Ben sonuçta Trump’ın seçilmeyeceğini sanıyorum. Böyle olmasını istediğim için mi böyle söylüyorum? Olabilir. Olabilir ama tekrar edeyim: Seçilmeyecektir.
Gözümde büyüttüğümü sanmıyorum. Aksaklıklarını, eksikliklerini biliyorum, biliyoruz. Demokrasiden çok uzak inançları, davranışları olduğunu da bir yığın somut örneğiyle gözlemledik. Ama bunlar Amerikan demokratik geleneğinin olumlu, sağlıklı yanlarını görmezlikten gelmemizi gerektirmiyor. Ayrıca, dünyada kusursuz bir yönetim sistemi bulunmadığını unutmamalıyız. Demokrasiye “kusursuz” olduğu için değil, daha iyisini henüz oluşturamadığımız için bağlıyız. Bu “daha iyisi” aslında mümkün, ama bugün vardığımız, aşamanın değerini bildiğimiz ve sindirdiğimiz için mümkün. Onu reddederek varılacak bir “demokratik aşama” yok.
Amerika’da bu geleneğin değerini bilenlerin Trump gibi adamların temsil ettiği tehlikeleri gördüğü kanısındayım. Bu mahkumiyetle sonuçlanmış dava gibi olaylar bu ülkede demokrasinin kendini korumak üzere tedbirler almaya başladığını gösteriyor. Sonuçlanan davanın yanı sıra üç tane de devam eden var; bunlarda da Trump’ın lehinde cereyan eden bir şey görünmüyor. İçerikleri de daha ciddi: Stormy Daniels davasına göre hiç değilse.
Tabii bir “seçim” üstüne konuşuyoruz. Seçim dediğimiz şeyin bir kazananı, bir de kaybedeni olur. Ben Trump’ın kaybedeceği varsayımı üstünden konuşuyorum. Bu demektir ki rakibi, yani Biden, kazanacak. Öyle mi, kazanacak mı? Kazanırsa Trump kaybettiği için sevineceğiz. Ama Biden’ın kazanması da bir bayram etme durumuna yol açacak değil herhalde. Bunu da cereyan etmekte olan Ortadoğu faciasında seyrediyor ve görüyoruz. Biden, yaşı dahil, bir yığın zaafı olan bir başkan adayı. Trump kazanırsa bu zaafların da payı mutlaka olacaktır.