• SANAT
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11'i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • SPOR
  • VPN HABER

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Nobel Edebiyat Ödüllü yazar Aleksiyeviç, Çernobil'i anlatıyor: En Kötüyle Yüzleşmek

08/10/2015 23:38

 

2015 Nobel Edebiyat Ödülü, Belarus araştırmacı gazeteci ve yazar Svetlana Aleksiyeviç’in oldu.

Belarussian writer Svetlana Alexievich is seen in this undated photo in Minsk, Belarus. Alexievich won the 2015 Nobel Prize for Literature, the award-giving body announced on October 8, 2015. REUTERS/Vasily Fedosenko

Fotoğraf. Reuters


 

Aleksiyeviç, aslı 1997’de yayınlanmış ‘Bir Nükleer Felaketin Sözlü Tarihi: Çernobil’den Sesler’in 2005 yılında İngilizce’ye çevrilmesi vesilesiyle geldiği Amerika’da, bünyesinde birçok yazar bulunduran PEN (Dünya Yazarlar Birliği) tarafından düzenlenen ‘2005 Uluslararası Edebiyattan Sesler Festivali’nde bir konuşma yapmıştı.

Yaptığı konuşmada Aleksiyeviç, ‘Yazı ile Felaket’ arasındaki ilişkiyi sorgularken, Çernobil’in getirdiği yıkımın kavranılamaz doğasını ve bu olayın kendisini Nobel getirecek yeni bir ‘anlatı sanatı’na nasıl yönlendirdiğini anlatıyor.

Aleksiyeviç’in ‘En Kötüyle Yüzleşmek: Yazı ve Felaket’ başlıklı paneldeki konuşması

Büyük Çehov’u ve tiyatro eseri Üç Kızkardeş’i* anmak istiyorum. Oyunda ana karakter tekrarla, “Hayat şimdi korkunç, bugün bir sefaleti yaşıyoruz, fakat bir yüzyıl içinde, bir yüzyıl.. her şey ne kadar güzel olacak, ne kadar hoş” der.

Peki yüzyıl sonra ne oldu? Çernobil’imiz var, Dünya Ticaret Merkezi kuleleri yerle yeksan oldu. Tarihin yeni bir çağındayız. Şimdi tecrübe ettiklerimiz yalnızca mevcut bilgilerimizi değil, aynı zamanda tahayyül kabiliyetimizi de aşıyor.

Bir korku medeniyetine dönüşüyoruz. Çünkü nedir felaket? Felaket korkunun aşırı yoğunlaşmasıdır. Medeniyetimizin miktar bakımından bugün en çok ürettiği şey korkudur. Bugün başımıza gelenler inanılmaz. İnsan aklı bunları kavramaktan aciz. İnanılmaz bir hızda gerçekleşiyor herşey. Kitaplar yazmaya başlamadan evvel on sene gazetecilik yaptım ve farkettim ki olan biten kelimeyle ve dille kayıt altına alınabilir cinsten değil. Kelimeler ve dil, olayın yanında ufak kalıyor.

İşler burada nasıl bilmiyorum, Amerikan kültürüne aşina değilim. Fakat Rusya’da ve Slav ülkelerinde söylenen sözün ehemmiyeti büyük. Zamanla anladım ki insanların sokaklarda, kalabalıklar arasında söylediği şeyler okuduğum herşeyden daha iyi kavrıyor olan biteni.

Ve düşündüm ki bugün olanları tek bir kişinin, Tolstoy’un ya da Dostoyevski’nin 19. yüzyılda yapabildiği gibi, herşeyi kapsayan ‘bir’ kitaba dökmesi mümkün değil. Birçok kişinin katkıda bulunabileceği bir kitaba ihtiyacımız var, birisi yarım sayfa anlatacak, diğeri bir paragraf belki de beş sayfa.

Yazdığım türe ‘seslerin romanı’ diyorum. Diyebilirsiniz eserim öylece dışarıda yerde duruyordu: yerden alıp bir araya getirdim. Flaubert ‘Ben kalem insanıyım’** diyorsa, ben de diyebilirim ki ‘kulak insanıyım’. Bu tür üzerine çalıştığım otuz yılda benim için giderek daha da sarahate kavuşan husus sanatın insana dair pek çok şeyi aksettiremeyeceği olmuştur.

İnsan duyguları ve karmaşasını merak ederim. İnsanların içlerinde yaşadıklarını tahmin etmeye çalışırım, onların için neyin anlam ifade ettiğini, onlara neyin acı verdiğini. Çernobil olduktan hemen sonra, bölgeye ilk ziyaretlerimi gerçekleştirdikten sonra orada yüzlerce olmasa da onlarca gazeteci gördüm ve kendi kendime “Bu herifler hızlıca kitaplarını yazacaklar ama benim yazacağım eser yıllar alacak” demiştim.

Çernobil faciasının ardından (Fotoğraf: Guardian)

Çernobil faciasının ardından (Fotoğraf: The Guardian)

 

Gerçekten de kitap üzerine on yıl çalıştım. Bu gazetecilerin kitaplarına gelince bunlar veriyle, tıbbi bilgilerle dolu. Sovyet yetkilileri bu bilgileri ne kadar bastırmaya çalışmışsa da duyuldu. Çernobil anti-komünist kitaplara, anti-Rus eserlere, atom karşıtı kitaplara yol verdi ama bu olaydan alınacak en önemli dersin açığa çıkması biraz daha zaman aldı.

Hepimiz kendimizi haritasız bir diyarda bulduk. Köylülük üzerine bina edilmiş patriyarkal Belarus toplumu bir anda dünyanın geri kalanının gözleri önündeydi.

Şu inanılması güç çılgın resmi zihninizde canlandırın: “Polis bir sepet yumurta taşıyan kadına eşlik ediyor. Yumurtaları gömdüğünden emin olmak istiyor çünkü hepsi radyoaktif.”

Sütü gömdüler, eti gömdüler, ekmeği gömdüler, yaşamayan şeyler için bitmek bilmeyen bir cenaze töreni gibiydi. Binlerce asker toprağın üst katmanını kesip çıkardı, kirlenmişti, gömdüler.

Toprağı alıp toprağa gömdüler. Buna işritrak eden herkes filozof olmuştu, çünkü insanın geçmişinde bu durumla başa çıkmamıza yardım eden hiçbir şey yoktu. Bölge’de -nükleer istasyonların etrafını saran alan için böyle deniliyordu- her şey eskisi gibi görünüyordu.

Nehirler vardı, orman, toprak vardı, fakat ormanın içinden geçemiyordunuz, nehrin sığ sularından yürüyüp geçemiyordunuz. Toprağa oturamıyordunuz.

Hissediyorduk ki önceden dünyada idare insanlardaydı, neyi öldüreceklerine neyi yaşatacaklarına karar veriyorlardı. Sanki toprak ayağa kalkıp isyan etti ve idareyi ele geçirdi. Hissediyordun ki ölüm etrafı sarıyordu, fakat başka bir kisveye bürünmüştü ölüm, anlayamadığımz bir kılıktaydı.

Radyasyon görünmezdir, ses çıkarmaz, onu duyamazsın, bir kokusu yoktur, koklayamazsın. Kendimizi korumamıza yardım eden beş duyumuzdan hiçbir fayda gelmiyordu.

Felaketten sonraki ilk yedi gün arılar kovanlarından çıkmadı, solucanlar toprağın dibine doğru tünel kazdı. Yüzeyde sürünen, emekleyen hayvanlar ne yapılması gerektiğini anlamıştı, neyin yanlış olduğunu, ve biz insanlar, biz ne yaptık?

Televizyon izledik, Gorbaçev’i dinledik ve futbol seyrettik. Biz kültür alanında çalışanlar, bizler de hazırlıklı değildik.

İnsanlara olanı nasıl anlatabileceğimizi bilmiyorduk, insanların da birbirleriyle olan biteni nasıl konuşacaklarına dair bir fikri yoktu.

Notlar

PEN Dünya’nın düzenlediği ‘2005 Uluslararası Edebiyattan Sesler Festivali’nde yapılmış konuşma. Başlık panele aittir. Metnin aslı ve panelde yapılmış diğer sunumlar için http://worldvoices.pen.org/nonfiction-essay-transcript/confronting-worst-writing-and-catastrophe#sthash.H9o1IuHY.dpuf

* Çehov’un Üç Kızkardeş’inde Yarbay Verşinin “Ama o günle bugün arasında ne büyük fark var. Çok değil, aradan iki-üç yüzyıl geçsin, insanlar bugünkü hayatı dehşetle, tiksintiyle hatırlayacaklar, bütün bunlar korkunç, karmaşık, garip gelecek onlara. Ah, ne güzel bir hayat olacak ilerde, ne güzel bir hayat!” (çev. Ülkü Tamer, Kent Yayınları, 1970 [1900], sf. 58)

** Flaubert’in Louise Collet’ye yazdığı 1 Şubat 1852 tarihli meşhur mektuptan, “Je suis un homme-plume.” (Correspondance, Tome II, Gallimard, 1980, sf. 165).

Çeviri: Selim Karlıtekin

Nobel Edebiyat Ödülü, Belarus yazar Svetlana Aleksiyeviç’e verildi

Kategori:Diken'e takılanlar

SON HABERLER

CHP'den ilk tepki: Ayarını bozduğunuz kantar gün gelir sizi de tartar

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) odaklı soruşturmalara ilişkin yeni operasyona CHP’den tepki geldi: “Ayarını bozduğunuz kantar gün gelir sizi de tartar…”

Yerlikaya: 1 milyar 785 milyon hesap hareketliliği bulunan dolandırıcılık şüphelisi 64 kişi yakalandı

İçişleri Bakanı Ali Yerlikaya, dört ayrı ‘dolandırıcılık operasyonu’nda 1 milyar 785 milyon hesap hareketliliği bulunan 64 kişinin gözaltına alındığını duyurdu.

36 ilde 'FETÖ operasyonu': 63 muvazzaf askerden 56'sı gözaltına alındı

İstanbul merkezli 36 ilde ‘FETÖ operasyonu’ düzenlendi. Gözaltı kararı verilen 63 muvazzaf askerden 56’sı yakalandı.

İBB soruşturmasında dördüncü dalga: 44 gözaltı

İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) odaklı ‘yolsuzluk’ soruşturmasının dördüncü dalga operasyonunda sabahın erken saatlerinde 44 kişi gözaltına alındı.

10 il için sağanak yağış uyarısı

Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM), 10 ilde gök gürültülü sağanak yağış bekleniyor.

'Putin efsanesi': Kökleri Irak'a dayanan 'Hacı Putin', memleketini unutmamış
Türkiye'de ölümün de 'kalitelisi' yok: 80 ülke arasında 47'inci

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 2 bin 761 gündür hapiste

YAZARLAR

Bir uyanışın tarihi: 19 Mayıs

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Elinden çıkanı kulağın duysun

Mustafa Dağıstanlı

Ali Özgentürk için: Böyle mi olmalıydı!

Ayhan Tinin

Çocuk, sınırsızlıkta değil, sınırda büyür

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Yazalım da ne yazalım nasıl yazalım!

Murat Sevinç

Senyör Amicis'in gazına geldim 

Behzat Şahin

Özel, İmamoğlu ve Yavaş'ın 'özenli' açıklamaları üzerine…

Murat Sevinç

GÜNÜN 11’İ

Korkut Boratav: ABD emperyalizminin yeni yüzyılda saldırganlaşması, dolar hegemonyasını zayıflattı

Zafer Arapkirli: İlhan Şeşen'in dediği gibi iktidar açısından 'Benim Aklım Başımda Değil'e çok kolay bağlayacaksınız siz de…

Zeynep Aktaş: Enflasyonun üzerinde getiri sağlayanlar yatırımcıların dikkatini çekiyor

Erdal Sağlam: Var olan güvensizlik büyüyor

Burcu Aydın: Bu, temmuzda asgari ücret, memur ve emekli maaşlarında bir artış öngörülmediği anlamına geliyor

Kansu Yıldırım: CHP'li ve DEM Parti'li yerel yönetimlerin üzerinde tam denetim sağlamak hedefleniyor

Sefer Levent: 30 çalışandan biri artık motokurye

İbrahim Kahveci: O da ne? Köprü hala müteahhitte….

Deniz Zeyrek: Akılları fikirleri cinsellik

Esfender Korkmaz: Sorunların nedenlerinden biri de IMF ile gelen dalgalı kur politikası

Çiğdem Toker: Şimşek programının bir uluslararası toplantılarda görünen yüzü var, bir de kayda girmeyen yüzü

  • 9 SORUDA
  • YAZARLAR
  • AKTÜEL
  • ANALİZ
  • DİKEN ÖZEL
  • DİKEN'E TAKILANLAR
  • DÜNYA
  • EKONOMİ
  • KEYİF
  • MEDYA
  • POPÜLER BİLİM
  • SANAT
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 10 YAŞINDA
  • Künye
  • İletişim
  • Gizlilik ilkeleri
  • Çerez politikası

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi

×