Bundan böyle seçmenin, YSK’ye ve dolayısıyla seçim güvenliğine inanıp oy vermesi nasıl beklenir?
Bundan böyle bir devlet kurumunun kanunların açık hükümlerini bırakalım uygulamaması doğrudan ihlal etmesi nasıl engellenir?
Hukuki güvenliğin kalmadığı bir ülkede, devleti devlet yapan ana koşul yani vatandaşların can ve mal güvenliğinin sağlanması bile yöneticilerin keyfine kalmış demektir.
Böylesine güvencesiz bırakılan vatandaşların üzerine devlet çatısı çökmek üzeredir. Sağlam kurumları ve hukuk devleti ilkesi olmayan devletlerin nasıl çatırdayıp yıkıldığını Ortadoğu’da izlemekteyiz.
Türkiye, kendi mührüne sahip çıkamayan hatta kendi mührünü tanımayan bir devlet haline getirilmeye çalışılmaktadır. Hem de bunu yapanlar, sorsanız en devletçi geçinen şahıslar.
Kendi hukukunu hiçe sayan bir devleti uluslararası toplumda da hiçe sayarlar. İtibarını yitirmiş ve alt lige düşmüş bir devlet ise her türlü yönlendirmeye, baskıya ve saldırıya açık hale gelir. Hele bunları sadece tek bir kişi üzerinden gerçekleştirme fırsatları varsa.
Devletin bekası için bütün demokratik yollarla bu “mühürsüz” karara karşı çıkmak ve devletin mührünü korumak bir vatandaşlık görevidir.