• ROTA
  • 9 SORUDA
  • DİKEN ÖZEL
  • GÜNÜN 11’i
  • DİKENLİK
  • AKŞAM POSTASI
  • VPN HABER
  • ENGLISH

Diken

Yaramazlara biraz batar!

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SANAT
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK

Moskova’daki hezimet, İdlib’deki musibetten iyidir

08/03/2020 19:39


KADRİ GÜRSEL

@kadrigursel

[email protected]

Türkiye’yi yönetenlerin, modern çağın askerlik kuramının babası olarak kabul edilen Prusyalı general ve stratejist Carl von Clausewitz’in, “Savaş, devlet siyasetinin başka araçların (şiddet araçları) ilavesiyle devamıdır” şeklindeki veciz sözünü duymamış olmaları mümkün müdür? Bence zayıf ihtimal. Duymuşlardır. Hele asker kökenli Savunma Bakanı Hulusi Akar, aldığı eğitim ve kültür gereği kesinlikle duymuştur.

Türkiye’nin ‘İdlib savaşı’ bir siyasetin şiddet araçlarıyla devamı olmasaydı, Savunma Bakanı Akar bilhassa ve tekrarla, “Cumhurbaşkanımız talimatlarını verdiler, hedefi gösterdiler” der miydi? Demek ki ortada bir hedef var ve bunu tayin eden de siyasi otorite… Dolayısıyla Bakan Akar, İdlib’e dair atılacak askeri adımlardan bahsederken hemen her fırsatta, “Cumhurbaşkanımızın talimatları doğrultusunda…” diye başlayan cümleler kurarak, bu hususlardaki siyasi sorumluluğunun Recep Tayyip Erdoğan’a ait olduğunu ima etti. Zaten olması gereken de buydu.


Lakin sorunumuz, bahse konu ‘siyasi otorite‘nin tek kişinin iradesinden menkul olması. O zaman ‘hedef‘i, tek kişilik siyasi otoritenin dünya görüşü, ideolojisi, siyasi gereksinimleri, bilgisi, kavrayışı, siyasi kültürü ve refleksleri şekillendiriyor. Neticede bu ‘kişisel formasyon‘ meselesi, kurumsal karar alma mekanizmalarının ilga edildiği mevcut hükümet sistemiyle alakalı olarak ciddi bir zaafı işaret ediyor. Çünkü kendi hedefi doğrultusunda Türk Silahlı Kuvvetleri’ne talimat verip onu harekete geçiren bu tek kişilik siyasi otorite Meclis tarafından denetlenemiyor, dengelenemiyor; şeffaflığı ve hesap verebilirliği de söz konusu değil.

Yanlışların haberleştirilip serbestçe tartışılmasına ve kamuoyunun doğru bilgilenmesine imkan veren bir basın özgürlüğü ortamı ise yıllar önce ortadan kaldırıldı. Türkiye’nin yönetiminde hakim rol oynayan kişisellik ve keyfilik, bu sorunlardan kaynaklanan dış krizlerin sadece nedeni olmakla kalmıyor, aynı keyfi yönetim anlayışının bu alanlardaki tezahürleri sonucunda krizlerin ülkeye maliyetini de her bakımdan artırıyor.

Dokuz yıl önce, AKP iktidarındaki otoriter sapmanın bariz bir ivme kazandığı 2011’de Şam’daki rejimi yıkıp yerine ‘İslamcı kardeşler‘i yerleştirmek amacıyla uygulamaya konulan, başından sonuna saçma ‘Suriye politikası‘nın Türkiye’yi nihayet sürüklediği ‘İdlib savaşı‘ da bu dokuz yıldaki yanlışların çoğunun tekrar edildiği bir evredir: ‘Hedef‘ ile bu hedefe ulaşmakta kullanılacak mevcut kapasite arasındaki her açıdan büyük uçurum…Suriye karşısında açık ara Türkiye’nin lehine olan muazzam asimetrinin ‘talimat verici‘ye aşıladığı yersiz özgüven…Ve savaşın herhangi bir anında, ‘Suriye’deki El Kaide‘ ve diğer tüm cihatçı grupların İdlib’de yoğunlaştırılmış toplumsal tabanının yüzbinler halinde Türkiye’ye akmasını önleme hedefinin ötesinde, Şam’daki rejimle sonu belirsiz bir hesaplaşma içine girilmesine neden olabilecek bir ideolojik bilenmişlik, mezhepçi husumet…

İşte tüm bu dengesizliklerin Türkiye’nin başına daha büyük belalar açması 5 Mart’ta Moskova’da yaşanan diplomatik hezimet sayesinde şimdilik engellenmiştir. Neden mi hezimettir? Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın 26 Şubat’ta partisinin grup toplantısında sarf ettiği bir cümleyi anımsayalım: “İdlib’de en küçük bir geri adım atmayacak, rejimi belirlediğimiz sınırların dışına çıkartacağız”.

O sınırlar, yerleri Mayıs 2017’de, Astana süreci kapsamında belirlenmiş ve TSK tarafından kurulmuş 12 gözetleme istasyonu arasında çizilen doğal hattın ötesinden geçiyordu. Ardından, mutat heyet olarak Moskova’ya gidilmesinden sadece üç gün önce, 2 Mart’ta Erdoğan, “Türkiye’nin belirlediği sınırların dışına çıkmazlarsa bir süre sonra omuzlarının üzerinde o başlar da kalmayacak” dedi. Böylesine sert ve iddialı konuştuktan üç gün sonra Moskova’ya gidince, sahadaki gerçekliği cihet-i askeriyeye verilen talimattaki hedefe biraz daha yaklaştırıp dönmek icap ederdi ama tersi oldu.

Üzerinde mutabık kalınan ‘ek protokol‘ marifetiyle ‘rejim güçleri‘nin İdlib’de belirlenmiş sınırların içindeki kazanımları kabul edildi. Dahası, ‘Bahar Kalkanı Harekatı‘ bölgesinin içinden geçerek Lazkiye’yi Serakib’e bağlayan M-4 karayolunun kuzeyi ve güneyi boyunca altışar kilometrelik bir güvenlik kuşağı oluşturulmasını da kabul etti Ankara’dan giden heyet… Gerçekleşirse bu, hem Lazkiye’nin Halep’e bağlanması hem de M-4 karayolunun güneyinde kalan cihatçı bölgesinin kuzeyden koparılarak izole edilmesi anlamına geliyordu. Gerçekleşmezse, savaşın bu hedef doğrultusunda kademeli olarak devamı haklılık gerekçesi oluşturacaktı. Halep’i Şam’a bağlayan M-5 karayolu ise artık zaten rejimin kontrolündeydi ve Moskova Mutabakatı Ankara’nın bu gerçeği de tanıdığını tescil ediyordu.

Türk Silahlı Kuvvetleri’nin İdlib’in doğusu ve güneyinde cephe hattının gerisinde kalarak Suriye Arap Ordusu ve müttefikleri tarafından çevrelenmiş ‘gözetleme istasyonları‘nın tahliye edilmemesinin tek nedeni bir ‘ricat‘ izlenimi vermemek olmalıdır.

Şubat ayında İdlib sahasında yaşanan gerçekler ve özellikle de 27 Şubat’ta 36 askerin Suriye-Rusya ortak hava saldırısı sonucunda şehit edilmesi, Suriye’ye karşı açık savaş veren Türkiye’nin Rusya’yla da örtülü bir çatışma içinde olduğunu göstermiştir. Bu şartlarda müzakerenin Rus başkentinde yapılması, hasmın psikolojik, askeri ve politik üstünlüğünü kabul etmektir ki sonuç da bu yönde tezahür etmiştir. Bu müzakerelerin tarafsız bir ülkede yapılması icap ederdi.

28 Şubat ve 5 Mart’ta ‘ateşkes‘ yürürlüğe girene kadar geçen sürede Türk Silahlı Kuvvetleri, ulaştığı silahlı insansız hava aracı (SİHA) kabiliyetini kullanarak Suriye Arap Ordusu’na verdirdiği muazzam zayiat vasıtasıyla dosta ve düşmana gücünü kanıtlamıştır ama bu başarı taktik sahayla sınırlı kalmış ve siyasi planda sonucu değiştirmemiştir.

‘Moskova Mutabakatı‘, bazı Batılı müttefiklerinin de kışkırtmasıyla Türkiye’nin İdlib’de kendisini çok daha büyük bir musibetin içinde bulmasını önlediği için ‘hayırlı bir hezimet’tir. Artık M-4 ve M-5 karayolları Türk Silahlı Kuvvetleri ve Suriye Arap Ordusu’nun arasındaki yeni fiili sınır hattını oluşturuyor. Mutabakatta Suriye Arap Cumhuriyeti’nin toprak bütünlüğünün tanındığı Türkiye tarafından bir kez daha zikredilirken, Rusya da M-4 ve M-5 karayollarının Türkiye sınırı tarafında kalan bölgelerde Türk Silahlı Kuvvetleri’nin varlığını zımnen kabul etmiştir.

Bunların sonucunda, Türkiye’nin ulusal güvenliğine yönelik korkunç bir tehdit oluşturan sığınmacı akını riski şimdilik azaltılmıştır. Ve bütün bunlar, ‘rejimi belirlenen sınırların dışına çıkarma‘ hedefinden Moskova’da resmen vazgeçilmesi sayesinde mümkün olabilmiştir.

Filed Under: Agora

Tüm yazılar: Kadri Gürsel

SON HABERLER

İSPARK ücretlerine zam

İstanbul Büyükşehir Belediye (İBB) Meclisi'nde, İSPARK tarafından işletilen … Devamı...

Hacettepe’de yine usulsüzlük: Yeğen şirketine milyonluk ‘piyango’

ALTAN … Devamı...

Zafer Algöz’ün ‘Gibi’ sataşmasında ‘İlkkan’ ve Şahan Gökbakar da topa girdi

‘Erşan Kuneri’ dizisinin oyuncularından Zafer Algöz, ‘Gibi’ dizisiyle son … Devamı...

Türkiye, Finlandiya ve İsveç’in NATO’ya ‘hızlı katılımını’ veto etmiş

Britanya merkezli Financial Times gazetesinin aktardığına göre Türkiye, … Devamı...

Savcılık: Berlusconi’nin partilerinde seks köleleri vardı

İtalya'nın eski başbakanı Silvio Berlusconi'nin 'bunga bunga' olarak anılan … Devamı...

Bankacılar anlattı: Nebati’nin ‘süper bonoları’ işleri daha da karıştırabilir

Hükümet, kur korumalı mevduattan sonra bireysel yatırımcı için tasarlanan … Devamı...

Çavuşoğlu, İsveçli bakana ‘Feminist politikanızdan sıkıldım’ diye bağırmış

NATO diplomatlarının aktardığına göre üyelik görüşmelerinde Dışişleri … Devamı...

Son 24 saat: 1443 vaka, üç ölüm

Türkiye'de son 24 saatte 1443 Covid-19 vakası kaydedildi, üç kişi … Devamı...

İstanbul’da trafik yoğunluğu yüzde 90’a fırladı

Sağanak ve fırtınanın yer yer etkili olduğu İstanbul'da trafik yoğunluğu … Devamı...

Biden’dan 5’inci madde vurgusu: Finlandiya ve İsveç’in NATO üyeliğini destekliyoruz

ABD Başkanı Joe Biden, Finlandiya ve İsveç'in NATO üyeliği için … Devamı...

Babacan’ın partisinde kim var, kim yok?
Siz de biliyorsunuz, ne bariyerler engel ne de sınırlar

Ara

DİKEN’İ TAKİP EDİN

Osman Kavala 1660 gündür hapiste

YAZARLAR

İsveç Köftesi, Kürt Böreği

Bahadır Kaynak

Yekta Kopan’ın özrü, Gezi’nin sızlayan kemikleri…

Dağhan Irak

Akrep’te Ay Tutulması

Neslihan Kazdal

Buluşalım artık!

Psk. Dr. Feyza Bayraktar

Tekrardan kaçın ama sakınma!

Mustafa Dağıstanlı

Onca insan ‘sivil ölüme’ mahkûmken toplumda huzur olacaktı, öyle mi!

Murat Sevinç

Zafer Partisi nedir, kimin işine yarar?

Dağhan Irak

GÜNÜN 11’İ

Kaan Sezyum: Dev bir çekirge istilası altında gibiyiz

Murat Muratoğlu: Belki yarın, belki yarından da yakın

Tuncay Mollaveisoğlu: İktidar, yolsuzlukla mücadele edenlerle mücadele ediyor

Oğuz Demir: Gıda fiyatlarındaki artış üç haneye gidiyor

Rahmi Turan: Namerde avuç açar hale geldik!

Elif Çakır: Yargının iş yükü çoktu da sıra ancak mı geldi Kaftancıoğlu’nun paylaşımlarına?

Ayşen Uysal: Meydanı onlara bırakmayan kadınlara hiç mi hiç tahammülleri yok

Mehmet Barlas: Yabancı düşmanlığı kaşınarak başlatılan süreç fiilen ağaç karşıtlığına dönüştü

Esfender Korkmaz: Dış ticaret açığımızın yüzde 60’ını Çine karşı

Hakkı Yalçın: İkincilik liderliğin küsuratıdır!

Can Ataklı: ‘Almanlar Türkiye’yi kıskanıyor’ sözü doğru olabilir

Mahkeme karar verecek: Fil Happy bir ‘kişi’ mi, hayvanat bahçesinde tutulması yasadışı mı?

Müşteri espressonun fiyatından şikayetçi oldu; kafeye ceza kesildi

Onur Haftası’na özel ‘gururlu’ bisküvi

Şerbetçi otu üretiminde ‘iplikleme’ mesaisi

Kutlama sırasında köpüklü şarabın mantarı gözüne isabet eden sporcu İtalya Bisiklet Turu’ndan çekildi

Alman kasabasında kedilere sokağa çıkma yasağı

Göbeklitepe’deki dikili taşın kopyası Katar yolcusu

Koltukta uyurken kendini uyuşturucu kartelinin kazdığı tünelde buldu

Oasis’in dağıldığı gece dağılan gitar açık artırmada satıldı

  • VİTRİN
  • AKTÜEL
  • EKONOMİ
  • ANALİZ
  • DÜNYA
  • MEDYA
  • KEYİF
  • YAZARLAR
  • SANAT
  • SÜRDÜRÜLEBİLİRLİK
  • AGORA
  • DİKEN’E TAKILANLAR
  • BİRİNCİ SAYFALAR
  • GÜNÜN 11’i
  • AKŞAM POSTASI
  • BU GAZETE…
  • DİKEN 5 YAŞINDA
  • KÜNYE
  • İLETİŞİM
  • E-mail
  • Facebook
  • Google+
  • Pinterest
  • RSS
  • Twitter
  • Vimeo
  • YouTube

"Genç gazeteci arkadaşlarıma! Bu meslek yorucu bir meslektir. Ama, insan büyük bir zevkle çalışır. Kalemine daima efendi kal, uşak olmamaya gayret et. Mecbur kalırsan kır, sakın satma." Sedat Simavi