Trump’a gelince; o küresel bir isyanın sağ ve sol merkez siyaseti ve hatta genel olarak siyaseti savurduğu noktanın ABD’deki simgesi oldu. Maalesef o isyan yerleşik düzene karşı ama daha beterine özlem duyan sağ bir tepkiden başka bir şey değil.
O isyan, maalesef daha barışçı ve özgürlükçü bir dünya özlemi şeklinde değil, ucuz popülizme kapılmak ve evrensel özgürlükçü değerlere karşı kuşkuculuk şeklinde ifade buluyor. Zira, evrensel özgürlükçü değerler, eşitlik vurgusunu yitirdiği ölçüde sıradan ekonomik liberalizmden farksız hale geldi; sol siyaseti kimlik siyasetlerine indirgendiği ölçüde, iddiasının tersine işleyip azınlık ve dezavantajlı gruplara karşı tepkiyi büyüttü, kitlelerin dilini küçümsediği ölçüde seçkinciliğe savruldu.
Clinton- Trump hikâyesi, bu anlamda hiç şaşırtıcı değil. Bundan sonra olacaklar şaşırtıcı olacak mı bilemiyorum ama müspet yönde olmayacağı açık. Mesele sonuca şaşırmak değil, başından şaşkınlığa kapılmamak idi, dünyanın her yerinde sol, ilerici, liberal, demokratik siyaset savunucuları yollarını bu kadar şaşırmasaydılar, tüm dünya onların şaşkınlığının bedelini ödemek zorunda kalmayacaktı.