Türkiye’de yandaş basın tarafından “zafer” diye sunulan, İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerinin kabulü ve AKP lideri Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı sıfatıyla gerçekleştirdiği büyük “çark etme” tutumu ise tam bir fiyaskoya işaret ediyor. Nitekim Batı basınında çıkan bütün değerlendirmeler de bu yönde. İktidar dinamiklerini ve rezervlerini içeride ve dışarıda tüketen AKP iktidarının zaten NATO’nun Doğu’ya doğru genişleme siyasetine direnmesi beklenmiyordu. Ancak, yapılan yorumlardan anlaşıldığına göre, Batılılar yine de Erdoğan’ın bu kadar hızlı çark edip, tezlerini bu kadar kolayca geri çekebileceğini beklemiyordu.
Bu anlamda, Türkiye için NATO Zirvesi kapsamında iki önemli gelişmeden söz edilebilir. Birincisi; hiçbir gerçek karşılık almadan Erdoğan’ın İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliklerine ilişkin vetoyu geri çekerek, ittifakın bir dünya savaşına yol açabilecek “Doğu’ya doğru genişleme” siyasetinin önünü açmasıdır. Oysa hangi gerekçeyle olursa olsun, Türkiye’nin elinde böyle bir felakete gidecek yolu kesme fırsatı vardı. Bunu yapamadı. Erdoğan-AKP yönetiminden böyle stratejik bir adım atmasını beklemek zaten mümkün değildi. Erdoğan’ın bütün derdi iktidarını uzatacak bir diplomasiden ibaretti.
İkincisi ise, ABD Devlet Başkanı Joe Biden’ın, Erdoğan ile yaptığı görüşmeden sonra yaptığı açıklamada, “Türkiye’ye F-16 satmalıyız. Bunun tersi çıkarımıza değil, ama Kongre’nin onay vermesi lazım” ifadeleriyle gündeme getirdiği yeni durumdur. Yani bu konuda da Erdoğan yönetimi somut bir kazanım elde edemedi. Çünkü Biden daha önce de benzer ifadelerle durumu değerlendirmiş, ancak Kongre’den olumlu bir karar çıkmamıştı.