MESUDE ERŞAN
@mesudersan
mesudeersan@diken.com.tr
Kanser en çok korkulan hastalıkların başında geliyor. Son 25 yılda tedavisinde kat edilen mesafe, mücadeleyi çok ileriye taşısa da koruyucu önlemler hala önemli. Kanserden koruduğu iddia edilen çok sayıda vitamin, mineral, probiyotik vs. piyasada dolaşıyor. Ancak kanıta dayalı bazı veriler, bu ürünlerin pek çoğunun zannedildiği gibi korumadığını gösteriyor.
Yılda dünyada yaklaşık 19,3 milyon, Türkiye’de 200 bin insana kanser tanısı konuyor. Bilim insanları tüm kanserlerin yaklaşık 30-50’sinin önlenebilir olduğunu söylüyor. Daha sağlıklı seçim ve davranışlar, düzenli tarama, erken teşhis, zamanında tedaviyle kanser risklerini azaltmak mümkün.
Ancak bazılarımız kötü alışkanlıklarımızdan vazgeçmek, yapmamız gerekenlere zaman ayırmak yerine, bir hap yutarak korunabilmeyi hem daha kolay buluyor hem de etkisine daha çok inanıyor ve güveniyoruz.
100’ün üzerinde kanser çeşidi var. Peki vitaminler, multivitaminler, antioksidanlar, probiyotikler vs. gerçekten kanserden koruyor mu? Riski azaltıcı etkisi kanıtlanmış yöntemler neler? Bilim dışı tedavileri neden yöneliyoruz? Mucize yiyecekler var mı?
Bu soruları ve fazlasını halen Florida Üniversitesi Onkoloji Anabilim Dalı öğretim üyesi Dr. İlyas Şahin’e sorduk.
Önce bize basitçe kanserin nasıl geliştiğini hatırlatır mısınız?
Normalde insan hücreleri vücudun ihtiyaç duyduğu yeni hücreleri oluşturmak için çoğalırlar. Hücreler yaşlandıklarında veya hasar gördüklerinde ölürler ve yerlerine yeni hücreler gelir. Kanser, vücuttaki bazı hücrelerin kontrolsüz bir şekilde büyüdüğü ve vücudun diğer bölgelerine yayılabilen bir hastalık. Kanser, trilyonlarca hücreden oluşan insan vücudunun hemen her yerinde başlayabilir. Genetik bir hastalıktır, yani hücrelerimizin çalışma şeklini, özellikle büyüme ve bölünme şekillerini kontrol eden genlerdeki değişikliklerden kaynaklanır.
Genetik ve kalıtsal terimlerin karıştırılıyor çok…
Evet. Tüm kanserlerin yüzde 10’una kalıtsal genetik değişiklikler neden olabilir. Diğer yüzde 90 ise çevresel, yani sonradan olan değişikliklerdir. Kansere neden olan genetik değişiklikler hücreler bölünürken oluşan hatalar, sigara dumanındaki kimyasallar, işlenmiş et gibi kanserojen özelliklere sahip gıdalar ve güneşten gelen ultraviyole ışınları gibi çevredeki zararlı maddelerin neden olduğu DNA hasarı ve ebeveynlerimizden miras aldığımız genetik değişikliklerle ortaya çıkabilir.
Erken teşhis önemli ama daha iyisini yapabilir miyiz? Riskimizi azaltabilir miyiz?
Kısa cevap evet. Kanser vakalarının yaklaşık yüzde 40’ı değiştirilebilir risk faktörleriyle bağlantılı ve bu nedenle önlenebilir. Maliyetsiz önlemlerle kanserlerin yaklaşık yarısını önlemek aslında mümkün. Tüm bunlara rağmen yine de kansere yakalanma riskinin olduğunu ama riski oldukça azalttığınızı tekrar hatırlatalım. Bu, trafikte araç kullanmaya benzer, kaza riskinizi azaltmak sizin elinizde ama bu riski sıfır yapmak mümkün değil. Riski azaltmak için yapılabilecekleri dokuz maddede sıralayabilirim:
1. Düzenli egzersiz: Büyük bir çalışma, egzersizin bir kişinin 13 tür kanser riskini azaltabileceğini buldu. Bunlar kolon (bağırsak), meme, endometriyal (rahim), özofagus (yemek borusu), karaciğer, akciğer, mide, böbrek, baş ve boyun, rektal ve mesane dahil olmak üzere. Bazılarında risk yüzde 20’den daha fazla düşürüyor.
2. Dengeli ve zengin beslenme: Eksiklikler varsa takviyeler önemli (özellikle D vitamini için). Ama genel olarak kanser riskini artırabilecek işlenmiş gıdalar (sucuk, salam gibi), doymuş yağ ve kırmızı et tüketiminizi azaltın. Meyve, sebze ve kepekli tahıl tüketiminizi artırın.
3. Sigaradan kaçının (İkinci el dumana maruz kalmak da dahil olmak üzere): Sigarayı bırakmak 12 kanser türü riskini azaltır. Akciğer, gırtlak, ağız ve yutak, yemek borusu, pankreas, mesane, mide, kolon ve rektum, karaciğer, serviks, böbrek ve akut miyeloid lösemi (AML) kanserleri. Sigarayı bıraktıktan sonraki 5-10 yıl içinde ağız, gırtlak veya gırtlak kanseri olma şansınız yarı yarıya azalır. Sigarayı bıraktıktan sonraki 10 yıl içinde mesane, yemek borusu veya böbrek kanserine yakalanma şansınız azalır. Sigarayı bıraktıktan sonraki 10-15 yıl içinde akciğer kanseri riskiniz yarı yarıya azalır. Sigarayı bıraktıktan sonraki 20 yıl içinde ağız, gırtlak, gırtlak veya pankreas kanserine yakalanma riskiniz sigara içmeyen birininkine yakındır. Ayrıca rahim ağzı kanseri riski yaklaşık yarı yarıya azalır.
4. Kilonuzu normal sınırlar içinde tutun: Aşırı kilolu veya obez olmak farklı kanserde riski artırıyor. Meme kanseri (menopoza girmiş kadınlarda), kolorektal (bağırsak), endometriyal kanser (rahim iç zarı kanseri), yemek borusu, safra kesesi, böbrek, karaciğer, yumurtalık, pancreas, mide, tiroid, multipil myeloma ve meningioma (beyin ve omurilik zarının bir tümörü) kanserleriyle ise ilişkisi kanıtlanmış.
5. Radyasyona gereksiz maruz kalmaktan kaçının: Tıbbi görüntüleme çalışmalarını yalnızca ihtiyacınız olduğunda, doktor tavsiyesiyle olun (tomografi gibi). Radon, sigara içmeyenler arasında akciğer kanserinin bir numaralı nedeni. Radon için evinizdeki seviyeleri kontrol ettirin. Radon gazı ev, işyeri, okul gibi insanların yaşadığı tüm kapalı ortamlarda bulunur. Radon gazı miktarı, bulunduğumuz bölgenin toprak yapısına, evin veya işyerinin kaçıncı katta olduğuna, ne sıklıkta havalandırıldığına, kullanılan yapı malzemelerine göre farklılık gösterir. Melanom ve diğer cilt kanserleri riskini artıran güneş ışığındaki ultraviyole radyasyondan kendinizi koruyun. Ancak, yüksek voltajlı elektrik hatlarından gelen elektromanyetik radyasyon, mikrodalgalardan ve cep telefonlarından yayılan radyo frekansı radyasyonu (iyonize olmayan) konusunda elimizdeki veriler ışığında kansere yol açtığına dair bir kanıt yok. Bununla birlikte, maruziyeti mümkün olduğunca azaltmak bir ihtiyati tedbir.
6. Alkollü içkileri sınırlayın: Aşırı alkol ağız, gırtlak, yemek borusu, karaciğer ve kolon kanseri riskini artırır. Ayrıca kadınlarda meme kanseri riskini artırır. Alkolün neden olduğu birçok kanser riskini daha da artırır. Ne kadar çok içerseniz, kanser riskiniz daha da artar.
7. Kansere katkıda bulunan enfeksiyonlardan kaçının:Dünya çapında enfeksiyonlar, kanserlerin yaklaşık yüzde 15 ila yüzde 20’siyle bağlantılı. Bu oran gelişmekte olan ülkelerde daha da yüksek, gelişmiş ülkelerde daha düşüktür. Kanser riskini etkileyen enfeksiyonların çoğu kişiden kişiye geçebilir, ancak kanserin kendisi geçemez. Sağlıklı bir insan, kanseri olan birinden kanser “kanser yakalayamaz”. Burada açıklanan enfeksiyonlar, bir kişinin belirli kanser türlerine yakalanma riskini artırabilse de, bu enfeksiyonlara sahip çoğu insanda hiçbir zaman kanser gelişmez. Kanser geliştirme riski başka faktörlerden de etkilenir. Örneğin, helicobacter pylori (H pylori) bakterisi ile enfeksiyon mide kanseri riskinizi artırabilir, ancak ne yediğiniz, sigara içip içmediğiniz ve diğer faktörler de riskinizi etkiler.
Bazı örnek enfeksiyonlar verelim; Birkaç HPV (human papilloma virus) türü, dünya çapında kadınlar arasında en yaygın ikinci kanser olan servikal kanserin ana nedenleridir. Doktorlar artık rahim ağzı kanseri taramasının bir parçası olarak HPV testi de yapabilirler, bu da onlara birisinin rahim ağzı kanseri için daha yüksek risk altında olup olmadığını söyleyebilir. Rahim ağzı kanseri olan neredeyse tüm bireyler, laboratuvar testlerinde HPV enfeksiyonu belirtileri gösterir. Doktorlar serviksi olan kişileri HPV için test edebilse de, HPV’nin kendisine yönelik bir tedavi yoktur. Ancak bunu önlemeye yardımcı olabilecek bir aşı var. Özellikle birden fazla partnerle cinsel ilişkiler varsa HPV, HIV/AIDS gibi çoğunlukla cinsel yolla bulaşan ve kansere de sebebiyet verebilen enfeksiyonlardan cinsel korunma metodları da önemlidir.
Başka bir örnek hem hepatit B (Türkiye’de çok yaygın, HBV taşıyıcısı sayısı yaklaşık 3,3 milyon insan var) hem de HCV, bir tür karaciğer enfeksiyonu olan viral hepatite neden olur. Diğer virüsler de hepatite (örneğin hepatit A virüsü) neden olabilir. Ancak yalnızca HBV ve HCV, bir kişinin karaciğer kanseri riskini artıran uzun süreli (kronik) enfeksiyonlara yol açabilir. Bebeklerin aşılanması, hepatit B enfeksiyonuna karşı ömür boyu koruma sağlayabilir. Türkiye’de ulusal HBV aşılama programı 1998 yılında başlamıştır. 1998 yılından önce doğanlar da hepatit b testiyle durumlarını kontrol edebilir ve eğer enfekte değillerse aşı olabilirler.
8. Toksinlere maruziyetten kaçının: Asbest lifleri, benzen, aromatik aminler ve poliklorlu bifeniller (PCB’ler) gibi endüstriyel ve çevresel toksinlere maruz kalmaktan kaçının. Etkileri yıllar sonra ortaya çıkabilir.
9. Kaliteli uyku: Uykuyu kansere bağlayan kanıtlar güçlü değil. Ancak uzun süreli uyku kesintileri ve kalitesiz uyku bazı kanserlerin riskini artırabilir. Sağlıklı yetişkinler için yedi ile dokuz saat arasında uyku tavsiye edilir.
Hangi kanserleri taramak mümkün?
Tarama, belirtileriniz ortaya çıkmadan önce vücudunuzda kanser olup olmadığını kontrol etmek anlamına gelir. Tarama testlerini düzenli olarak yaptırmak meme, serviks ve kolorektal kanserlerini tedavinin en iyi sonuç vermesi muhtemel olduğu erken dönemde bulabilir. Yüksek risk altındaki bazı kişiler için akciğer kanseri taraması önerilir.
Meme kanseri taraması: Amerikan Kanser Derneği, meme kanserinin erken teşhisi için kadınların düzenli olarak mamografi taramasından geçmesini öneriyor (40 yaşından itibaren). Tabi ailede meme kanseri öyküsü varsa doktorunuza danışın.
Serviks (rahim ağzı) kanseri taraması: Pap testi yaptırmaya 21 yaşında başlamalısınız.
Kolorektal (bağırsak) kanseri taraması: 45 yaşında başlayan düzenli tarama, kolorektal kanseri önlemenin ve erken teşhis etmenin anahtarı
Akciğer kanseri: ABD Önleyici Hizmetler Görev Gücü (USPSTF), yoğun sigara içen ve içmeye devam eden veya son 15 yıl içinde bırakmış, 50 ila 80 yaşları arasındaki kişiler için düşük doz bilgisayarlı tomografiyle yıllık akciğer kanseri taraması öneriyor.
Yumurtalık, pankreas, prostat, testis ve tiroid kanserleri için taramanın bu kanserlerden ölümleri azalttığı ise gösterilmedi.
Tıpta ve kanser özelinde “mucize gıdalar” var mı? Bazı gıdaların özelliklerini mi abartıyoruz?
Elbette, bir kişiyi kansere yakalanmaktan tamamen koruyabilecek “mucize” bir yiyecek yok. Ancak özellikle sağlık gibi hassas bir konuda “mucize” kelimesinin çok kullanıldığını görebilirsiniz. Bu sözü duyarsanız, bunu iddia edenlerin gerçek delillerden çok uzak olduğunu tahmin edebilirsiniz. Ama elbette bahsettiğimiz gibi iddia sahiplerinden delillerini isteyerek her iddiaya şüpheyle yaklaşmak en akıllıcası. İnsanlar doğalarında “mucize”ye inanmak isterler. Bazı gıdaları gerçekten abartıyoruz. Bazen Türkiye’de haberleri takip ederken kanserle ilgili çok ilginç iddialara denk geliyorum. Örneğin “bir limon kemoterapiden 10 bin kat daha güçlüdür”. Evet doğru duydunuz! Yani herhangi bir kanıt var mı? Tabii ki yok. Maalesef bu ve buna benzer yayınlara çok rastlıyoruz. Sağlık, özellikle kanser gibi bir konu çok hassas ve konuyu bilmeyenler tedaviler hakkında sessiz kalmalı.
Söz konusu kanser olunca pek çok sağlıklı insan, hasta ve yakını bir umut diyerek çeşit çeşit vitaminler, takviyeler almaya çalışıyor. Siz çok sayıda hastayla ilgilenmişsinizdir. Nasıl bir psikolojiyle kanıtlanmamış yöntemlere başvuruyorlar?
Amerikan Klinik Onkoloji Derneği tarafından yürütülen bir ankete göre Amerikalıların neredeyse yüzde 40’ı kanserin yalnızca alternatif terapilerle (tamamlayıcı terapi) iyileştirilebileceğine inanıyor. Türkiye’de bu oranın en az bu kadar, belki daha fazla olduğunu düşünüyorum. Bu endişe verici çünkü kanıtlar, standart kanser tedavileri yerine alternatif tedaviler kullanan kişilerin ölüm oranlarının çok daha yüksek olduğunu gösteriyor. İnsanlar genellikle kendilerini daha iyi hissetmelerine yardımcı olmak ve kanser tedavileriyle başa çıkmak için tamamlayıcı terapiler kullanır. Nasıl hissettiğiniz, nasıl başa çıkacağınız konusunda bir rol oynar. Bazen, tedavilerle ilgili birçok kararı doktor veriyormuş gibi hissedebilir hastalar. Başlarına gelenler üzerinde fazla kontrolleri yokmuş gibi de hissedebilirler.
Pek çok insan, tamamlayıcı tedavilerle iyileşmelerinde kendilerinin daha aktif rol almak istediklerini belirtiyor. Yine bir çok hasta, tamamlayıcı tedavilerin doğal ve toksik olmadığı fikrinden hoşlanır. Ancak daha önce de belirttiğimiz gibi bu, tamamlayıcı tedavilerin zararsız oldukları anlamına gelmez. Bazı tamamlayıcı tedaviler, belirli semptomlara veya yan etkilere yardımcı olabilir. Ancak kanser ilaçları, akıllı ilaçlar, immünoterapi veya radyoterapi gibi geleneksel tedavilerle nasıl etkileşime girebilecekleri hakkında fazla bir şey bilmiyoruz. Bazı tamamlayıcı veya alternatif tıp türleri, geleneksel tedavinin daha az işe yaramasına neden olabilir. Ve bazıları yan etkileri artırabilir. Olumlu bir bakış açısına sahip olmak, çoğu insan için kanserle baş etmenin önemli bir parçasıdır. İyileşmeyi istemek ve umut etmek normaldir. Ancak bilimden uzak, kanser hastası ve yakınlarının hassasiyetlerini bilen kişi veya firmaların ticari ürünlerini satması veya danışmanlık yapması da kaçınılmaz.
Kanser korkulu rüya. İnsanlar korunmak için ya da hastalar tedavi, tedavinin başarısı için pek çok yöntemle karşılaşıyor. Bazılarını hekimler öneriyor. Bunların hangisinin bilimsel ve etkili olduğunu ayırt etmenin yolu var mı?
Kanser hastalarının ve yakınlarının yaşadığı duygu yoğunluğu diğer birçok hastalıktan farklıdır ve çoğu zaman kabullenmesi güçtür. Kanser tedavisi de genel olarak meşakkatli, çok sayıda hastane ziyareti gerektiren ve bazen çok uzun sürelere yayılan bir süreçtir. Doktor ve hasta arasında güven oluşturmak çok önemlidir. Bu, hastayla yeterli zaman ve iyi bir hasta eğitimi gerektirir. Örneğin Amerika’da ilk hasta ziyaretim 50-60 dakika sürüyor. Ve odadan çıkmadan hastalarımın hiçbir sorusu cevapsız kalmıyor. Ancak çok kısıtlı bir süre verilirse özellikle ilk hasta ziyaretinde bu kadar kritik bir konuda güven tesis edilemez. Güvenin olmadığı yerde başka arayışlar başlar. Güven olduğu zaman hasta her soruyu çekinmeden sorar. Bu, tamamlayıcı tıpta veya alternatif tıpla ilgili soruları da içerir.
Örneğin hastalarımıza ikinci bir onkologdan görüş isterlerse onlara da yardımcı olabileceğimizi söylüyoruz. Hatta bu hastalarda doktorun özgüvenli olduğunu göstermesi yanında hastanın doktora olan güvenini de artırıyor. Tabii bir diğer sorun da hastaların bilgi ve eğitim düzeyi. Hastanın anlayabileceği bir dilden konuşmak da güven için çok önemli. Bunu yapamadığınız zaman, uzman olmayan kişiler hatta hastanın daha anlaşılır bulduğu bir komşu veya arkadaşın tavsiyesi, tıbbi kanıt sağlamasa bile sizin tavsiyelerinizin önüne geçebilir. Ve diğer önemli konu da hastalara kanıt göstermek, örneğin kaynakları göstermek için anlayabilecekleri dilde insan çalışmaları.
Hastaları fayda sağlayabilecekleri doğru web sitelerine yönlendirmek. Unutulmamalıdır ki kanser tedavisi sekreterinden hemşiresine, doktoruna kadar iyi bir ekip işidir. Kanser hastaları tedavi sürecinde birçok sorunla karşılaşırlar. Bu sorunları iletebilecekleri ve 24-48 saat içinde cevap alabilecekleri telefon hatları da çok önemli. Hasta ve kanser tedavi ekibi arasındaki güven çok önemli. Hastalar dilerse önerilen tedavilerin hangi araştırmaya dayandığının paylaşılması önemli. Bazen hastalarla varsa insan çalışmaları hakkında konuşmak ve bu seçenekleri sunmak gerekir. Bahsettiğimiz sistem kulağa çok karmaşık gelebilir. Ancak iyi bir sistem ve ekiple aslında çok mümkün ve çok başarılı. Hastaların güvenle tedavilerini alabilecekleri kanser tedavileri sağlanabilir.