Berbere gidiyor. Taksi duraklarına. Emekli kahvelerine. Cami avlularına… Oy istiyor. “İstanbul bizim işimiz” diyerek insanların kendisine yeniden ‘güvenmesini’ sağlamaya çalışıyor. Derin bir yara açtı. Hem kendini yaraladı. Hem Türkiye’yi… Açtığı yarayı gizliyor. Meclis’i yönetiyordu. Yani bütün Türkiye’yi temsil eden 81 kentten seçilmiş gücün başkanıydı. Halka söz vermişti. Meclis (yasama gücü) bağımsız olacak, Saray’daki Başkanın ağzına bakmayacak. Meclis, sadece yasalar yapacak. Saray’dan haksız yaptırım olursa dik duracak, yanlışı varsa dur diyecekti. Böylelikle erkler (yasama-yürütme-yargı) ileri demokrasilerde olduğu gibi Türkiye’de de birbirinden bağımsız çalışacaktı. Sözünde durmadı. Meclis’i bıraktı. Belediyeci olacak.
Canla başla istediği ‘Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’kuruldu, ilk 100 günlük programını açıkladı. 100 gün bitti. Verilen sözlerin hiç biri doğru çıkmadı. 200 gün de bitti. O, Meclis’ten kaçtı.