“Bizi, 300 yıl önceki Türkiye’ye göre değerlendiriyorlar. Bugünün Türkiye’sini görmüyor, görmek istemiyor, üç asır öncesinin Türkiyesi olduğumuzu zannediyorlar. Biz artık başka bir ülkeyiz” diyorlar, Avrupa’da “Türk” dendiğinde hâlâ “fesli adamların” hatırlandığını söyleyip yakınıyorlardı.
Mantığa bakın! Sanki bundan üç asır öncenin Türkiyesi berbat, perişan, insanlık dışı hadiselerin yaşandığı bir cehennem gibi idi; o vaziyetten kurtulabilmek için elimizden geleni yapmış, değişmiş ama Avrupa’yı bir türlü ikna edememiştik!
Hâlâ bu mantığın esiri olup böyle konuşanlara Türkiye’in üç-dört asır öncesinin en güçlü memleketlerinden biri olduğunu, hattâ şimdi ellerinden gelen terbiyesizliği yapmaktan çekinmeyen Hollandalılar’ın bile İspanyol esaretinden kurtulabilmek için İstanbul’a heyet gönderip el-etek öptüklerini ve bugünkü nefretlerinin gerisinde de üç asır önceki bu güçlü hatıranın getirdiği ezikliğin bulunduğunu nasıl anlatabilirsiniz ki?
Ve, o mâlûm “fes” meselesi…
Senin dedelerinin, büyük dedelerinin, hepsinin günlük serpuşu fes idi ve başlarında şimdi utandığın o fes vardı evlâdım… Dolayısı ile bugün tuhaf gelen ama o devrin âdeti ve modası olan festen utanıp “Biz fesi çoktan attık” diye kendi kendimize böbürlenmek, “Dedelerimiz maskara gibi giyinirler, kafalarına da hokkabaz başlığını andıran püsküllü, kırmızı bir külâh geçirirlerdi” demektir!