
H. AYHAN TİNİN
Sanat da var / Edebiyat
insanatinart@gmail.com
Adını duyduğumuz zaman çarpılmıştık.
‘Kadının Adı Yok’! Işıklar içinde uyusun, Duygu Asena yazmıştı.
Bomba gibi düşmüştü edebiyat dünyasına. Sonra filmi de çekildi. Fakat o isim yok mu, o isim… Ardına düştük.
O zamanlar kışların hayli soğuk ve karlı olduğu, denizden esen rüzgarların İstanbul sokaklarında uğultuyla gezindiği yıllardı.
Yıl 1862.
Sultan Abdülmecid’in tarihçisi Ahmet Cevdet Paşa’nın konağında mutlu bir kalabalık vardı. Kızları Fatma Aliye Hanım’ın doğumunu kutluyordu aile…
Ne tesadüf ilk roman tercümesinin Yusuf Kâmil Paşa tarafından yayınlandığı günlerdi.
Bu güzel yüzlü bebek, dünyada kadın hareketinin başlangıç yıllarında doğmuştu. Beş yıl önce, 8 Mart 1857’de, ABD’nin New York kentinde kadın tekstil işçileri insanlık dışı çalışma koşullarına karşı gösteriler düzenlemiş ve sonuçta ilk kadın işçi sendikası kurulmuştu.
Fatma Aliye Hanım o yılların fırtınalı ortamında büyürken, ağabeyi Ali Sedat’ın ders aldığı Fransız öğretmen Matmazel Alpha’yı halının üzerinde oyun oynarken dinlerdi. Küçük yaşlarda Fransızca edebiyat, tarih ve felsefe derslerine aşina olarak ergenliğe girdiği bir çocukluk ve eğitim dönemi yaşadı.
Farkında olmadan kendini içinde bulduğu bu ortam, bütün hayatına yön verecekti.
17 yaşına geldiğinde tarihte ünlü Plevne savunmasıyla tanınan Osman Paşa’nın yeğeni, Mehmet Faik ile evlendi. Faik bey, eşi Fatma Hanım’ın gizli gizli Fransızca roman ve tarih kitapları okumasına öfkelenince, tatsız zamanlar yaşadılar. Ardından Faik bey, eşinin istediği konularda onunla Fransızca entelektüel sohbetler etmeyi kabul etti ve Fatma Hanım’ın bu konularda çok bilgili olduğunu gördü.
O günlerde Fatma Aliye Hanım kendisine ‘ilk Türk kadın romancı’ unvanını kazandıracak çalışmalara başlamıştı.
1889’da George Ohnet’in ‘Volonté’ romanını ‘Meram’ adıyla Türkçe’ye çevirdi. İlk okumalarını babasına yaptırdı ve onun yardımıyla kitabı matbaaya gönderdi. Ancak romanın kapağında kendi ismini göremedi. Yalnızca “Bir Kadın” yazıldı!
Duygu Asena’nın Türkiye’deki kadın hakları ve özgürlük arayışının sembolü haline gelen romanı ünlü ismini, Fatma Aliye Hanım’ın bu gerçek yaşam hikayesinden almıştı. ‘Kadının Adı Yok’!
Daha sonra yapılan araştırmalarda 1877 yılında ‘Aşk-ı Vatan’ adıyla, Zafer hanımın yazdığı roman ortaya çıkınca; ilk kadın romancının kim olduğu tartışmaları yapılmakla birlikte sürekliliği, yazdığı bir çok roman ve edebiyat çalışmaları doğrultusunda Fatma Aliye Hanım, çoğunlukla ilk kadın romancımız olarak kabul edilmeye devam etti.
Bugün kullandığımız 50 liralık kağıt paraların üzerinde yer alan, en bilinen resimlerinden biridir.
‘Bir Kadın’ın kim olduğunu bilen ünlü yazar Ahmet Mithat Efendi, onu manevi kızı olarak kabul edecek, Fatma Aliye Hanım da heyecanla tercümeler yapmaya devam edecekti. Fakat ismini ‘Mütercime-i Meram’ olarak yazıyordu tercümelerine. Kadının adı hala yoktu.
Dünya hak savaşımları tarihi adı olmayan kahramanlarla doludur. Yaklaşık yüz yılı aşkın bir tarih, acılar, yangınlar ve kayıp hayatlar vardır arkasında… 25 Mart 1911’de yine ABD’de tekstil işçisi 146 göçmen kadının yandığı ünlü yangın, kadın işçiler ve hakları konusunu tekrar uluslararası gündeme getirdi. Artık göz ardı edilmeyecek bir gerçek vardı. 1921’de 3. Uluslararası Kadınlar Konferansında, 1960’lardan itibaren Amerika ve dünyada yapılan kutlamalar, 1977 yılında Birleşmiş Milletler’in resmen ilan etmesiyle 8 Mart Dünya Kadınlar Günü’ne dönüştü.
Bütün bunlar olurken Fatma Aliye Hanım ne yapıyordu? Ahmet Mithat Efendi ile birlikte ‘Hayal ve Hakikat’ın ‘Vedad’ bölümünü kaleme almıştı. Bu roman ‘Bir Kadın ve Ahmet Mithat Efendi’ imzası ile yayınlandı. Aynı zamanda ‘Kadınlara Mahsus Gazete’de kadın sorunlarını ele alan makaleler yayınlıyordu. 1897’de Osmanlı-Yunan savaşında yaralanan askerlerin ailelerine yardım amacıyla Nisvan-ı Osmaniye İmdat Cemiyeti’ni kurdu. İlk resmi kadın derneklerinden biri… Döneminin koşulları ile cesurca mücadele eden ve ismini kazanan Fatma Aliye Hanım, 1936 yılında 74 yaşında öldüğünde soyadı kanunundan yararlanarak Topuz soyadını almıştı.
Adıyla ilk Türk kadın romancımız; Fatma Aliye Topuz!
Ablası Semiye hanım ise ilk kadın hakları savunucularından kabul edilen, gazeteciliğin yanı sıra çeşitli şehirlerde edebiyat öğretmenliği de yapan, yaşamı bambaşka bir yazıya konu olacak kadar zengin bir Türk kadınıdır.
Fatma Aliye Hanım’ın torununu ise yıllarca Devlet Tiyatrosu sahnelerinde alkışladık, Suna Selen hanımefendi.
Dünya gündemine 1850’lerde oturmaya başlayan, resmi kabulü 1980’lere doğru gerçekleşen Kadın Hakları ve Özgürlüğü meselesinin, her ülkede kuşaklar boyu devam etmiş mücadelelerin sonucu olduğunu unutmamak, sanıyorum bu konuda atılması gereken ilk adım…