DENİZ ARSLAN
Hayır hayır, kendimizi kandırmayalım; Arjantin’le Hollanda arasındaki yarı final maçı karşılıklı hamlelerle zenginleşen bir satranç maçı gibi değil, çocukların hatrına devam ettirilen, tıkanmış bir evlilik, geç dönem bir Dire Straits albümü, ya da daha kötüsü TRT’de Ömer Üründül’ün ayıla bayıla seyrettiği bir Dünya Kupası yarı final maçı gibiydi (Tabii bir Türk hakemin yönettiği maçta bu kadar az pozisyon olması – finale çıkan takımın Almanya’yla karşılaşacağı düşünüldüğünde – oldukça manidar. Akıllar ister istemez üçüncü havaalanına gidiyor).

Fotoğraflar: Reuters
Sonuç olarak bir Dünya Kupası yarı finalinden söz ediyoruz. Maçın içinde elbette ufak tefek kıvılcımlar, alkışlanacak performanslar, dengeyi değiştirmeye yönelik ürkek girişimler vardı. Ama bu can sıkıcı 120 dakikanın vebalini illâ ki birilerine yükleyeceksek, ben ibreyi burun farkıyla da olsa Hollanda ve Van Gaal’e çevirmekten yanayım.
Van Gaal: Taktik deha mı, kuzeyli Mourinho mu?
Maçta kaleyi bulan ilk ve tek şutunu 99. dakikada atan, yaratıcı oyuncusu Sneijder’in Messi peşinde koşmaktan helak olduğu, üçlü savunması yeri geldiğinden beşli, altılı, hatta yedili bir kâhır hattına dönüşen, gol umudunu büsbütün Robben’in marifetlerine bağlayan Hollanda; turnuvanın başından beri bundan farklı bir oyun oynamıyordu aslında.
Ben dahil hepimiz Van Gaal’in taktik dehasını ve hamlelerini alkışlamış olabiliriz de Avustralya ve Kosta Rika maçlarının bazı bölümleri dışında siz Hollanda’nın hiç bildiğimiz Hollanda gibi oynadığını, güldür güldür hücum yaptığını, rakibin hatasını beklemek yerine inisiyatif alıp karşı takımın üzerine heyula gibi çöktüğünü gördünüz mü?
Tamam, Van Gaal’in elindeki personel o eski Hollandalar kalitesinde olmayabilir, ama takımınız bir yarı final maçında rakip kaleciyi sadece bir kez rahatsız edebilmişse, orada bir ‘sıkıntı’ var demektir. Prensip itibarıyla, Van Gaal’in De Jong’la yaptığının, Ziya Doğan’ın Ayman’la yaptığından çok da büyük bir farkı yok. İkisi de aynı oranda muteber, ikisi de aynı oranda garantici.
Tonton Sabella?
Van Gaal böyleyken, Arjantin’in hocası Sabella da cesaret timsali bir çizgi roman kahramanı değil elbette (Gerçi Van Gaal’e oranla çok daha sempatik ve tonton olduğu kesin. Bayramda elini öpmeye gitsen bahşişe boğar, hal hatır sorar, oysa Van Gaal en fazla tiksinircesine elini uzatıp yüzüne bile bakmadan işitme engelliler haber bültenini seyretmeye devam eder).
Başından beri kompakt bir takım performansı gösteremeyen, kimi zaman Messi’nin ayaklarına, kimi zaman dün gece halis bir örneğini gördüğümüz tutkulu oyuna bel bağlayan Arjantin de son derece ürkek, verimsiz ve garanticiydi Hollanda karşısında. Buna rağmen özellikle uzatma dakikalarında gole yakın pozisyonları yakalayan ve bir tık da olsa daha fazla risk alan takım yine onlardı.
Zamanımızın iki kahramanı
Arjantin tarafında herkes elbette kaleci Romero’yu konuşacak ama 120 dakikanın asıl kahramanı Javier Mascherano’ydu. Hem şef, hem asker. Hem lider, hem nefer. Hem akıllı, hem çalışkan: Maç boyunca her gediği kapattığı, her yere koştuğu yetmezmiş gibi, birkaç tehlikeli Arjantin atağını da tek başına sürükleyen adam oldu.
Hal böyleyken, penaltılar öncesi motivasyon konuşmasını yapmak da ona düşerdi elbet. Messi’yi sevdiğim yalan değil, ama şimdi Messi’den çok Mascherano için istiyorum Arjantin’in kupaya kazanmasını.
Trajedi figürü: Ron Vlaar
Hollanda tarafının kahramanı ise ne yazık ki bir trajedi figürü olarak kapattı geceyi: Ron Vlaar.
Hollanda savunmasının göbeğinde neredeyse kusursuz bir top oynadı. Zamanlaması, hamleleri, oyun görüşü hep yerli yerindeydi. Messi’nin nadir yakaladığı çalım şanslarından birinde ayağını tam zamanında uzatarak olası bir golü de önledi.
Sonrası kaderin tekstil atölyesindeki mesaisi işte: O ilk penaltıyı atmak ve kaçırmak, ne yazık ki bu iri yarı kahramana düştü ve Vlaar final için üzerine düşen her şeyi yaptığı halde, üzerine düşmeyeni de yapmak isteyince bir masal kahramanından, acıklı bir trajedinin kahramanına dönüşüverdi.
Hiçbir şey için değilse Maradona için: Arjantin-Almanya finali!
Almanya finalde Hollanda’ya kaybetseydi, daha çok keyif alacaktık elbette ama Arjantin-Almanya finalinin de tevellüdü eski, draması kuvvetli, hikâyesi ganidir. İple çekiyor, Van Gaal hayranı dostlarımızı da Premier Lig’de 0-0 bitecek olan ilk Chelsea-Manchester United maçı için televizyon karşısına davet ediyoruz.
Çekirdek stokları dün gece tükenmediyse, o gün tükenir.