Son dönemde camileri kuşatan bu ideolojik atmosferden uzak durmak için, özellikle Cuma günleri vaizlerin kalbime eziyet veren konuşmalarına yakalanmamak için tam ezan vaktinde camiye gitmeye özen gösteriyorum. Ama bu politikam her zaman başarı ile sonuçlanmıyor. Nitekim iki hafta önce M. Kemalpaşa’da Cuma için bir mahalle camiine tam ezan okunurken girdim ve gördüm ki vaiz konuşmaya devam ediyor. Evet vaiz efendiye yakalanmıştım, hem de ne yakalanmak… Hatırladığım kadarıyla vaiz bütün coşkusuyla biz fanilere şöyle sesleniyordu: “Değerli müminler! Bu dünyada sabırdan daha güzel bir meziyet yoktur, sabredin, halinize şükredin. Başkalarının elindeki mala-mülke, paraya sakın tamah etmeyin, elinizdekiyle yetinin ve bol bol şükredin ama sakın itiraz etmeyin…”
Belki bütün dönemlerde camilerdeki manzara üç aşağı beş yukarı hep böyleydi. Ama sanki son yıllarda camiler bir taraftan alabildiğine siyasal mekanlar haline dönüştürülürken, bir taraftan da cami cemaatinin, özellikle ülkede yaşanan olumsuzluklar konusunda en küçük bir itiraz sesi yükseltmemeleri için özel bir gayret sarf ediliyor. Camiler özü itibariyle dinle hayatın buluştuğu mekanlar olması gerekirken, insanları adeta dinin alanından uzaklaştıran ruhunu kaybetmiş yapılara dönüşmesi gerçekten dramatik bir durum. Neden bu imamlar, vaizler ilahi hitabı en doğru şekliyle insanlara aktarmak yerine, camileri ideolojik kuruntularının çöplüğü haline dönüştürmekte ısrar ederler?
Çok trajik bir durum ama günümüzün vaizleri, imamları hepimizin hayatını zenginleştirecek dinin mesajını adeta gizleyerek, zihinlerimizi hurafelerle kirletmekten çekinmiyorlar. Vaazlarına sabır, şükür tavsiyeleriyle başlayıp yolsuzluk, rüşvet ve yalan gibi kötülüklerin adını bile anmadan, arka kapıdan dolaşarak ‘sakın itaatsizlik yapmayın, itiraz etmeyin’ cümlesiyle bitiriyorlar. Galiba meselenin özü şu; henüz dünyanın ve hayatın gerçekliğine vakıf olamamış günümüzün hocaları, dinin özüyle de irtibatlarını kaybettikleri için kendilerine ve de insanlara bir fayda üretmekten uzak bulunuyorlar.