CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, ‘Barış akademisyenleri’yle ilgili olarak “Savcılık soruşturma açmış takipsizlik vermişse, mahkeme beraat vermişse; bunların tamamının görevlerine iade edilmesi lazım, Türkiye’nin bu ayıptan kurtulması lazım” dedi.
Güneydoğu illerindeki ‘abluka’nın bir an önce son bulmasını talep eden 1128 üzerindeki akademisyen, ‘Bu suça ortak olmayacağız’ başlıklı bir bildiri yayınlamıştı.
Bildirinin ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, akademisyenleri hedef alarak “Bu aydın müsveddeleri kalkıp devletin bir katliam yaptığından bahsediyor. Ey aydın müsveddeleri, siz karanlıksınız karanlık. Aydın falan değilsiniz. Sizler oraların adresini bilemeyecek kadar karanlık ve cahilsiniz” demişti.
Bunun üzerine imzacı akademisyenler hakkında ‘cadı avı’ başlatılmıştı. Bu dönemde ihraç edilen akademisyenlerin OHAL komisyonunu yaptığı başvurularsa ‘kopyala-yapıştır’ kararlarla reddediliyor.
Konuyla ilgili İkinci Yüzyılda Eğitim Hakkı Çalıştayı’nda konuşan Kılıçdaroğlu şunları söyledi:
‘Türkiye’nin bu ayıptan kurtulması lazım’
“Farklı düşünebiliyorsanız, o ülkenin hızla büyümesine en büyük katkıyı siz yapıyorsunuz veya yapacaksınız demektir. Orta Çağ’da bir kişi çıkıyor, ‘dünya yuvarlaktır’ diyor. Herkes dünyanın düz olduğuna inanıyor. Engizisyon mahkemesine götürüyorlar. Bugün farklı düşünmenin ne kadar değerli olduğunu gelişmiş ülkeler kavramıştır. Biz ise farklı düşünenleri hala cezalandırmaya devam ediyoruz. Barış Akademisyenleri, farklı düşündüler diye üniversitelerden attık. Niçin, niye atıyoruz, hangi gerekçeyle atıyoruz ve 21. yüzyılda yapıyoruz bunu. Kanun hükmünde kararname ile görevine son verilen; tabii savcılık soruşturma açmış takipsizlik vermişse, mahkeme beraat vermişse; bunların tamamının görevlerine iade edilmesi lazım, Türkiye’nin bu ayıptan kurtulması lazım.“
‘Öğretmenleri dinlemedik’
“Eğitim çağdaş uygarlığa ulaştıran temel aktör. Biz yeteri kadar önem verdik mi? Bir yüzyılı bitirdik. İstedik ki eğitim sorunu da aşmış olalım. Bugün geldiğimiz noktada çok güzel başlayan eğitim sürece zaman içinde ciddi aksamalara yol açtı. Çocukları denek olarak kullandık. Bunu yaparken de öğretmenleri dinlemedik. ‘En iyisini biz biliyoruz’ dedik. Sonuçta da bugünkü tablo çıktı. 4 artı 4 artı 4 sistemi, parlamentoya geldiğinde bunun yanlış olduğunu, eğitim şuralarında görüşmediğini, Milli Eğitim Bakanlığı’nda görüşülmediği, beş milletvekili imzasıyla geldiğini ve beş milletvekilinin hiçbirinin eğitici olmadığını söyledik. Akşam bu konuya bakarken, o kanun teklifini tekrar çıkardım, bu. Beş imza var, hiçbiri eğitici değil; avukat var, maliyeci var, ilahiyatçı var… Bugünkü tablo hepimizin yüreğini büken, burkan bir tablo.“
‘Öğretmenleri 657 cenderesinden çıkarmamız gerekir’
“Eğitimin öznesini öğretmen oluşturur. Öğretmeni toplumun en saygın konumuna getirmek zorundayız. Artık bir öğretmenler için özel yasanın çıkması lazım. Özlük haklarının ayrı bir yasada düzenlenmesi lazım. Sıradan bir meslek değil öğretmen. Bugün 657 cenderesinden çıkarıp öğretmeni farklı yere oturtmamız lazım. Bu yasanın içine mutlaka 3600 ek gösterge konulmalıdır. Çalışırken itibarlı saydığımız bir öğretmen, ona belli hakları tanıdığımız bir öğretmen emekli olduğu zaman başka yere itilmemelidir. Aynı bütçesini sürdürebilmelidir. 3600 ek gösterge vererek toplumun saydığını, sevdiğini hissettirmemiz gerekir. 24 Kasımlarda bir maaş ikramiye vermemiz lazım.“
‘Bu tabloyu siyaset içine sindirecek mi?’
“Öğretmenlerin yaşadığı temel sorunların birisi de liyakatin göz ardı edilip sıcak siyasetle hak etmediği yerlere bir yerlere taşınması. Liyakatli olan, saygınlığı olan, bilgisi ve birikimli olan bir kültürün oluşması lazım. Atama bekleyen öğretmenler. Yüz binler. Eğitimin bize öğrettiği bir şey de şudur: Bize iktisat dersinin temel kuralı olarak şunu öğrettiler. İnsanların ihtiyaçları sınırsız, kaynaklar sınırlıdır. Sınırsız ihtiyaçlarla sınırlı kaynakları denge içinde tutmaktır. Bunu öğrettiler. Her yerde mantar gibi öğretmen yetiştiren okullar. Plansız ve programsız. İstanbul’da çöp toplayanlarla buluştum, atama bekleyen öğretmen ‘ben çöp toplayarak çoluk çocuğuma bakıyorum’ dedi. Bu tabloyu siyaset kurumu içine sindirecek mi? Yaptığı hatayı fark edecek mi? Planlama dediğimiz budur. Önceliklerin sağlıklı belirlenmesi, sınırlı kaynakların en verimli yerlerde kullanmasıdır. Üniversiteyi bitirip, toplumdan kendisini koparıp ve intihara sürüklenen öğretmen adaylarını görünce hepimizin yüreği burkuluyor.
‘Vali de görecek, Erdoğan da’
Kılıçdaroğlu, geçtiğimiz günlerde ‘erken seçim’ mitinglerine başlayacaklarını, ilk mitinginde 4 Aralık’ta Mersin’de gerçekleşeceğini duyurmuştu. Mersin Cumhuriyet Meydanı’nda miting yapmak isteyen CHP’ye, Mersin Valiliği izin vermemiş, başka bir alanı göstermişti.
Mitingi valiliğin gösterdiği yerde yapacaklarını söyleyen Kılıçdaroğlu, “Mitingimizden niye rahatsız oluyorlar, anlamakta güçlük çekiyoruz. Demek ki bir kusurları var. Sayın vali Cumhuriyet Meydanı’nı yasaklıyor, başka bir yeri göstermiş. Mitingimizi yapacağız. Vali de görecek, Erdoğan da görecek, herkes görecek. Önümüze engeller çıkarabilirler ama bilmeleri gerekiyor: Biz bütün engelleri aşmasını bilen bir partinin mensubuyuz. Kimse merak etmesin, Erdoğan da çok iyi öğrensin, geliyor gelmekte olan” dedi.