Ne kadar güçlü görünürse görünsün, masumiyet karinesine Başbakan’ın da ihtiyacı var. Mızrağın çuvala sığmayan kısmını bağırıp-çağırıp gürültüye getirerek kapatması mümkün değil. Biz yine de bu gürültüyü “suç bastırma” olarak yorumlamak yerine somut delillere bakmalıyız. Şayet AK Parti’nin finans kaynakları arasında bir dış kaynak mevcutsa, Siyasî Partiler Kanunu’nun 101/c hükmüne göre kapatma gerekçesi oluşmuş demektir. Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı, uygun delillerle Anayasa Mahkemesi’nin önüne bir iddianame koyarsa, AK Parti kapatılabilir. Üstelik bu kapatma kararı demokrasiye değil, yolsuzluğa karşı verilmiş olur. 2008’de kapatma davası açıldığında AK Parti savunmasının, laiklik tanımı ve arka planı hakkındaki bölümü benim kalemimden çıkmıştı. Bu sefer yolsuzluktan dolayı bir dava açılırsa, Başbakan nezdindeki ilmî kifayetimin verilecek kararı değiştirmeye
yetmeyeceği aşikâr. Başbakan’ın, hükümetinin veya partisinin yolsuzluk yapıp yapmadığına, aralarında Yüce Divan’ın yer aldığı mahkemeler karar verecek.