ATA SELÇUK
ata.selcuk@hotmail.com
Dış görünüşümüzün, giydiğimiz kıyafetlerin ve kullandığımız aksesuarların kendimizi ifade etme biçimimiz olduğuna ve bizi yansıttığına inanıyoruz. Bu nedenle hem giyim tarzımıza uygun ve kendimize yakışan hem de modaya uygun kıyafetleri seçmek için büyük özen gösteriyoruz. Bu ihtiyaç, küresel ölçekte 1,5 trilyon dolar büyüklüğünde ve değer zinciri bütününde 300 milyonu aşkın istihdam yaratan, günümüzün en önemli sektörlerinden moda ya da diğer adıyla tekstil ve hazır giyim sektörünü var ediyor.
İsraf ekonomisi
Özellikle son 20 yılda en basit haliyle uyumlu, şık ve temiz giyinme ihtiyacından uzaklaşarak bir statü sembolü haline gelen giyim konusu, tüketicilerin sonsuz tüketme ve üreticilerin büyüme hırsıyla birleşince kontrolden çıkarak devasa bir bedeli olan israf ekonomisine dönüştü. Araştırmalar, bu dönemde kıyafet üretiminin iki katına çıkarak yılda 100 milyarı aşkın farklı giyim malzemesine ulaştığını gösteriyor. Yine aynı dönemde tüketiciler olarak yüzde 60 oranında daha fazla kıyafet satın alırken, aldığımız ürünleri kullanımımızın yüzde 50 oranında azaldığını görüyoruz. Gardırobumuzdaki giysilerin ancak yüzde 20-30’unu kullanıyor ve bir kıyafetimizi ortalama yedi kez giydikten sonra elden çıkarıyoruz.
Araştırmalar Türkiye’deki durumun da giyim tüketimi açısından çok farklı olmadığına işaret ediyor. Ticaret Bakanlığı tarafından hazırlanan 2020 Türkiye İsraf Raporu’na göre tüketicilerin yüzde 63’ü çok ihtiyacı olmadığı halde beğendiği giysileri satın alıyor; yüzde 64’ünün dolabında az giydiği, yüzde 60’ının ise satın alıp hiç giymediği giysiler var. Araştırma sonuçlarına göre ihtiyaç olmamasına rağmen satın almaya, ürünün fiyatının uygunluğu (yüzde 64) ya da taksit/kredi olanaklarının fazla olması (yüzde 65) neden oluyor.
Bir ayakkabı ya da pantolon alıp yıllarca giydiğimiz günler geride kaldı. Hızla değişen moda akımlarının körüklediği, pek çok kanaldan yayınlanan reklamların ve etkisinin arttığı, yine pek çok kanaldan ürüne erişimin kolaylaştığı günümüzde hazır giyime talep de bu doğrultuda çok arttı. Yeni aldığımız ve henüz giyilebilir durumdaki kıyafetler artık çok çabuk gözden düşüyor ve yerine hemen yenileri geliyor.
Doğrusal ekonomi modeli bu kez moda sektöründe, sektörün adını ‘hızlı moda’ olarak değiştirecek sürat ve çok kısa bir döngüyle karşımıza çıkıyor. Çevre üzerinde her zamanki zarar verici etkisini yine ortaya koyuyor.
Yılda 1,5 trilyon litre su tüketen sektörün ürettiği yıllık atık su miktarı, tüm dünyada nehirleri ve denizleri kirleten atık suların yüzde 20’sini oluşturuyor. Sektör okyanuslara giren mikroplastik liflerin en büyük kaynaklarından biri. 4 bine yakın kimyasalın kullanıldığı sektör, petrolden sonra dünyanın en büyük ikinci çevre kirletici sektörü olarak kabul ediliyor. Moda firmalarının atmosfere saldığı yıllık karbondioksit miktarı yaklaşık 1,2 milyar tonu buluyor.
Doğrusal ekonomi modelinin son adımı atık yine yönetilemiyor ve maalesef çok büyük miktarlara ulaşıyor. Daha önceki yazılarımda da adını sıkça andığım ve döngüsel ekonomi üzerine çalışmalar yapan Ellen McArthur Vakfı’nın verilerine göre ‘her saniye bir çöp kamyonu dolusu kıyafet’ yakılıyor ya da çöp toplama alanlarına gönderiliyor. Üretim sürecinde ortaya çıkan atığın sadece yüzde 1’i geri dönüştürülerek sürece tekrar kazandırılabiliyor.
Maalesef moda, çılgın tüketim ve hızlı üretim döngüsüyle sürdürülebilir olmayan bir sektöre dönüşmüş durumda. Bu haline baktığımızda, başta kendi alışkanlıklarımızdan başlayarak moda sektöründe de modeli yeniden kurgulamanın zamanı gelmemiş mi?
Başarılı örnekler
Londra Moda Koleji, Sürdürülebilir Moda Merkezi Direktörü Dilys Williams “Moda takip etmez, önde gider” diyor ve ekliyor: “Moda, ekonominin büyümesini sağlar. Günümüz dünyasında bunun anlamı sürdürülebilir modadır. Sürdürülebilir moda için yeni fikirler üreten genç moda tasarımcıları pazarda önemli yerler ediniyor. Yeni yetenekler ve fikir üretenler için çok heyecanlı bir dönemdeyiz. Hayatımız boyunca görüp görebileceğimiz en büyük fırsat karşımızda. ‘Hızla dibe çöküş zehrine’ karşı panzehir aranıyor.”
Ellen McArthur Vakfı, moda sektörü için söz konusu panzehiri döngüsel ekonomi olarak görüyor ve “Sorunu çözmek için modanın kendini yeniden keşfetmesine yardım etmeliyiz” diyor. Vakfın ‘Make Fashion Circular!‘ (Modayı Döngüsel Yap!) mottosuyla yola çıktığı yeni tekstil ekonomisine yönelik bu çalışmada giysiler daha uzun süre dayanacak, daha fazla giyilecek ve kolayca kiralanacak, yeniden satılacak veya geri dönüştürülecek ve üretimleri sırasında hiçbir toksik madde veya kirletici açığa çıkmayacak şekilde tasarlanacak.
Bu başlık altında vakfın üzerine özel olarak odaklandığı hazır giyim ürünü ise Jean pantolonlar. Ana hammaddesi pamuk olan jean sektörünün değer zincirinde döngüsel ekonomi modeline dayalı iş modelleri kurgulamak üzere yapılan çalışmanın adı ‘The Jean Redesign’ (Jean’i Yeniden Tasarla).
Her iki çalışmanın katılımcıları arasında tekstil ve hazır giyim sektörünün çok önemli markaları ve tedarikçileri var. H&M, GAP, Tommy Hilfiger, Lee, Wrangler, MUDJEANS, Puma, Nike, Adidas, M&S gibi pek çok marka, çalışmalarının ilk dönem çıktılarını bugünlerde ülkemiz de dahil olmak üzere dünyanın çeşitli ülkelerinde pazara vermeye başladılar. Hatta bu markalar reklamlarında da sürdürülebilirliği ön plana çıkaran bir iletişim dili kullanıyorlar.
Bu çalışmaların yanında moda sektörüne, sürdürülebilirlik kavramına tasarımdan üretime, pazarlamadan yeni iş modellerine kadar her yönüyle hakim insan kaynağı yetiştirmek üzere pek çok okulun özel bölümler ya da programlar açtığını görüyoruz. Ülkemizde de çeşitli üniversitelerin konuya yönelik programlarının yanında, İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB)’nin eğitim iştiraki İstanbul Moda Akademisi’nin programları arasında ‘Sürdürülebilir Moda’nın yer alması bizim için önemi büyük olan bu sektörün dönüşümü için hazırlıklara başladığımızı gösteriyor.
Ancak dünya tekstil ve hazır giyim sektörünün ilk 10’u içinde yer alan bir ülke olarak sürdürülebilir moda akımında, rekabet avantajını kaybetmememiz için Dilys Williams’ın vurguladığı gibi takip eden değil, önde giden bir oyuncu olmamız büyük önem taşıyor. Yapılan çalışmaların katılımcıları arasında ya da yayınlanan raporlarda hiçbir Türk markasının yer almaması endişe uyandırıyor bende.
Üretimin döngüsel ekonomi modeline dönüşümünün yanında değer zincirinde ürün ömrünü uzatmaya yarayacak iş modellerinin kurulması da büyük önem taşıyor.
Biz istediğimiz sürece giysilerimizin tamirini yapacak hatta gerektiğinde yenileyecek terzi ve tadilat evlerini artık her semtte bulmak mümkün. Gardırobumuzda bedenimize olmayan ya da tarzımıza uymadığını düşündüğümüz kıyafetlerimize, ihtiyaç sahibi yeni evler bulmak da mümkün. Bağışlamayı düşünenler için alternatifler mevcut. Örneğin Kadıköy Acıbadem’de Sevgi Mağazası bunun en başarılı örneklerinden biri. 20 yıldır faaliyet gösteren derneğe sadece semt sakinlerinden değil İstanbul’un pek çok yerinden kıyafet bağışları geliyor ve ihtiyaç sahiplerine ulaştırılıyor.
Elden çıkarmak istediğimiz kıyafetlerimizi bağışlamak yerine ikinci el platformlarda satarak kazanç sağlayabiliriz. Dünyada Vestiaire Collective gibi başarılı uygulamaların benzerleri ülkemizde de mevcut. Bunlar: Gardrops, ModaCruz ve Dolap. Henüz sayısı az olan ikinci el kıyafet platformlarındaki hacmin beş yıl içinde ikiye katlanması bekleniyor. Yeni iş alanı arayan girişimciler ve yatırımcılar için önemli bir fırsat olabilir.
Moda sektöründe öne çıkan döngüsel ekonomi modellerinin diğer ikisi ise kıyafetleri satın almak yerine kiralamak ya da abone olmak. Bu modelde şirketler, kiralama veya erişim düzenlemeleri aracılığıyla artık ürünleri değil, ürünlerinin kullanımını ve sağladığı faydayı satıyorlar. Türkiye’de örneği henüz görülmeyen abonelik modelinin en başarılı örnekleri bir Hollanda markası Mud Jeans ve CYCLON adını verdiği koşu ayakkabısı için spor giyimde dünyanın ilk aboneliğe dayalı hizmetini başlatan İsviçre’nin spor giyim markası ON. Kıyafet kiralama konusu ise dünyada yeni bir akım halini almış durumda. Dünyadan başarılı örnekler olarak Rent The Runway (RTR), Nuuly ve Armoire, By Rotation, Hurr ve Rotaro’yu ülkemizden de Davet Çok Elbisem Yok‘u (DCEY) iyi bir örnek olarak gösterebilirim.
Son dönemde adını saydığım çalışmalar ve örnek uygulamalarla yavaş yavaş duymaya başladığımız sürdürülebilir moda, işte tam bu noktada modanın zarar veren yönüne karşı bir duruş ve çözüm olarak geliyor, günümüz tüketim çılgınlığından beslenen hızlı moda sektörünü yavaşlatarak rayına oturtmayı amaçlıyor.
Tekstil ve hazır giyim sektöründe bir akımın sunulması, kabul görmesi ve sonunda gözden düşerek reddedilmesi gibi doğrusal ekonomiye paralel bir süreç izleyen ve milyarlarca kıyafetin çöpe gitmesiyle sonuçlanan günümüz moda anlayışı, umarım bu yeni yaklaşımların başarılı uygulamalarıyla ‘demode’ olacak ve hedeflenen döngüselliğe kavuşacaktır. Böylece modanın körüklediği israf ekonomisinin önlenmesiyle elde edilecek kazanç, bugün dünyada yaşanan birçok insani krizin çözümü için beklenen bütçelere kaynak oluşturacaktır.