Avrupa’da barışı tesis eden gücün AB’den çok NATO ve ABD olduğu söylenebilir ancak AB ülkelerinin her birinin demokratik ülkeler olması içlerindeki tüm anlaşmazlık ve eleştirilere rağmen gerektiğinde ortak tavır sergileyebilme kabiliyeti, AB’nin askeri olmasa da, etkileyici bir soft power sahibi olduğunu gösteriyor. Rusya işgali altındaki Ukrayna’nın da bir an önce AB’ye katılma arzusu, AB’nin sahip olduğu gücün ne denli caydırıcı olabileceğinin bir işareti.
AB güçlü hükümetlerin ve devletlerin oluşturduğu stratejik bir birlikten daha çok, üye ülkelerin demokratik iradesini yansıtabildiği ancak ulusal egemenlik alanına giren konularda feragatlerde bulunduğu bir yapı. Bu ince çizgi, üye ülkeler içindeki AB karşıtlarının önemli argümanlarından biri. Ancak birlik kararları hiçbir yanlış anlaşılmaya yer vermeyecek şekilde, hukuki ve demokratik meşruiyet ilkesine dayanıyor. AB Parlamentosu, AB Komisyonu ve AB Adalet Divanı, üye ülkeleri ‘’istemedikleri şeyleri yapmaya zorlayan’’ kurumlar değil, kararların demokratik ve hukuki meşruiyet içinde alınmasını sağlayan organizasyonlar. Zaten temel kararlar, örneğin yeni üyelerin alınması gibi, oy çokluğu ile değil oy birliği ile alınıyor.