2024 Olimpiyat Oyunları’na ev sahipliği yapan Fransa’nın başkenti Paris, ‘Ratatouille’den tutun ‘Breathless’ ve ‘La Haine’e kadar birçok kült filme ev sahipliği yapmış bir şehir.

26 Haziran’da olimpiyat meşalesi son durağı Eyfel kulesine vardı ve 2024 Paris Yaz Olimpiyat Oyunları başladı. Fransa’nın başkenti Paris’i 19 günlük coşku, 15 milyonu aşkın da turist bekliyor.
Toplam 206 ülkeden 10 bin 500 sporcunun geldiği Paris, olimpiyatın yanısıra kült filmlere ev sahipliği yapmış bir şehir.
Sadece Fransa’nın değil, sinemanın da başkenti:
Amélie (2001)

‘Amélie Poulain’in Masalsı Kaderi’, Paris’te garsonluk yaparak kendine has bir dünyada yaşayan saf, çekingen ve masum bir kızı, Amelie’yi anlatıyor. Annesinin ani ölümü, soğuk babası ve travmaları… Sevimli ve alelade uğraşlarla kendine eğlence arasa da, aslında hayatı sıkıcı buluyor ve yalnızlığına gömülüyor. Kısır döngü evde bulduğu bir kutunun sahibini keşfetmesiyle bıçak gibi kesiliyor. Ve bir aşk hikayesi başlıyor.
Midnight in Paris (2011)

Woody Allen’ın yazıp yönettiği ‘Paris’te bir Geceyarısı’ filmi, Amerikalı çift Gil ve Inez’in tatil için geldiği Fransa’da başından geçenleri anlatıyor. Başta her şey güllük gülistanlık. Fakat Gil’in Paris gecelerinde gerçeküstü olaylarla karşılaşması, zamanda geriye gidebilmesi işleri değiştiriyor. Woody Allen, Paris’in karanlık sokaklarına gerçeküstü anlamlar katıyor.
Breathless (1960)

Senarist François Truffaut, bir sabah gazetedeki haberden etkilenerek ‘Serseri’nin senaryosunu kaleme alıyor. Yönetmen koltuğuna Jean-Luc Godard geçiyor. Paris’e seks, bıçkınlık ve tekinsizliği katmak için her şey hazır. Ana karakter Michel Poiccard dahil: Marsilya şehrinde araba çalan, yolda polis öldüren bir serseri. Ve bir aşık.
Last Tango in Paris (1972)

Bernardo Bertolucci’nin yazıp yönettiği ‘Paris’te Son Tango’ boş bir dairede geçiyor. Paris’in romantizmi yerini soğuk bir erotizme, yasak aşkın meyvelerine bırakıyor.
La Haine (1995)

Matthieu Kassovitz’in hala sarsıcı ‘Protesto’ filmi Paris’in ihmal edilmiş, göçmen nüfuslu banliyölerini fotoğraflıyor. En ikonik sahneyse oyuncu Vincent Cassel’in elini silah gibi yapıp aynaya doğrultarak ‘Bana mı laf ediyorsun’ diye bağırması.
Ratatouille (2007)

Pixar animasyonu bu film aşçı olmak isteyen Remy adlı fareyi konu alıyor. Tabi işler sarpa sarıyor ve Remy, Paris’in gastronomi dünyasını altüst ediyor.
The 400 Blows (1959)

François Truffaut’un yazıp yönettiği ‘400 Darbe’, 1950’lerde Paris’te yaşayan 12 yaşındaki Antoine’ın sıkışmışlığını anlatıyor. Ev ortamı huzursuz, okuldaysa biteviye aşağılanıyor. O aklıyla çaresizliklerden çıkış arıyor.
The Lovers on the Bridge (1991)

Leos Carax’ın yazıp yönettiği ‘Köprü Üstü Aşıkları’ milyon sayfalık aşk tarifleri kitabına yeni bir sayfa ekliyor. Restore edildiği için kapanan Neuf köprüsünde karşılaşan iki sanatçının hikayesi… Bildik Fransız aşk filmi anlayışını alaşağı ederek harabeye dönmüş şehrin izbeliğinde aşkın medcezirlerini anlatıyor.
“Birini seviyorsan, yarın ona şöyle de; ‘Gökyüzü bembeyaz.’ Eğer o bensem şöyle cevap veririm; ‘Ama bulutlar kapkara.’ Böylece birbirimizi sevdiğimizi anlarız.”