NURAY MERT
Paris’teki katliamın zanlılarının Müslümanlığı temsil etme iddiasında olması, olabilmesi İslam dünyası için yeterince utanç verici. Ama bu türden cinayetleri İslam’la meşrulaştırmaya çalışan bir avuç yolunu şaşırmış insanın varlığından daha vahimi, kendine ‘dindar-Müslüman’, ‘İslamcı’ diyenlerin işi baştan savma bir kınamayla savuşturduktan sonra, böylesi savruluşları neredeyse ‘savunma’ya geçmesi.
Tabii ki bu türden savruluşların gerisinde Müslümanların bir kısmının gerek yaşadıkları Batı ülkelerinde, gerek küresel-tarihsel düzlemde uğradıkları haksızlıkları, öfkelerinin nedenlerini sorgulamak, anlamaya çalışmak lazım. Ama bu anlama çabası içinde, Müslümanlar kendi tarihlerini, kendi durdukları yeri, kendi zihniyetlerini de atlamamalı. Bunu söyleyenlere karşı öfke duymak da, kuşkusuz benzer bir savruluşun göstergesi.
‘Düşman’a gerek yok
Bırakın, Paris’in varoşlarında bir yanda fukaralık, bir yanda ayrımcılıkla boğuşmak durumunda kalanların öfkesini, Türkiye’de yaşayan, yaşını başını almış, güya tasavvuf ehli bir zatın öfkesini de mi ‘sosyoloji’yle açıklamaya girişeceğiz?
Açıklamalarının çoğu fevkalade sorunlu Ömer Tuğrul İnancer, bir iftar programında, teravih namazını bidat sayanlara karşı edepli bir değerlendirme yapmak yerine ne demişti, hatırlıyor musunuz? Ben hatırlatayım: “Hz. Ömer’in yaptığına bidat diyecek olan varsa gelsin. Teravih için Emevi cimnastiği diyenler de dillerini tutsunlar. Bu memleketin ve milletin delisi bitti zannetmesinler. Bir gün gelir bir deli o dili koparır… Hz. Ömer’e laf söyletmemek bütün Müslümanların vazifesidir. Benim elimden bu kadarı geliyor. Daha ilerisi elinden gelenler elbette vardır, bitti zannetmesinler.” (Milliyet, 27 Temmuz 2013)
Bir teravih namazı tartışmasının ucunu ‘dil kopartmaya’, müslümanları ‘deliliğe’ teşvik etmeye vardıran alimlerin zihniyeti ortadayken, Irak’ta, Yemen’de canından bezmiş, Batı’da dışlanma öfkesi içindeki adam tabii ki El Kaideci, IŞİD’ci olur.
Alim, ulema, ‘Ne yapsak da Müslümanları bu sefaletten kurtarsak, sahi bu zelil durumun nedeni sadece ‘düşmanlar’ mı?’ diye düşünmek yerine fakiri fukarayı ‘deliliğe’ teşvik ettiği, aklı buna yattığı sürece, başka düşmana gerek yok.
Bu zihniyetle Müslüman nüfuslu coğrafyanın başı beladan kurtulmayacak, bilesiniz. İntihar eylemine fetva veren, cinayeti ‘cihat’ sayanlara hiç girmiyorum.
Acı gerçek
Diğer taraftan, ‘Batı’yı kafaya takmak’ ile ‘Batı emperyalizmi’ni, ‘ikiyüzlü dünya düzeni’ni, ‘küresel kapitalizm’i sorgulamak arasında dünya kadar fark var.
Acı gerçek şu ki bu çerçevede en derin sorgulamaları da yine Batılı düşünürler yapıyor. Ama Müslüman dünyada kendine eleştirel bakan yok veya sayıları bir elin parmaklarını geçmiyor, esamesi okunmuyor, dahası ‘ihanet’le suçlanıyorlar.
İslamcılığın kendisi de bir yandan büyük ölçüde Batılı güçlerin siyasi mücadeleleri çerçevesinde şekillendi. Uzun süre gıdası ‘kömünizmle mücadele’ydi. Yeni nesil İslamcılar modernizme karşı derin bir sorgulamaya girişen post-modern kuramcılara dua etsin; Soğuk Savaş sonrası fikir dünyalarının gıdası bu kuramların ötesine geçmedi.
Batılılar cihatçıları laboratuvarda mı üretti?
En tuhafı bugünlerde, Kaide ve IŞİD’i icat ve kontol edenin ABD ve Batı dünyası olduğu iddiasına sarılmaları. Bir televizyon programında, birisi, cihatcılığın nasıl ABD’nin Sovyetlere karşı mücadelesi etrafında şekillendiğinden bahsediyordu. Bu kadarı doğru da, Batılılar cihatçıları laboratuvarda mı üretti? Neden o zaman bu ‘oyun’a karşı çıkmadınız?
Başta cumhurbaşkanımız, İslamcı siyaseti benimseyenler Afgan cihatçılarının elini öpmek için sıraya girmedi mi? Doğrusu, ben, AKP’nin kuruluşunda bu defterleri karıştıranlara, ‘Ama o zamanlar hayranı olduğunuz Batılılar cihatçıları övüyordu’ diye karşı çıktım. İyi de dönüp dolaşıp ‘Aslında bütün bunlar Batı’nı işi’ denmesi de pişkinliğin dik alası olmuyor mu?
Kasım 1979’da bir grup köktendincinin Kabe’yi işgal etmesini hatırlayan var mı? Suudiler işin içinden çıkamayınca, Batılıların yardımına müracaat etmiş, Kabe’yi işgalcilerden geri almak, Fransız gizli servisinin operasyonuna kalmıştı hani…
‘Suudileri savunan kim?’ demeyin, İslamcı olup Suudi siyasetlerinin, finansmanının uzağına düşen insan sayısı çok azdır. Zamanında, bu konuya dikkat çeken solcular da, işi din-diyanet karşıtlığı ötesine taşımaktan öteye geçemedi, o başka.
Fazlasıyla ilkesizsiniz
Aslında o kadar uzağa gitmeye gerek yok. Her belanın altında Batılıları görenler, düne kadar ABD başta olmak üzere Batılıları Suriye’ye müdahele etmeye çağırmıyor muydu?
Libya’ya müdahaleye, AKP iktidarıyla yönetilen Türkiye katılmadı mı? Hala, ‘Esad’ı devirmek için Fransa ikna edilebilir diye bu operasyon düzenlendi’ diye analiz yapanlar, bir karar verse diyorum. Sizin istediğiniz konularda işbirliği yapmayınca mı, Batı emperyalizmi aklınıza geliyor?
Geçin bunları.
İslam konusunda da, dünya işleri konusunda da kafanız fazlasıyla karışık, fazlasıyla çifte standartlı ve fazlasıyla ilkesizsiniz. Sakın öfkeniz bu ruh buhranının eseri olmasın?
Bırakın Batılılar, ne kadar ikiyüzlü, zalim, haksız, hukusuz olursa olsun, siz Müslümanlık gibi büyük bir iddianın sahiplerisiniz; sizin ilkeleriniz ne, dünya tasavvurunuz ne, onu konuşturun.
Bu arada fazla Amerikan komplo filmi seyretmeyin, kafanız daha da karışıyor.