MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
“Doya doya, hesap yapmadan su içmek istiyorum!” diyen ve nakil için böbrek bekleyen diyaliz hastası Fatoş Bat, organ bağışında aile onayının kaldırılması için kampanya düzenliyor. Annesinden nakledilen böbreği kaybedince tekrar hemodiyalize girmeye başlayan Bat, “İki hayat arasındaki farkı çok iyi biliyorum. Böbrek nakliyle tekrar özgür olabiliriz” dedi.

Bat’ın Change.Org’da geçen yıl başlattığı “Organ Bağışında Aile Onayı Kaldırılsın! Birçok İnsanın Hayatı Kurtulsun” kampanyasını yaklaşık 17 bin kişi imzaladı. Organ beklerken birçok arkadaşını kaybeden Bat, Türkiye’de ölen herkesten, aksi beyanları yoksa organlarının bağışlanmış sayılması için uğraşıyor: “Binlerce kişi organ kıtlığı sebebiyle hayatını kaybediyor. Organ nakli önündeki engeller kaldırılmalı, yanlış inanışlar giderilmeli. Neden hayattan ayrıldıktan sonra organlarımız çürüyüp gitsin ki? Başka insanların hayatını kurtarmak varken üstelik.”
Türkiye’de 2022’de 4 bin 322 (kasım başına kadar) organ nakledildi. Yaklaşık 17 bin 500 kişi böbrek nakli için beklerken, 2 bin 985 kronik böbrek hastası bu şansı yakaladı. Halen karaciğer nakli için bin 167, kalp nakli için 704, pankreas için 253, akciğer için 21 hasta umutla organ bağışlanmasını bekliyor.
Organ bulmanın iki yolu var. Ölenlerin (kadavra) bağışlanan organları ve canlıdan nakiller. Kadavraların karaciğer, kalp, böbrek, pankreas, yüz, el, kol, bacak, korneaları, kemikleri kullanılabilirken, canlı bağışçılardan sadece karaciğer ve böbrekleri alınabiliyor.
Bağışlasanız bile aileniz ‘Hayır’ derse alınmıyor
Organ ve Doku Alınması, Saklanması, Aşılanması ve Nakli Hakkında Kanun’un ilgili 14’üncü maddesinde şöyle deniyor: “Bir kimse sağlığında vücudunun tamamını veya organ ve dokularını, tedavi, teşhis ve bilimsel amaçlar için bıraktığını resmi veya yazılı bir vasiyetle belirtmemiş veya bu konudaki isteğini iki tanık huzurunda açıklamamış ise sırasıyla ölüm anında yanında bulunan eşi, reşit çocukları, ana veya babası veya kardeşlerinden birisinin; bunlar yoksa yanında bulunan herhangi bir yakınının muvafakatiyle ölüden organ veya doku alınabilir. Aksine bir vasiyet ibraz edilmedikçe yoksa, kornea gibi ceset üzerinde bir değişiklik yapmayan dokular alınabilir. Ölü, sağlığında kendisinden ölümünden sonra organ veya doku alınmasına karşı olduğunu belirtmişse organ ve doku alınamaz.”
Özetle, kişinin sağlığında organ bağışlaması ve ilgili kartı taşımasının hukuki bir bağlayıcılığı yok ancak niyet belirtiyor. Çünkü kadavradan organ almanın iki koşulu var. İlki yoğun bakımda, beyin ölümünün gerçekleştiğinin tespit edilmesi. İkincisi ölenin birinci derece yakınlarının buna izin vermesi.
Beyin ölümüne biri nöroloji uzmanı veya beyin ve sinir cerrahisi uzmanı, biri de anesteziyoloji ve reanimasyon uzmanı veya yoğun bakım uzmanından oluşan iki hekim tarafından kanıta dayalı tıp kurallarına uygun olarak oy birliğiyle karar veriliyor.
Britanya, Hollanda, Fransa, İspanya, Belçika, Bulgaristan, Hırvatistan gibi ülkelerde otomatik organ bağışı sistemi uygulanıyor. Yani kişi yaşarken aksini beyan etmediği sürece tüm organlarını bağışladığı kabul ediliyor.
Annesi böbreklerini paylaştı
Bat sekizinci sınıf öğrencisiyken, her sabah baş ağrısı, ayaklarına giren kramp, dayanılmaz bir mide yanması ve gözünde şişlikle uyanıyordu. Birkaç hastane ziyaretinden sonra kronik böbrek yetersizliği tanısıyla acil diyalize alındı. Ne ailesi ne de Bat daha önce diyalizi duymamış, ne olduğunu bilmiyordu. İlk diyalizi iki saat sürmüştü ama çok rahatlatmıştı. Hayatının yeni bir dönemi başlıyordu. İki ay hastanede yattıktan sonra eve çıktı. Evden haftanın üç günü, dörder saat diyaliz merkezine giderek çalışmayan böbreklerinin görevini yerine getiren hemodiyaliz makinesine bağlanıyordu.
Hemodiyalize girmek yetmiyordu, yediklerine içtiklerine daima dikkat etmesi şarttı. İdrar çıkaramadığı için günde en fazla 1,5 litre sıvı (su, çay, çorba dahil tümü) alabiliyor, yediklerine dikkat etmesi gerekiyordu.
İki hayatı da iyi biliyor
Derken annesinin böbreğinin uygun olduğu anlaşıldı. Annesinden nakledilen böbrekle hayatına sorunsuz devam etti. Derken ilaçlara rağmen bağışıklık sistemi böbreği attı ve hemodiyaliz günleri geri döndü.
Halen evde kurulan makinede hemodiyalize giren, üç yıldır da kadavra listesinde böbrek bekleyen Bat, yaşadıklarını şöyle paylaştı: “Diyaliz hastaları okullarını, işlerini bırakmak zorunda kalıyor. İstediğimiz kadar su içemiyoruz. Tükettiğimiz tüm sıvılar vücudumuzda birikiyor. Günlük 1,5 litre sıvı hakkımızı aşabiliyoruz ve atamadığımız için nefes darlığı, yüksek tansiyon, baş ağrısı ve rahat hareket edememe gibi belirtiler yaşıyoruz. O yüzden sıvı tüketirken çoğumuz hesaplıyoruz.”
Nakil özgürleşmek demek
Diyalizin en çok özgürlüğünü etkilediğini anlatan Bat, “Yapmak istediğim bir şey varsa onu ertesi güne bırakıyorum ya da vazgeçiyorum. Kayıtlı olduğum diyaliz merkezi dışında başka şehirlere giderken sıkıntı çekiyorum. Gittiğim yerin klinik ya da hastanelerinde yer olmuyor, tedavim aksıyor” diye anlattı.
Kişi organlarını bağışlamış olsa bile, beyin ölümü gerçekleşip yaşamını yitirmişse ailenin onayının gerektiğini belirten Bat, devam etti: “Bu kampanyayla talebim, öncelikle organ bağışı yapmış kişilerin tıbbi ölümü gerçekleştikten sonra aile onayı gerekliliğinin kaldırılması. Böbrek naklinin, biz diyaliz hastaları için ne kadar hayati olduğunu tahmin edemezsiniz. Ben ve benim gibi hastaların hayatı, böbrek nakli beklerken bir yandan bir cihaza bağımlı olarak geçiyor. Sıvı tüketmeye korkar hale geliyoruz. Bu bütün hayatımızı etkiliyor. Ülkemizde organ bekleyen yüz binlerce kişi var. Rakam günden güne artıyor. Binlerce hasta da organ kıtlığı sebebiyle hayatını kaybediyor.”