DR. İLKER KAYI / DR. İ. CEM SUNGUR*
Kış gelmiş olmasına ve Delta varyantıyla ilgili günlük istatistiklere karşın, çevremizde birçok insan yemekli büyük toplantılar organize ediyor. Yemekler sırasında fasıl heyetleri masalara doğru şarkılar söyleyerek ortamı renklendiriyor. Maçları statlarda 50 binden fazla seyirci izleyip aralıksız tezahürat yapıyor. Toplu ulaşımda, mağazalarda, eğlence alanlarında, düğünlerde, cenazelerde ve mitinglerde maske takmayan çok sayıda insan görmek mümkün. Henüz 12 yaş üzerini aşılama programına alabildiğimiz öğrenciler okuldan dönünce büyükanne, büyükbaba ve akrabalarıyla temas halindeler. Bağışıklık sistemini zayıflatan ilaç kullanan bireylerin (organ nakli, romatizma, bazı böbrek hastalıkları ve kanser ilaçları) yakınları hangi önlemi alacaklarını bilemiyor. Hala ileri yaştaki bireylerde aşı seçimi bireysel tercihe bırakılmış durumda. Ebeveynler çocuklarına aşı seçimi yaparken rasyonel kararlardan çok kaygıya dayalı kararlar verebiliyor.
Afrika’da aşılananların oranı gelişmiş birçok ülkede üçüncü doz hatırlatma aşılarını olanlarından düşük. Bir yandan bunun kırgınlığını yaşarken, diğer yandan gelişmiş ülkelerde hatırlatma dozlarını uygulamak için hızlı bir şekilde yürütülen aşı programları geride kalma endişesi yaratıyor. Çünkü ülkemizde daha iki doz aşı olanların sayısı 50 milyon kişiyi yeni geçti. Yeni hasta sayısı uzun süredir bir plato çiziyor ve hala çok yeterli olmayan test sayısına karşın ortalama olarak 25 bin/gün düzeyinde seyrediyor. Kayıplarımız da uzun süredir rahatsız edici düzeyde devam ediyor. Bu sorunlar farklı şekillerde ele alınabilir ve analiz edilebilir. Ama televizyon programları izlendiğinde aslında yanıt net bir şekilde karşımıza çıkıyor. Ekonomi kanallarında, hizmet sektörü yöneticileriyle yapılan veya diğer kanallarda sokaktaki vatandaşlarla yapılan röportajlarda olsun sık sık kullanılan bir ifade dikkat çekiyor; o da “Pandemiden sonra”. Aslında kastedilen Haziran 2021’den sonraki dönem. Dünyada ve ülkemizde yazın gelmesiyle ve aşılanmanın artmasıyla birlikte, pandeminin etkilerinin azalacağı yönündeki umutları söndüren etken dünyada egemen hale gelen Delta varyantı oldu. Önlemlerin bir kenara bırakılması ve Delta varyantının bulaşıcılığı nedeniyle pandemi hiç bitmedi ve hızlanarak devam etti. Birçok ülke dördüncü ve beşinci dalgalarını yaşamaya ve ağır bedeller ödemeye başladı.
Şimdi de pandeminin seyrini değiştiren yeni varyant Omicron ortaya çıktı. Hatırlamak gerekirse, mutasyon (değişim) virüsün genetik yapısındaki bir değişikliktir. Bazen virüsün yapısında çok sayıda mutasyon bir arada gelişiyor ve ortaya çıkan yeni virüs kuşağı da varyant oluyor. Mutasyonlar bazen virüsün yaşam döngüsünü sürdürmesini engelleyebildiği gibi, bazen de ona birçok avantaj kazandırarak daha hızlı bulaşmasına, insan dokularını daha hızlı ele geçirmesi ve hasar bırakmasına neden olabiliyorlar. Delta varyantı dünyaya egemen olduktan sonra, bazı virologlar biraz daha mutasyon geçirirse, Delta’nın bulaşma özelliğini kaybedeceğini ve pandeminin hızının kesileceğini umuyorlardı. Öte yandan şimdi tümüyle farklı bir varyant olan Omicron, pandemi içinde yeni bir pandemi başlatacak mı göreceğiz.
Omicron’un genetik yapısında tam 50 mutasyon var ve bunların 26 tanesi kendine özgü yeni mutasyonlar. Delta varyantından belirgin derecede fazla mutasyon taşıyor. Daha fazla mutasyon her zaman virüs için bir avantaj yaratmayabiliyor, birbirinin etkisini iptal eden mutasyonlar olabiliyor. Omicron varyantındaki mutasyonlar daha önce başka varyantlarda da görüldü, ama Omicron’da hepsi bir arada yer alıyor. Bu tür varyantların bağışıklık sistemleri zayıf insanlarda geliştiğine dair öngörüler var. Aralık 2020 tarihinde, The New England Journal of Medicine dergisinde yapılan bir yayında, bir romatizmal hastalık nedeniyle bağışıklık sistemini zayıflatan ilaçlar kullanan bir hastada SARS-CoV-2 virüsünün vücuttan aylarca atılamadığı ve sonunda diken proteininde mutasyonlar gelişmeye başladığı bildirilmişti. Omicron’un da benzer şekilde, belki de HİV enfeksiyonu nedeniyle bağışıklık sistemi zayıflamış olan bir bireyde evrimleştiği öne sürüldü.
Omicron ilk kez Güney Afrika Cumhuriyeti’nden tanımlandı. Güney Afrika Cumhuriyeti sağlık sistemi ve akademik kuruluşları yeni varyantı çok hızlı bir şekilde fark edip tanımlayıp şeffaf bir şekilde Dünya Sağlık Örgütü ve küresel kamuoyuyla paylaştıkları için büyük övgü kazandı. Ancak tüm toplumu aşılamaya yetecek kadar aşısı olmayan Güney Afrika Cumhuriyeti’nde nüfusun sadece yüzde 35’i aşılanmış durumda. Dünya Sağlık Örgütü’nden yedi görevli hemen Güney Afrika Cumhuriyeti’ne giderek incelemeleri başlattı; yeni varyantı Omicron olarak adlandıran örgüt ‘kaygı verici varyant’ olarak ilan etti. Güney Afrikalı bir virolog Dr. Barry Shcoub olguların çok ağır seyretmediğini, hafif-orta derecede hastalık tablosuna yol açtığını belirtti. Öte yandan Soweto’daki yoğun bakımlardan sorumlu Dr. Rudo Mathiva, aşısız ve eksik aşılı olan bireylerde Omicron enfeksiyonunun ağır seyrettiğini ve ölümlere neden olduğunu açıkladı. İsrail’in en üst düzey sağlık yetkilisi olan Dr. Sharon Alroy-Preis, Omicron’un aşılı bireylerde de enfeksiyona neden olduğunu ama bu kişilerin enfeksiyonu hafif geçirdiğini açıkladı.
Elimizdeki veriler Omicron varyantının daha hızlı bulaştığını gösteriyor. Güney Afrika Cumhuriyeti’nin dokuz bölgesinden yedisine iki hafta içinde yayıldı. Henüz tam olarak bilmediğimiz ama her geçen gün daha fazla öğreneceğimiz konular şöyle: “Klinik belirti ve bulguları farklı mı, hangi PCR testi tanıda hangi oranda yardımcı olacak, aşılanmış bireylerde ağır hastalık ve ölüme neden olacak mı, aşıların genel olarak koruyuculuk oranları ne kadar olacak, farklı aşıların koruyuculuk açısından avantajı var mı, monoklonal antikorlar erken dönem Omicron olgularında etkili mi, yeni kullanıma giren ve ağız yoluyla alınan ilaçlar (örn. molnupiravir) etkili olacak mı, çocuklarda daha farklı seyredecek mi?”
Aşılar konusunda ilk açıklamalar mRNA aşıları üreticilerinden geldi. Moderna yeni yılın başında daha yüksek dozda bir hatırlatma dozu hazırlayabileceğini ama Omicron’a karşı yeni bir aşı geliştirmek için birkaç aya ihtiyacı olacağını bildirdi. Pfizer-BioNTech’de 100 günlük bir süre içinde Omicron varyantına karşı koruyuculuk sağlayacak aşı üretebileceğini açıkladı. BioNTech CEO’su Uğur Şahin’e göre hatırlatma dozları şimdilik yeterli koruma sağlıyor ve aşılananların Omicron varyantıyla gelişen enfeksiyonları daha hafif geçirmesini sağlıyor.
Dünyada sağlık sistemleri yeni Delta dalgalarıyla ve yaklaşan kış mevsimiyle mücadele etmek için hazırlık yaparken, Omicron varyantı bu yükü artırabilecek bir oyuncu olarak pandemiye dahil oldu. Öncelikle Omicron varyantının kendini kanıtlayıp Delta’nın yerini alması gerekiyor. Ancak her hâlükârda topluma ‘pandeminin sona ermediği’ ve ‘pandeminin göğüslenmesi gereken yeni bir aşamaya girdiği’ konusunda açık mesajlar verilmesi gerekiyor. Halk sağlığı önlemleri açısından da önlemlerin bireylerin kişisel tercihlerine değil, bilimsel kanıt ve verilere göre belirlenen kurallar doğrultusunda hareket etmelerini sağlayacak bir yaklaşımla uygulanması bir zorunluluk haline geldi. Daha önce gelişmiş birçok ülkede Delta dalgasına karşı yürürlüğe konmuş önlemler daha da önem kazanacak gibi gözüküyor. Avusturya’nın aşısız bireyler için getirdiği kısıtlamalar, Fransa’nın sağlık çalışanlarına ve kritik görev yapanlar için getirdiği ve olumlu sonuçlarını görmeye başladığı aşı zorunluluğu, Birleşik Krallık’ta maskelerin kullanıma sokulması, ülkeye girişteki kısa karantina ve ikinci gün test zorunlulukları, Almanya ve birçok ülkenin getirdiği seyahat kısıtlamaları yürürlüğe girmiş durumda. Birleşik Krallık altıncı ay için planlanan hatırlatma dozunu üç aya çekerken, önümüzdeki haftalar içinde 20 milyon hatırlatma dozunu nasıl uygulayacağı konusunda stratejiler geliştiriyor.
Diğer yandan, bu tablo giderek bir patern haline gelmeye de başladı. Aşısı, ilaçları ve ekonomik güçleri olan varlıklı ülkeler, aşı temini sistematik biçimde engellenmiş ve yoksul ülkelerde çıkan varyantlara karşı neler yapılabileceğini tartışıyor ve uyguluyor. Ülkelerindeki vaka sayıları aşırı yüksek olsa da varyantın çıktığı yoksul ülkelere karşı getirilen seyahat kısıtlamalarıyla onları daha da zor durumda bırakan uygulamalara imza atabiliyorlar. Oysa pandeminin başından bu yana aşıların hakkaniyetli paylaşımı sağlanabilmiş olsaydı bugün başka bir dünyaya bakıyor olabilirdik. Bugün Britanya nüfusunun yüzde 25’i üçüncü hatırlatma dozunu almışken, Güney Afrika’da henüz tam aşılı olabilenlerin oranı yüzde 24’lerde kalmış durumda. Amiyane tabirle Britanya ‘tur bindirmiş’ denebilir. Güney Afrika’nın ırk ayrımcılığını yasal hale getiren acı geçmişine atıfla aşı paylaşımındaki ayrımcılığı ifade eden ve aşı aparthaytı olarak adlandırılan küresel sorun acı bir tablo halinde karşımızda duruyor.
Artık pandeminin bu yeni aşamasında ülkemizde ve dünyada atılması gereken önemli adımlar var. Bunların başında dünyada aşı eşitliğinin sağlanması geliyor. Ülkemizde ise koruyuculuğu daha üstün olan aşıların toplumun tüm yaş gruplarına hem aşılamayı başlatmak hem de hatırlatma dozlarının tamamlanması için gerekli bütün eylemlerin uygulamaya konması gerektiği söylenebilir. Ayrıca, küresel olarak sağlık konusunda söz sahibi olan tüm otoritelerin, liderlerin ve kuruluşların ‘pandemi daha bitmedi’ mesajını vermesi ve pandemiyi kontrol altına alacak kaynakların paylaşımını gündeme almaları gecikmiş ama iyi bir başlangıç noktası olabilir.
*Dr. İlker Kayı – Koç Üniversitesi Tıp Fakültesi, Halk Sağlığı Anabilim Dalı Öğretim Üyesi / Dr. Cem Sungur – Acıbadem Üniversitesi, Tıp Eğitimi Anabilim Dalı Öğretim Üyesi