OHAL ilan edildiğinde Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan “Bu kesinlikle demokrasiye, hukuka ve özgürlüklere karşı bir uygulama değil, tersine bu değerleri koruma ve güçlendirme amacına yönelik” dedi, hukuk konusunda kimsenin en ufak endişesi olmaması gerektiğinin altını çizdi.
Darbe girişimi ertesindeki hengamede OHAL’de tüm muhalif seslerin kısılabileceğine dair uyarılar çok duyulmadıysa da, yapıldı.
Ama Cumhurbaşkanı temin etmişti, OHAL sadece demokrasi ile hukuk devletinin korunmasına yönelik bir tedbirdi.
Hukuk devleti hukuku çiğneyerek korunamazdı ya?
Ne var ki, bugün geldiğimiz noktada; pek çok kişinin hukuka sığmayan biçimde suçlandığına, gözaltına alındığına veya tutuklandığına şahit oluyoruz.
Şu aşamada fiilen yeni bir kalkışmayı yapma ya da bir cunta oluşturma imkânı olmayan gazetecilerin ve diğer sivillerin tutuklanması, tutuklamanın esas amacına aykırı.
Soruşturma sürsün, yurtdışı yasağı konsun, imza şartı getirilsin ama gazetecilerin sanki fiilen ülkeyi kaosa sürükleyebilecek bir yetkisi varmışçasına veya bu süreci yeniden başlatabilecek ana aktörmüşçesine tutuklanması ne vicdana ne hukuka sığıyor.
Karşınızdaki darbeci asker değil, gazeteci.