistik yapmadan matematik bilmeden psikoloji zor. Dolayısıyla psikoloji sosyal bilim ama araştırma yapmak ya da araştırmaları anlayabilmek istiyorsanız istatistik ve matematik anlayabilmek lazım. Matematik işin içinde mutlaka var.

Son 10 yılda beyin hakkında iki önemli şey öğrendik
Bir konuşmanızda, geçtiğimiz 10 yılda görüntüleme teknikleri sayesinde beyin hakkında yeni çok şey öğrendik diyorsunuz. Ne öğrendik?
Çok kısa cevap vermem gerekirse, son 10 yılda beyin araştırmalarının bize kattığı en önemli bilgilerden bir tanesi, beynin farklı bölgelerinin farklı hızlarda gelişiyor olması. İkincisi de daha yavaş ve hızlı gelişen bölgelerin hangileri olduğu.
Hangileri hızlı, hangileri yavaş gelişiyor?
Daha hızlı gelişen bölgeler, ödüllere ve duygulara tepki veren beyin bölgeleri. Bunlar beynin daha ortasında içinde subkortikal dediğimiz bölgeler. Hormon gelişimlerinin de ekisiyle ergenlik sırasında çok hızlı bir gelişim gösteriyorlar. Ve ergenleri ödüle duyguya heyecana duyarlı kılıyorlar.
Öte yandan bu prefrontal kortikal bölgeler var. Planlama, duyguları kontrol altında tutabilmek, davranışları kontrol altında tutabilmek. Yarınki ödül mü, iki hafta sonraki daha büyük ödül mü? Bu tür seçimleri yapan prefrontal bölgeler daha yavaş gelişiyor.
Bu ergenliğin zor olmasının önemli bir sebebi. Yaptığınız ‘cool’ bir davranışın getirdiği sosyal ödül yüksek olunca, ‘hmm, bu aslında mantıklı bir şey değil, bu riski almamam lazım bunu yapmamam lazım, bunu söylememem lazım’ demekte zorlanabiliyor ergenler. Çünkü kontrol bölgeleri henüz yeterince gelişmemiş oluyor.
Ama öte yandan bu durum ergenlere büyük esneklik sağlıyor. Bu sayede riskler alabiliyorlar. O risklerin alınması lazım gelişebilmek için. Bir sürü şeyi deneme yanılma yoluyla öğreniyorlar.
Bunu söylediğim zaman anne babalar, ‘e ne yapacağız, oturup kontrol bölgelerinin gelişmesini mi bekleyeceğiz’ diyorlar.
Hayır beklemeyeceğiz. Ama yetişkin olarak onların prefontal bölgesi olacağız. Onlara planlama konusunda yardımcı olacağız, kendini kontrol edebilme konusunda destekleyeceğiz, örnek olacağız. Beyin çok plastik, dolayısıyla deneme yanılma yoluyla çok çabuk öğrenebiliyor.
Ergenler kararları yetişkinler gibi vermiyor
Evet beyin gelişimini anlamak, ergenlere karşı hem daha anlayışlı hem de daha disiplinli olmayı gerektiriyor. Ama şunu da söyleyeyim. Anlamak ve günlük yaşamda uygulamaya geçirmek çok farklı şeyler olabilir. Anlasak da ergen bir çocukla iletişim kurmak ve onlara yaşadıklarını anlatmak kolay olmayabilir. Çünkü bir tek ebeveynlerin anlaması yetmez, ergenlerin de kendilerini anlamaları önemli.
Bir de, ‘bunu nasıl düşünemedin, nasıl yapmazsın, nasıl yaparsın, bilmiyor muydun bunun saçma bir şey olduğunu, ben sana demiştim nasıl aklında tutmadın…’ böyle sözleri biz de ergenliğimizde duyduk.
Ama ebeveynler şunu bilmeli, ergen bu bilgiyi bilişsel olarak bilse bile, kararlarını yönlendiren başka mekanizmalar var.
Mesela anketlerde sorduğumuzda gençler ve yetişkinler arasında riskli davranışların değerlendirilmesinde çok fark görmüyoruz. Riskli bir davranışın yapılmaması gerektiğini ergen de biliyor. Ama o anı yaşarken çok daha farklı kararlar verebiliyor.
Bunu akılda tutmak ebeveynlerin yapabileceği en iyi şeylerden biri. Özellikle işin içine arkadaşlar, akranlar olunca çok daha farklı dinamikler devreye giriyor.