Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 10 büyükelçiyi istenmeyen adam ilan etme girişimi ne kadar yanlışsa, bu girişimin devamında bir orta yol bulunduktan sonra bulunan o yola zafer demek o kadar yanlıştır.
Türkiye bir hışımla elçileri gönderse de zafer olmazdı, sakinleşip makulü bulduğunda da olan şey zafer değildir. Yapmaması gerekeni yapmadığı için kimse zafer kazanmış olmaz.
Bu ülke, böyle zaferlere mi kaldı, böyle zaferlerin tesellisiyle yetinir mi oldu? Sonuçta hep kaybettiğimiz oyunların belagat hevesine kapılıp gerçekten uzaklaşmayalım.
Kaldı ki (…) Ortada ne geri adım ne de özür var.
Öyleyse neyin zaferini kutluyoruz? Büyükelçiler, bizi kendilerini kovma aşamasına getirmeyip bir ara yol imkanı sundukları için mi zafer kazandık? Savunmasız kalan Türk Lirası daha ağır darbe yemekten kurtulduğu için mi bu sevinç gösterileri?
Hamasette, sloganda, şurada burada aramayalım. Zafer, Türkiye’nin adının hukuksuzlukla, haksızlıkla anılmaması, demokrasi bahsinde küçümsenmemesidir; yargının bağımsız olması ve hakkın hukukun tatbik edildiği bir ülke olmasıdır. Zafer, ülkeyi nahoş konuların öznesi olmaktan kurtarmaktır. Buna bağlı olarak ülkenin ekonomik tablosunu bozan hatalardan geri dönmektir. Zafer, dünyayla ilişkilerin milli gelir dahil bütün makro değerler üzerine yüklediği maliyeti azaltmaktır. Türkiye’yi yalnızlaştıran sözlerden ve hamlelerden uzaklaşmaktır.