
BAHADIR KAYNAK
bahadir.kaynak@altinbas.edu.tr
Ülkenin gündemi yeraltı dünyasından isimlerin ifşaatlarına bu kadar odaklanmışken böylesi konulara müşteri bulmak zor. Ayrıca kabul edeyim ki ben de mafya-siyaset ilişkisine ilişkin yeni gelişmeleri daha heyecanla takip ediyorum. Ancak anlaşılan bu konu biraz daha gündemi işgal etmeye devam edecek ve bir noktada dış politikayla bağlandırmak için başka fırsatlar çıkacak. Onun için şimdilik bizde çok dikkat çekmeyen, dünya siyaseti açısından önemli bir gelişmeyi ele almak istiyorum.
Konumuz doğalgaz. Fakat salgın hastalık, ekonomik durgunluk ve mafya gündemiyle sıkışan ülkemizde Cumhurbaşkanı’nın açıklayacağı müjdedeki petrol ve doğalgaz değil. Geçen seneden beri ne zaman bunalsak bir doğalgaz keşfi açıkladığımızdan zaten bizim müjdelerimizin toplumsal etkisi giderek zayıflıyor. Ekonomik rantabilitesine hatta daha da ötesinde keşiflerin teknik özelliklerine bakılmadan, sadece iç tüketime yönelik bu açıklamaların bir anlamı olmadığını bakalım ne zaman anlayacağız?
Benim tartışmak istediğim, küresel fosil yakıt piyasalarında geçen haftanın en önemli gelişmesi ‘Kuzey Akım 2’ projesine ilişkin.
Doğalgazda dünyanın en büyük rezervlerine sahip ve en büyük ihracatçı Rusya’nın Avrupa pazar payı öteden beri ABD yönetimleri için bir kaygı kaynağı. Özellikle doğu Avrupa ülkelerinde neredeyse pazara tamamen hâkim Rus gazının, Moskova’nın elinde bir şantaj unsuruna dönüşeceğinden şüphelenilirdi. Kendi yörüngesindeki eski Sovyet cumhuriyetlerine uygun fiyatla enerji satan Rusya’nın, o ülkelerde Batı yanlısı yönetimler işbaşına gelince piyasa koşullarına göre fiyatlama yapmaya başlaması, bu şüpheyi güçlendirdi. Turuncu Devrim’den sonra Rusya ile Ukrayna arasında giderek tırmanan gerilim, 2006 ve 2009 yıllarında kesintilere ve Ukrayna’nın transit ülke konumundan dolayı Avrupa’ya tedarikte sıkıntılara yol açmıştı. Bir kez daha Rusya’nın güvenilir enerji tedarikçisi olarak rolüne eleştirel yaklaşan analistler bu bağımlılığın tehlikelerine dikkat çekti.
AB ise hem Rusya’ya ana tedarikçi olarak tamamen bağlı olmamak hem de o dönemde Ukrayna’nın transit ülke olarak riskini azaltmak için bir dizi tedbir uygulamaya koydu. Bu politikaların sonunda AB’nin eskiye oranla kendisini çok daha fazla güvende hissettiğini söyleyebiliriz. Bunda küresel fosil yakıt piyasalarındaki gelişmeler, yenilenebilir enerji yatırımları ve doğalgaz arzında son 10 yılda gözlenen büyük artış da etkiliydi.
Ukrayna’dan kaynaklı transit riskini ortadan kaldıracak girişimlerin en önemlisi ‘Kuzey Akım’, Rusya ile Almanya’yı Baltık Denizi’ne döşenen boru hattıyla birleştiren bir mega proje olarak 2011 yılında tamamlandı. Hattın 55 milyar metreküp kapasitesini daha iyi anlayabilmek için Türkiye’nin bir yıllık tüketiminden fazla bir miktarı taşıdığını söylemek yeterli.
Projenin başarısı, boru hattının ekonomik boyutunun ötesinde Rusya ile Almanya arasında yakınlaşma sağlayan politik bir süreci de işaret etmesindeydi. Nitekim hemen ardından her iki ülke, kapasiteyi iki katına çıkaracak ‘Kuzey Akım 2’ hattı için de anlaşmaya vardı ve inşaat süratle başladı.
İşte bu noktada ABD yönetiminin güçlü itirazı geldi; ‘projenin gerçekleşmesi halinde Rusya’nın, Avrupa pazarında hâkim konuma geleceği ve bu pozisyonu siyasi kaldıraç olarak kullanacağı’ ifade edilmeye başladı. Dahası Moskova tarafından zaten kısmen işgal altında tutulan ve baskılanan ‘Ukrayna’nın transit konumunun tamamen ortadan kalkacağı‘ ve ‘elindeki en büyük kozu kaybeden Kiev’in böylelikle Rusya’nın kucağına düşeceği‘ öne sürüldü.
Bu tezler ne Almanya’da ne de Rusya’da hüsnü kabul gördü. Ruslar, dünyanın en geniş ve çıkarılması düşük maliyetli doğalgaz rezervine sahip olduğundan, bunu coğrafi olarak da yakın Avrupa pazarına tedarik etmek istiyor. En büyük ihracat kalemlerinden birisi ve devasa yatırımlar yapılmış bu ürünü tüketici ülkelere ulaştırma amaçlı girişimlerin engellenmeye çalışılmasına doğal olarak tepki gösteriyorlar. Almanya ise yanıbaşındaki Rusya’dan uygun maliyetle gaz satın alma ve bütün AB için bir enerji merkezine dönüşme fırsatını kaçırmak istemiyor.
Dışarıdan bakıldığında, Rusya’nın, açık ara en büyük doğalgaz müşterisi AB’ye siyasi çıkar sağlamak için şantaj yapmaya kalkması akla yakın görünmüyor. Böyle bir hamle, enerji çeşitlendirmesi anlamında önemli adımlar atmış Avrupa ülkelerinden çok, güvenli tedarikçi rolünü kaybedecek Rusya’ya zarar verecektir. Moskova’nın böyle bir hamle yapması nükleer silah kullanması kadar uç bir tedbir gibi görünüyor. AB’nin de uygun koşullarla gaz tedarik ettiği Rusya’ya sırtını dönmesi ekonomik açıdan anlamlı değil. Nitekim Alman yetkililer, ABD’nin ‘Kuzey Akım 2’ üzerinden uyguladığı baskıya omuz silkti ve projenin arkasında durdu. Büyük ihtimalle ABD’nin amacının politik olmanın da ötesinde artan LNG ihracatları için Avrupa pazarında yer açmak olduğunu da düşünmüş olmalılar.
Biden yönetiminin ‘Kuzey Akım 2’ projesine katılan firmalara yaptırım uygulamaktan vazgeçmesi ve zaten yüzde 95 oranında tamamlanmış botu hattının önünden çekilmesi, Rusya’dan çok Almanya ile ilişkilere zarar vermemek adına atılmış bir adım olarak değerlendirilebilir. ABD’nin kıta Avrupa’sı ile Rusya arasında yakınlaşmadan her zaman rahatsızlık duyduğu, Soğuk Savaş döneminde olduğu gibi aralarının açılmasından çıkar sağladığı çok açık. Ancak doğalgaz meselesinde olduğu gibi tarafların yararına olacak bir konuda şansını zorlaması, Biden’ın çok önem verdiği Transatlantik ilişkilere zarar verecekti. ABD yönetimi de vakıa ile kavga etmeye son verip zaten son aşamaya gelmiş projenin önünden çekilmeye karar verdi. Almanya ile uyumlu ilişkiler sürdürmek, şu aşamada Ukrayna’ya destek çıkmaktan daha fazla öne çıkan bir tercih gibi görünüyor.
Tüketimi arttığı için değil, kendi üretimi düşme eğiliminde olduğu için daha fazla doğalgaz ithal etmek zorunda olan Avrupa için bu meselenin ‘yumuşak karın’ olduğunu düşünmemek gerekir. ‘Kuzey Akım 2’ ile Ukrayna riskini tamamen ortadan kaldırıp Rusya’dan ucuz ve kesintisiz gaz tedarik etme şansını yakalamış durumdalar.
Biz ise bir zamanlar Avrupa’ya alternatif bir enerji koridoru olup AB’nin enerji güvenliğine katkıda bulunma hayallerimizle baş başa kalmış görünüyoruz. Bu oyunda kontrol edemediğimiz birçok parametrenin olduğu doğru. Ancak biz denizin altından çıkaracağımız petrol ve doğalgaz sayesinde ekonomimizi kurtarma hayalleri kurarken öte yanda hayat akıp gidiyor. ‘Kuzey Akım 2’ projesinin tamamlanması, bugün gündemi işgal eden olayların çok daha ötesinde öneme sahip bir gelişme.