ALTAN SANCAR
altansancar@diken.com.tr
@altansancarr
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun koordinatör başdanışmanı ve İstanbul Milletvekili Erdoğan Toprak, AKP’nin “Ben gidersem felaket olur” algısı yayma çabasında olduğunu ve bunun için her yolu deneyeceğini söyledi.
Toprak son dönemdeki festival iptalleri, pop sanatçısı Gülşen’in tutuklanması ve yaşam tarzına müdahale tartışmalarına ilişkin olarak ise arşivleme çalışmalarıyla ‘tahrik kampanyaları’ yapıldığını dile getirdi.
Erdoğan Toprak, Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) toplantısında provokasyon uyarısı içeren bir açıklamanın yayınlanmasını 7 Haziran 2015’e benzetmişti. Diken’in sorularını yanıtlayan Toprak bu görüşlerine ilişkin yaptığı değerlendirmede AKP’nin algı yayma çabasında olduğunu, ancak bunun ‘nafile çaba’ olduğunu belirtti.
Toprak, son dönemde Alevi kurumlarına saldırıları, festival yasaklarını ve yaşam tarzı tartışmalarını hatırlatarak seçmenin amacın farkında olduğunu söyledi. Toprak’a göre AKP ne yaparsa yapsın ‘sandıktaki hezimetten’ kaçamayacak.
CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun valilere mesajını da değerlendiren Toprak, Kılıçdaroğlu’nun valilere sorumluluklarını hatırlattığını söyledi. Toprak, CHP’ye çok sayıda usulsüzlük belge ve bilgisinin iletildiğine de dikkat çekti.
Toprak’ın Diken’in sorularına verdiği yanıtlar şöyle:
‘Bir şeyler hazırlayıp devreye sokacaklar’
Geçtiğimiz hafta yaptığınız değerlendirmede Cumhurbaşkanlığı YİK açıklamasının 7 Haziran 2015 seçimleri sürecinde yaşananları hatırlattığını belirttiniz. Nasıl bir benzerlik kurduğunuzu ve bunun nedenini açıklar mısınız?
Cumhurbaşkanlığı Yüksek İstişare Kurulu (YİK) üyeleri eski TBMM Başkanları. Uzun süredir toplanmıyorlardı. Birden toplanıp böyle bir bildiri açıkladılar. Bildiriyi kaleme alan ve duyuran da Cumhurbaşkanı İletişim Başkanı. Her iki açıklamasından birisi sosyal medya, dezenformasyon, provokasyon, saldırı vs. benzeri iddialar. Burada dikkatten kaçan bir şeyi vurgulamak isterim. YİK toplantısından bir gün önce de İletişim Başkanlığı ‘himayesinde ve desteğiyle’ iktidar kaynaklarından beslenen RTÜK’ten, Kültür ve Turizm Bakanlığı’ndan, Dışişleri Bakanlığı’ndan, Basın İlan Kurumu’ndan fonlanan Uluslararası Medya Enformasyon Derneği (UMED) ile ortaklaşa ‘Yeni Medya ve Dijital Terörizm Çalıştayı’ başlığı altında bir toplantı yapıldı. Açılışını yine Fahrettin Altun yaptı. Yine aynı iddialar, sosyal medya üzerinden dezenformasyon, saldırı, provokasyon, birlik-beraberliğe tehdit vs. Bunlar planlı hazırlıklar. Kamuoyu oluşturma, zihni altyapıyı kurgulama amaçlı. Bir şeyler hazırlayıp devreye sokacaklar sonra ‘biz demiştik, işte saldırılar başladı’ deyip, baskıları, kısıtlamaları genişletme yoluna gitmeyi hedefleyecekler.
‘Her yolu deneyecekler’
YİK bildirisinde ‘’Kurul üyeleri, Türkiye seçim sathı mailine girdikçe sosyal medya kaynaklı dezenformasyonların ve milli birliğimizi zedelemeye dönük provokasyonların artabileceğini ifade ederek, ülkemiz ve milletimizle ilgili sadece sınırlarımız içinde değil yurtdışında da yoğunluk kazanacağı anlaşılan iftira kampanyalarına karşı alınacak tedbirler üzerine fikir teatisinde bulunmuşlardır” deniliyor. Toplantıya MİT Başkanı da katıldı. Bu yönde istihbarat mı var? Kaos-kargaşa çıkarılacağı mı saptandı? Raporumda da vurguladığım gibi, kanımca bu ifadelerden söylenenlerin tam tersini anlamak gerekiyor. Sürekli şekilde sosyal medya dezenformasyonlarından, provokasyonlardan, milli birliğe yönelik saldırı ihtimallerinden söz eden iktidarın yayınladığı YİK bildirisinde, tedirginlik yaratma amaçlı bu ifadeler, aksine 2015 Kasım seçimleri öncesine benzer hazırlıkların ‘Külliyede’ planlandığını düşündürüyor. 2015’te 7 Haziran’da AK Parti çoğunluğu kaybedince hükümeti kurdurtmadılar. Birdenbire ülkenin dört bir yanında terör saldırıları, intihar saldırıları, katliamlar başladı. Bombalar patladı. Sayın Davutoğlu ‘o zaman olanları açıklarsam bazıları insan içine çıkamaz’ diye MHP liderine ithamda bulundu, sonra ses seda kesildi. Benim değerlendirmem, iktidar seçimi kaybedeceğini anladığı için ‘ben gidersem felaket olur’ algısı yayma çabasında ve bunun için her yolu deneyecek. Biz zaten bunu görüyoruz. Ama bunlar nafile çabalar. Siyasi ikbal için milleti birbirine düşürerek bir şeyler elde etmeyi, iktidarda kalmayı planlamak bu ülkeye yapılabilecek en son ve en büyük kötülüktür. Sık sık anketlerde AKP’nin oylarında erime yaşandığı söyleniyor.
‘Bir şeyler tahrik edilmek isteniyor’
Size göre 2015’te yaşadıklarımıza benzer bir süreç ile karşı karşıya kalma ihtimalimiz nedir?
Böyle bir ihtimal yaratmak, bu yönde hazırlık yapmak iktidarın ajandasında olabilir. Kaybettiklerini görüyorlar. Bir takım deneme-sınamalar, testler yapıyorlar. Cemevlerine saldırılar bunun bir denemesiydi. Soruşturma ne oldu? ‘Bir meczup’ dediler ardından kapattılar. Alevi yurttaşlarımız provokasyona gelmedi. Ancak hepimizin bildiği gibi aynı nehirde iki kez yıkanılmaz. Sezen Aksu’nun 2017’de yayınlanmış bir şarkı sözü üzerinden bizzat Cumhurbaşkanı bir linç kampanyası başlatmak istedi toplumsal tepkiyi görünce geri adım attılar. Şimdi Diyanet’in imamları, vaizleri devreye sokuluyor. Topluma, insanlara, bireylere, sanatçılara, yaşam tarzı, inanç üzerinden dayatmalar, tehditler yapılıyor. Bir şeyler tahrik edilmek isteniyor. Şu ana kadar istedikleri sonucu alamadılar. Kimse defalarca denenmiş bu senaryolara, oyunlara gelme niyetinde değil. Ama sonuna kadar deneyecekler anlaşılan.
‘Yapılmak istenenler kendi tabanlarında bile karşılık bulmuyor’
2015 tarzı bir olaylar silsilesi ile karşı karşıya kalmamız halinde bunun seçmen davranışına etkisi olacağını düşünüyor musunuz? Daha ötesi böylesi bir ihtimalle seçimlerin ertelenmesi, yapılmaması gibi bir hedef olduğu söyleniyor. Sizce bu başvurulacak yöntemler arasında mı?
Seçmen davranışına etkiyi sanmıyorum. Artık o kadar açık ki yapılmak istenenler kendi seçmen tabanlarında bile karşılık bulmuyor. Tek merkezden önceden hazırlandığı, geçmişten arşivlenip bir kenara konulduğu bariz bir takım tahrik edici malzemeler ortalığa sürülüyor. Yıllarca beraber yürüyüp sonra ‘aldatıldık’ dediklerinin yöntemlerini birebir kendileri uyguluyor. Hiçbir söylediklerinde inandırıcı ve samimi değiller. Yıllardır bunlarla mağduriyetleri istismar ettiler. Yolsuzlukları, soygunlar, servet aktarmaları, vakıf kurslarındaki taciz-tecavüzleri, ahlaksızlıkları bunlarla gizlediler. Başörtüsü, Ayasofya, Taksim’e cami, Çamlıca tepesine cami, Levent’e cami kim ne diyor? Kimse. İnsanlar artık bunlarla ayrıştırılmak, çatışmak istemiyor. Toplum barışmak, konuşmak, kaynaşmak, helalleşmek istiyor. Bir arada huzur içinde yaşamak istiyor. Biz her gittiğimiz ilde, ilçede, beldede vatandaşlarımızda bu talebi, haykırışı görüyoruz. Aksine AK Parti seçmeni de inancının siyasi amaçlı istismarından, kendisine bu dayatmaların yapılmasından muzdarip. Sandıktan ve sandıkta hezimetten kaçmak için türlü yollar arayabilirler ama milletten sandığı kaçıramazlar.
Son dönemde yaşam tarzına müdahale, festival yasakları ve bunların İçişleri Bakanı Süleyman Soylu tarafından savunulması gündeme geliyor. Son olarak da sanatçı Gülşen’in tutuklanması alınması oldu. Size göre bu bilinçli bir politika mı? Öyle ise amaç nedir?
Yıllardır sorunsuzca yapılan, toplumun huzuruna, güvenliğine, sağlığına hiçbir zararı, olumsuzluğu olmamış festivaller şimdi sağlık, güvenlik, çevre, toplumsal-ahlaki değerler vb. gerekçelerle yasaklanıyor. Burhaniye-Zeytinli, Tunceli Munzur Festivali, Zonguldak-Kozlu, Muğla-Fethiye Milyon Fest, Mersin İnsan Hakları-Dünya barış Günü Festivali vs. Konserlere, bazı sanatçılara yasak getiriliyor. Valiler, kaymakamlar alıyor bu kararı. İçişleri Bakanı’nın yasakları sahiplenmesi, festivalleri ahlaksızlık olarak nitelendirmesi merkezi bir karar mekanizmasını ve iktidardan talimat sürecini gösteriyor. Ne oldu da birdenbire şimdi bu yasaklar devreye konuldu? Covid-19 salgınında normalleşmeye geçildi ama gece 12’den sonra müzik yasağı kalkmadı. Sezen Aksu’nun 2017’de yayınlanmış bir şarkı sözü birkaç ay önce ortaya sürüldü. Diyanet İşleri Başkanı’nın, cumhurbaşkanının öncülüğünde ‘dilini kopartırız’a varan bir linç kampanyası başlatıldı. Cem Yılmaz’ın 10 yıl önceki bir şovundaki espriyi şimdi gündeme sürüp tehdide, dinden-imandan çıkmaya vardırıyorlar. Gülşen’in beş ay önceki bir konserde sarf ettiği sözler, topyekûn bir kısım insanlarımızı, bir eğitim kurumunu hedef alan hakareti tabii ki hoş görülemez. Ancak neden beş ay önce değil de o sözler bugün piyasaya sürülüp bir toplumsal infiale dönüştürülmek isteniyor?
‘Çatıştırma gayretleri çok açık’
Cumhurbaşkanı Erdoğan bu ülkenin kadınlarına ‘çürük-sürtük’ dedi. ‘Ali’siz Aleviler’ dedi. İbadethanelerine ‘Cemevi cümbüş evi’ dedi. Yaşam tarzı, kılık-kıyafet, inançlar üzerinden çok ciddi bir ayrıştırma, kitleleri tahrik ve sokağa dökme, çatıştırma gayretleri olduğu apaçık. Popüler, kamuoyunun tanıdığı, etki katsayısı yüksek isimler üzerinden bir arşivleme yapıldığı, tahrik kampanyaları hazırlandığı görülüyor. Tam da İletişim Başkanlığının himaye ve desteğiyle yapılan ‘Dijital Terörizm Çalıştayı’ndaki tanımlamalara uyan kampanyaların, YİK bildirisine yansıyan tehdit-provokasyonlarla ilgili tespitlerin izleri açığa çıkıyor. Eş zamanlı olarak, topluma korku, kaygı, endişe yayılmaya, her alanda baskılar artırılmaya çalışılıyor. Her cuma bir ‘bakara-makara bir ayet sallıyorum’ diyen bu iktidarın yolsuzluğa bulaşmış bakanı değil miydi? Büyükelçi yaptılar. Şimdi oruç tutmayana dayak, namaz kılmayana ölüm fetvaları veren vaizlerin, ilahiyat profesörlerinin videoları sosyal medyada. Nerede o savcılar. Bu da toplumda kin, nefret, korku, panik yaymak değil mi? Amaç insanları sokağa döküp, birbiriyle kavga ettirmek, çatıştırmak ise bu, çok tehlikeli bir ihanet senaryosudur!
CHP lideri valileri uyardı ve sert bir dille milyonlardan bahsetti. Bu yaşananlar parti içinde nasıl yankı buluyor?
Sayın genel başkan daha önce yolsuz, hukuksuz, usulsüz kararlara imza atmamaları konusunda bürokratları uyardı. Kanuna aykırı emirlere uymama çağrısı yaptı ve iktidar değiştiğinde sorumlu olacaklarını söyledi. İktidar bundan çok rahatsız oldu. Memurların tehdit edildiğini savundu. Oysa öyle bir şey yok. Kamu görevlisinin sorumluluğu kanuna uymak, yasalar çerçevesinde hareket etmek. Kanunsuz emre direnmek. Direnemiyorsa görevden çekilmek. Öylesine kanunsuzluklar, usulsüzlükler var ki hepsi bize iletiliyor. Sayın Kılıçdaroğlu onlara bu sorumluluklarını anımsattı. Aynı şekilde KYK borcu olan ve fahiş faizlerle ömür boyu ödeyemeyecekleri borç altına sokulan, icra-haciz, hesaplarına blokeyle karşı karşıya kalan gençlere çağrı yaptı ‘bunları ödemeyin, biz gelince faizleri sileceğiz’ dedi. İktidar bu faizleri silmek zorunda kaldı. Fahiş elektrik zamları sonrası ‘faturaları ödemeyin’ dedi. Elektriğinin kesilmesi pahasına kendi faturasını ödemedi. Şimdi bu borçlar yüzünden icra-haciz kapısına düşmüş yurttaşlara bu katlamalı faizleri, çek-senet mafyasının makyajlı haline büründürülen varlık şirketlerinin icra takiplerine direnme, ödememe çağrısı yaptı. Akabinde iktidar elektrik, doğalgaz, telefon vb. faturalarını ödeyemediği için icralık olan 6 milyon vatandaşın, varlık şirketlerindeki dosyalarını kapatma, borcu üstlenme kararı aldığını, 30 milyar TL kaynak ayrılacağını açıkladı. Yani dosya başına 5 bin TL. Bir milyon kur korumalı mevduat sahibine beş ayda ödedikleri avanta kur farkı ve faiz 60,6 milyar TL. Merkez Bankası’nın dövizden dönenlere yaptığı ve gizli tutulan kur farkı ödemeleri ve vergi muafiyetleriyle şu ana kadar bu hesap sahiplerine yapılan ödemeler en az toplam 130-140 milyar TL! Yani 6 milyon icralık yurttaşın dosyalarını kapatma vaadinin dört-beş katı. Sayın Genel Başkanın bu uyarılarının hepsi bir noktada iktidarı vatandaş lehine adım atmaya mecbur etti. Şimdi de bu yasak kararlarını alan valilere, kaymakamlara benzer uyarıyı yaptı. Hukuksuz, yasaya aykırı işler yapmamaları, kanunsuz emirleri uygulamamaları için. Bir partinin valisi, kapıkulu ya da kendileri gibi atanmış bir bakanın emir eri gibi değil, yasaların çizdiği sınırlar içinde ‘devletin-milletin’ valisi olmaya davet etti.
‘İktidardaki panik, panik atağa dönüştü’
Kamuoyunda da parti içinde de yankı bulan, olumlu değerlendirilen adımlar bunlar. AKP’nin olağanüstü toplantısı çok konuşuldu. Siz AKP’nin içinde bulunduğu durumu, ruh halini nasıl değerlendiriyorsunuz?
Tabii ki iktidar partisinin bir panik halinde olduğu, iktidarı kaybetme endişesi belirginleştikçe bunun panik atağa dönüştüğü açık şekilde görülüyor. Sahada da gittiğimiz her yerde halkın nabzını birebir tuttuğumuz için bunu görüyoruz. İçeride neler konuşuyorlar, tabloyu nasıl değerlendiriyorlar bilemeyiz. Bir partinin iç işidir. AK Parti Genel Başkanı da olan Cumhurbaşkanı’nın partisindeki dağılmayı-çözülmeyi durdurma çabasına giriştiğini söyleyebilirim. Beraber yola çıkıp, sonra yolda teker teker trenden atıp çevresinden uzaklaştırdığı AK Parti kurucularına mektuplar göndermesi, eski vekillerle, belediye başkanları, il-ilçe başkanlarıyla vefa buluşmaları organize etmesi, milletvekillerine sahaya, meydanlara çıkma talimatları vermesi bir çöküşü durdurma gayretleri.
‘Sahaya çıkacak yüzleri yok’
Ancak sahaya, meydana çıkacak yüzleri yok ki. İşte grup başkanvekili kaç dönemdir vekili olduğu ilde yuhalandı. Genel Başkan Yardımcısı Konya’da pazarcı esnafı protesto edince, şehitlerden söz ederek, maneviyat edebiyatı yaparak kendisini kurtarmaya çalıştı. İktidar vekilleri halkın içine çıkamaz haldeler. Keşke gerçekten AK Parti Genel Başkanı da koruma ordusu, çevresini saran halkla arasına duvar örenler olmaksızın yalnız başına bir sokağa çıksa. Peşinde kameralarla şov için değil gerçekten herkesten habersiz bir pazara, markete, kasaba gitse halkın kendisi ve partisi hakkındaki gerçek düşüncelerini öğrenir.
AKP “Oylarımızdaki erime durdu” açıklamaları yapıyor. Sizin elinizdeki sonuçlara göre bu doğru mu? Son oy oranınız nedir?
Oylarımız bugüne kadar vekil çıkartamadığımız iller ve bölgeler de dahil ülke çapında istikrarlı bir şekilde artıyor. Halkın değişim arzusu somut, elle tutulur halde. Oyumuzla ilgili bir oran vermek istemiyorum ancak bugüne kadarki en yüksek tarihsel oy düzeyine eriştiğimizi ve artışın sürdüğünü söyleyebilirim. Tabii ki her parti kendi konumunun rakiplerinden iyi olduğunu savunacaktır. Şayet normal zamanında yapılırsa 2023 haziranındaki seçime dokuz ay kaldı. Bu süreyi de en verimli şekilde değerlendirme yönünde stratejilerimizi belirledik. Şu anda birinci parti konumunda olma yolundayız. AK Parti oylarında erimenin durduğunu açıklamaları bile oylarının eridiğinin itirafıdır.