H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Sinema
insanatinart@gmail.com
Küçük bir kasabanın birbirine benzeyen günleri içinde, hikâye otobüs garajına gelen bir yabancıyla başlar…
Belki Tolstoy’un dediği gibi, “Tüm muhteşem hikayeler iki şekilde başlar: ya bir insan bir yolculuğa çıkar, ya da şehre bir yabancı gelir…”
Aysel edebiyat öğretmenidir. Kendi isteğiyle küçük bir ilçeye tayin olmuştur.
Neden ve nereden kaçtığını kimse bilmez.
Kasabanın eşrafından olan Fuat ise ne istediğini bilmeyen fakat içinde yaşadığı hayattan bunalan bir küçük adamdır.
Tam da Wilhelm Reich’ın ‘Dinle Küçük Adam’ kitabında seslendiği gibi…
Kasabanın sıkıntılı yaşamında karşılaşan bu iki insan olmayacak bir sevdaya yelken açarlar.
Ancak aşk hiçbir zaman iki kişilik değildir.
Bir tarafta Bedri, diğer tarafta Belgin; ablalar, kayınbiraderler, komşu teyzeler herkes dahildir aşklara…
Hayatlarından büyük hayaller kuran iki insanın ve diğerlerinin hikayesidir anlatılan.
Küçük kasabaların, hep başkalarının hayatlarının konuşulduğu, içlerine bakamadıkları için sürekli dışarıya bakan insanlarının, kendi mutsuzluk kuyularını daha kalabalık kılmak adına kurdukları tuzaklarla dolu hikayesi…
‘Kırık Bir Aşk Hikayesi‘ filminin kırkıncı yılı…
On iki Eylül sonrası zamanlardı.
Türk sineması yeni bir ses arayışı içindeydi.
Tam da o günlerde genç bir yazar dergilerde yayınlanan öykülerinin ardından, edebiyat dünyasına alev topu gibi düşen bir roman yayınladı; ‘Her Gece Bodrum.’
Romanın isim babası Attila İlhan o günlerde Bilgi Yayınevi’nin yöneticisiydi ve kitabın yayıncılığını üstlenmişti.
Türk edebiyatının Selim İleri ismiyle ilk ciddi tanışıklığı gerçekleşmişti.
Birkaç yıl sonra 1981 yılında Türk Sineması’nın klasik olacak ‘Kırık Bir Aşk Hikayesi‘ filminin senaryosunda yine aynı imza vardı; Selim İleri.
‘Kırık Bir Aşk Hikayesi‘ gösterime girdiği yıl Altın Portakal ödüllerinin çoğunu almıştı.
Tahmin edileceği üzere gişede aynı başarıyı yakalayamamıştı.
Herkesle tanıdık olmanın güvenceli hayatıyla, hiç kimseden kaçamamanın görünmez zincirlerinin birlikte yaşandığı bir küçük kasabada geçen film, bunca yıl sonra yeniden değerini bulmayı hak ediyor.
Film yalnızca iki kişinin ilişkisini değil, o ilişkinin arka fonunda yaşanan hayatın, sosyal ve ekonomik ilişkilerin, toplumsal ve kültürel alışkanlıkların altını hakiki bir biçimde çiziyor.
Senaryo aşkın, içinde o kaybolmak istenen zamanının, yalnızca bir ütopya olduğunu, her ilişkinin; içinde yaşanılan toplumdaki sosyal örgülerin hem nedeni hem de sonucu olduğunu, Selim İleri’nin usta işi öykü kurgusu ve diyaloglarıyla anlatıyor.
Neriman Köksal, Kamran Usluer, Güler Ökten oyunculuklarıyla karakterleri derinleştirirken, yönetmen Ömer Kavur da senaryonun hakkını teslim ederek filmi çekmiş.
Çoğu şimdi yıldızlardan bize bakan bu oyuncuları, yönetmeni saygıyla anıyor; Güler hanıma sağlıklı yıllar diliyoruz.
Hümeyra’nın müzik yorumculuğunda olduğu gibi abartısız tavrı, Kadir İnanır’ın klasik oyun biçimini aştığı ‘Kırık Bir Aşk Hikayesi‘ Türk Sineması’nda bir klasik olmayı hak ediyor.
Selim İleri’ye gelince on gün önce Can Yayınları’nda yapılan ödül töreninden sonra beyin embolisi tanımıyla hastaneye kaldırıldı. Türk Edebiyatı’nın en verimli ve üretken yazarlarından biri olan kıymetli ustanın hızla sağlıklı günlere dönmesini diliyoruz.
Dijital ortamda pırıl pırıl temizlenmiş kayıtlarını bulabileceğiniz, ‘Kırık Bir Aşk Hikayesi‘ yeniden ya da ilk kez 40.yılında izlenilmeye değer bir yapıt olarak sinema tarihimizde ışıldıyor.