Günümüz Müslüman dünyasındaki demokrasi azlığı ve hukuk yoksunluğunu, yaşadığımız çağın sorunlarıyla yüzleşmeden çözmek pek mümkün gözükmüyor. Biliyoruz ki önümüzde modern zamanların getirdiği sorunlar ve talepler var. Ama Müslümanlar yaşadıkları çağın gerçekliği ile yüzleşmeyi göze alamadıkları için, sorunlarını hep ertelemek zorunda kalıyorlar.
Düşünün ki insanlar İslam ülkelerindeki özgürlük fukaralığını bizzat yaşamalarına rağmen, içine hapsoldukları bu despotik fotoğrafı kendilerine bile itiraf edemiyorlar. Doğal olarak öfkelerini Batı demokrasilerine yönelterek rahatlamayı tercih ediyorlar.
Haliyle bugüne kadar, dinin özünü oluşturan adalet, özgürlük, ahlak, şeffaflık ve hesap verilebilir olma ilkelerini değil, geçmişteki geleneksel İslam anlayışlarını modern zamanlarda hiçbir yoruma tabi tutmadan kopyala yapıştır yöntemiyle aynen bugüne aktardığımız için, hep ütopik ‘İslam devleti’ hayalleriyle teselli bulmaya çalıştık.
Her ne kadar kendimize bile itiraf etmekten çekinsek de İslam’ın evrensel mesajından çok, farklı zamanlardaki uygulamaları din olarak bellemeyi tercih ettik.
Kabul edelim ki rasyonel aklın pek makbul sayılmadığı Müslüman toplumlar olarak, zihin dünyalarımızda saadet asırları icat ettik. Oysa artık biz peygamber döneminde yaşamıyoruz. Osmanlı döneminde değiliz, hatta Cumhuriyet’in kuruluş yıllarında da yaşamıyoruz. Biz artık 21. Yüzyılda yaşıyoruz.
Dolayısıyla artık ayaklarımız yere basmalı ve geçmişe takılı kalan zihinlerimizi yaşadığımız yüzyılın gerçekliği ile yüzleştirmek zorundayız.
Hiç öyle yan yollara saparak sorunlarımızı çözemeyiz, önümüzde Batı demokrasilerinin uzun mücadeleler sonucunda elde ettiği bir demokratik sistem ve evrensel hukuk normları var. Bu toplumlar bazı bahanelerin arkasına sığınmadan demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü, insan haklarını ve azınlıkların korunmasını esas alan Kopenhag kriterlerini oluşturmuşlar. Ya halkımızın hakkını-hukukunu koruyan adam gibi bir sistem oluştururuz ya da ‘Ankara Kriterleri’yle kendimizi avutmaya devam ederiz.